Esir Mektupları Niçin Sansürlenir?
Bismillâhirrahmanirrahîm;
Hitit Üniversitesi Tarih Bölümünde öğretim üyesi ve Stratejik Araştırmalar ve Analiz Merkezi (STRASAM) konuk yazar Prof. Dr. Mehmet ÇANLI, Esir alınan bir kişinin, alındığı andan itibaren cephe gerisinde sorgulamaya alındığını ve sorgulamanın esaret süresince aralıklarla devam ettiğini söyledi.
TÜHA / TÜRKUAZ İnternational News Agency
Esir Mektupları Niçin Sansürlenir?
Esirlere gelen ve kendilerinin gönderecekleri her türlü posta havaleleri niçin sansürlenmektedir.? Bunun amacı nedir? Sansürden ne tür bir fayda sağlanmaktadır.? Öncelikle bu sorulara cevap vermeye çalışacağız. Esir alınan bir kişi, alındığı andan itibaren cephe gerisinde sorgulamaya alınmaktadır. Sorgulama esaret süresince aralıklarla devam etmektedir. Sorgulamanın amacı düşman hakkında bilgi almak ve bu bilgiler çerçevesinde strateji ve politikalar geliştirmektir. I. Dünya Savaşı ve Millî Mücadele döneminde esirlerin sorgulanması ile ilgili birçok talimatname ve muhtıralar yayınlanmıştır. Bunlardan biri, ecnebi askeri talimatlarından da faydalanarak Erkan-ı Harbiye Mektebi Müdürü Miralay Sedad Bey’in 1922 yılında hazırladığı “Üsera ve Mülteci İsticvabadı Hakkında Muhtıra” dır.
Sorgulama talimatnamelerinde esir mektupları, eşya kolileri ve gönderilerinin sansürü hakkında fazla bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak esirlere gelen her türlü posta, denetim ve kontrol işleminden geçirilerek daha önce sorgulamalarda elde edilen bilgiler ile karşılaştırılıp doğrulaması yapılmaktadır.
Bu açıdan bakıldığında esirlere gelen ve kendilerinin gönderdikleri mektup ve kartlar, kişiler ve ülkeler bazında bazı önemli bilgileri içerebilir. Bu bilgileri ilgili devletler, bazen strateji ve politika oluşturmada kullanırken bazen de propaganda amaçlı kullanabilmektedir. Ele aldığımız dönemde esirlerin aileleriyle ve mensup olduğu devletle haberleşmesi sadece mektup yoluyla yapılmaktadır. Bu yüzden mektup hakkında kısa bir bilgi vermek yerinde olacaktır.
Mektup, yazan kişinin bilinçaltını çözümlemek, hayata, olaylara ve sorunlara karşı nasıl tavır aldığını analiz etmek açısından psikolojik incelemelerde kullanılmaktadır. Aynı zamanda yazan kişinin ne tür bir ruh haliyle olayları kaleme aldığını göstermesi açısından önemlidir. Kişinin kendini anlattığı satırlarda duygu geçişlerini, itiraflarını, özlemlerini ve beklentilerini belgeleyen önemli ipuçlarına sahiptir. Kaleme alınan bir mektup, kişinin ruh halini yansıttığı gibi ayrıca dönemin düşünce tarzını da ortaya koymaktadır.
Esir mektuplarından askerlerin savaşta veya esir garnizonlarında ne yaptıklarına dair bilgilere de ulaşılabilmektedir. Kısaca gönderilen ve alınan bu mektuplar sayesinde askerlerin ve ailelerinin düşünme tarzı, psikolojik durumu, hisleri, kişisel tanıklıkları, gündelik hayatına dair bilgiler, sorunları ve dönemin konjonktürel yapısı öğrenilebilir.
Mektubun bu tür bir özelliğe sahip olmasından dolayı I. Dünya Savaşı ve Millî Mücadele döneminde Harbiye Nezareti ve Müdafaa-ı Milliye Vekaleti, ilgili makamları uyararak her fırsatta elinde bulundurdukları esirlerin sık sık mektup yazmasını da teşvik etmiştir. Hatta mektup kâğıdı ve kartlar ücretsiz olarak verilerek uzun bir süre posta ücreti de alınmamıştır.
Mütareke Dönemi Sansür Uygulamaları ve Posta Teşkilatı
Savaş yıllarında postanelerde görev yapan sansür memurları ve sansür komisyonlarında görevli kişiler mütareke döneminde yeni görevler üstlenmiştir. Bu dönemde basın yayın alanında uygulanan sansür işlemleri, Hariciye Nezaretine bağlı Matbuat müdürlüğünce yapılmaya başlanmıştır. Posta ve Telgraf Nezareti, Nisan 1919 tarihinde kaldırılmış ve genel müdürlük olarak İçişleri Bakanlığına bağlanmıştır. Bu tarihten kısa bir süre sonra da postaneler ve sansür işlemleri işgal kuvvetleri tarafından denetim altına alınmıştır. İzmir’in Yunanlılar tarafından işgal edilmesiyle birlikte postanelere el konulmuştur. Bunun yanında güney bölgesinde İngiliz ve Fransızların işgal ettikleri şehirlerde de posta ve telgraf merkezlerine el konularak her türlü haberleşme yasaklamış ya da sansüre tabi tutulmuştur. İzmir’in işgaliyle başlayan protesto telgrafları karşısında İstanbul Hükümeti kısa süre içerisinde işgal ile ilgili telgraflara sansür uygulamaya başlamıştır. Bu uygulama ile Anadolu’daki direniş hareketlerinin önüne geçilmesine çalışılmıştır.
İstanbul Hükümetinin sansür uygulamalarına karşılık Ankara’da ve Anadolu’nun birçok yerinde küçük çaplı da olsa milli direniş kuvvetleri tarafından sansür uygulamaları yapılmıştır. Hatta Ankara’da sansür genel müfettişliği kurulmuştur. Başına da Yüzbaşı İzzet Bey getirilmiştir. 16 Mart 1920 tarihinde İstanbul’un işgal edilmesiyle Posta ve telgraf idaresi tamamen işgalcilerin eline geçmiştir. 23 Nisan 1920 tarihinde meclisin açılmasından kısa bir süre sonra da Ankara’da İçişleri Bakanlığına bağlı olarak Posta ve telgraf genel müdürlüğü kurulmuştur. Bu idarenin kurulmasından itibaren sansür uygulamasına başlanmıştır.
Mütareke döneminde sivil posta teşkilatı tamamen durma noktasına gelirken, askeri posta için 1918 tarihinde “Ordu-yı Hümayun Sabit Sahra Postaları Hakkında Muaddel Talimat” adlı bir yönerge çıkarılmıştır. Ancak Millî Mücadele döneminde bu talimatnameyi uygulama imkânı bulunamamıştır. Yetişmiş eleman olmaması ve ekonomik nedenlerden dolayı posta idaresi kurulamamıştır. 28 Ekim 1920 tarihinde çıkarılan 292 sayılı kararnameyle “Sansür Talimatnamesi” içerilerden kıyılara, kıyılardan da içerilere gidecek mektuplarla; kara hudutları üzerindeki yerlere gidecek ve oralardan gelecek mektupların kıyılar ile kara hudutları üzerindeki büyük merkezlerde sansüre uğraması esası kabul edilmiştir. Kararnamenin uygulanmasını Dahiliye ve Müdafaa-ı Milliye Vekâletleri yapmıştır.
Kıyılardan iç bölgelere gelen mektup ve diğer postalar, daha önce merkezi Sivas olan Üçüncü Kolordu lağvedilerek yerine üç fırkadan oluşan ve merkezi Amasya olarak kurulan Merkez Komutanlığınca 9 Aralık 1920 tarihinden itibaren sansür edilmeye başlanmıştır. Diğer bölgelerde ise Menzil Müfettişlikleri tarafından sansür uygulaması yapılmıştır. Eleman yetersizliği nedeniyle bölgedeki polis ve öğretmenlerden de faydalanma yoluna gidilmiştir.
Sakarya Savaşı ve sonrasında Anadolu’nun birçok yerinde sansür merkezleri oluşturulmuştur. Bu merkezler; Ankara, Sivas, Diyarbakır, Konya, Kastamonu, Afyon Karahisar, Eskişehir, Bursa, Erzurum, Van, Salihli, Akhisar, Milas, Muğla’dır. Sahil bölgelerinde ise Antalya, Marmaris, Foça, Bodrum, Kuşadası, İnebolu, Samsun, Trabzon, Bandırma ve Biga’dır. Merkez Komutanlığının sansür merkezi de Samsun ve Sivas olarak tespit edilmiştir. Aralık 1921 tarihinden itibarense sivil halkın sansür işleri ordudan alınarak mülkiyeye devredilmiştir.
Mütareke döneminde Anadolu’daki sansür uygulamalarının daha çok telgraf merkezlerinde olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü posta teşkilatı işgalcilerin denetiminde olduğu için İstanbul’un Anadolu ile irtibatı çok sınırlıdır. Aynı zamanda yukarıda daha öncesinde belirtilen nedenlerden dolayı posta teşkilatı işlevsiz durumdadır. Bu dönemde posta işleri Kızılay tarafından yürütülmeye çalışılmıştır.
***
Yazar hakkında
Prof. Dr. Mehmet ÇANLI
Biyografi
1986’da Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun olmuştur. Sırasıyla Başbakanlığın Cumhuriyet Arşivi, Dokümantasyon ve Halkla İlişkiler Daire Başkanlıklarında çalıştı. 1990 yılında Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsünde yüksek lisansını tamamladı. Aynı Enstitüde Ocak 1994’de doktora çalışmasını bitirdi. Nisan 1994’de Muğla Üniversitesi Tarih Bölümü T.C. Anabilim Dalında Yrd. Doç. Dr. olarak atandı. Mart 2008’de TC. Tarihi Anabilim Dalından Doçentliğini aldı. 2013’te Hitit Üniversitesinde profesörlük kadrosuna atandı. Halen Hitit Üniversitesi Tarih Bölümünde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. Osmanlıca, Arapça ve İngilizce bilmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Tarihi ile ilgili kitap ve çeşitli dergilerde yayınlanmış makaleleri bulunmaktadır.