Darbelerden karşı dersler!
Bu analizde darbeye kalkışan FETÖ’nün nitelikleri, 15 Temmuz darbe girişiminin önlenmesinin nasıl mümkün olduğu, bunun Türkiye’nin yanı sıra dünya ülkeleri için de önemli oluşu ve demokratik meşruiyet çerçevesinde 15 Temmuz’dan çıkarılması gereken dersler açıklanmaktadır.
TÜHA / TÜRKUAZ İnternational News Agency
Atilla YAYLA, Türk siyaset bilimci
Türk siyaset bilimci, akademisyen ve köşe yazarı Atilla YAYLA, Ankara merkezli bir düşünce kuruluşu olan SETA Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı için “15 Temmuz’dan Alınacak Dersler” başlığı altında analizde bulundu.
ARBELERDEN KARŞI DERSLER
15 Temmuz darbe girişiminin önlenmesi ve önlenme biçiminin Türkiye’nin yanı sıra tüm dünya için çok mühim olduğunun altını tekrar
tekrar ve kalınca çizmekte fayda vardır. O kadar ki artık darbeler neredeyse 15 Temmuz öncesi ve 15 Temmuz sonrası şeklinde ikiye ayrılabilecektir. Bunun ana sebebi ise darbeye karşı direnmenin ve darbeyi önlemenin harika bir örneğinin 15-16 Temmuz 2016 gecesi Türkiye’de gerçekleştirilmesidir.
15 Temmuz darbe girişimi birkaç faktörün bir arada işlemesi ve birbirini desteklemesi sayesinde önlenebildi. En başta gelen faktör kuşku yok ki siyasi otoritenin darbeye karşı direnme iradesi göstermesiydi. Bu daha önceki darbelerde vuku bulmamıştı. Önceki darbelerde darbeciler
hemen hemen sıfır siyasi direniş ve halk direnişi ile karşılaştığı için kolayca hedeflerine ulaşmıştı.
Siyasetçiler bir askeri müdahale ile karşılaştığında –Demirel’e atfedilen meşhur sözle– şapkayı alıp gitmiş ve bir anlamda kaderine razı olarak
darbeci askerlere teslim olmuştu. Ancak 15 Temmuz gecesi böyle olmadı.
Artık darbeler neredeyse 15 Temmuz öncesi ve 15 Temmuz sonrası şeklinde ikiye ayrılabilecektir. Bunun ana sebebi ise darbeyi önlemenin harika bir örneğinin 15-16 Temmuz 2016 gecesi Türkiye’de gerçekleştirilmesidir.
Erdoğan iktidarlarının askerin siyasete müdahalesine ilk karşı çıkışı 27 Nisan 2007’de yayımlanan askeri bildiri sırasında boy göstermişti.
O gün gece saatlerinde Genelkurmay Başkanlığı web sitesinde genelkurmay başkanı imzasıyla siyasilere talimat vermeye ve yön tayin etmeye
yeltenen bir bildiri yayımlanmıştı.
Hükümet ertesi gün bu bildiriye karşı bir bildiri yayımladı. Bu karşı bildiride askerlere amirlerinin siyasiler olduğu ve görevlerinin siyasetle değil kendi işleriyle ilgilenmek olduğu hatırlatıldı. Ama bu bir tür karşılıklı bildiriler savaşıydı ve muhatap elbette FETÖ değil Kemalist askeri gruplaşmaydı.
O zamana kadar toplumda askeri müdahalelerin daima Kemalist kanattan geleceği şeklinde bir bekleyiş vardı. Nitekim 27 Nisan bildirisi de
Kemalist çizgide gerçekleşen bir askeri müdahale çabasıydı. 15 Temmuz’da ise bir başka ve daha önce askeri müdahalelerde yer aldığı bilinmeyen bir yapılanma söz konusuydu.
Darbe girişimi FETÖ’nün marifetiydi.
FETÖ mensubu askerler ile bir şekilde ikna ettikleri veya ortak yaptıkları askerler alana çıktı. Kendilerine emanet edilmiş silahları seçilmiş siyasilere karşı kullanmaları söz konusuydu. Siyasi otorite bunu sadece kendisine değil demokrasiye yapılmış bir saldırı olarak gördü, halka
döndü ve halkı darbeye karşı çıkarak direnmeye davet etti.
Halk sokaklara, meydanlara ve havalimanına çağrıldı. İnsanlar bu çağrıya cevap verdi ve milyonlarca insan sokaklara, meydanlara, kışla
önlerine ve askerlerin bulunduğu her yere aktı. Silahlı tehditlere hatta bazen ateş açılmasına, ölenler ve yaralananlar olmasına rağmen bulunduğu yerde kalmakta ısrar etti. Böyle bir direniş Türkiye’de ilk defa vuku buldu.
İkinci faktör halkın büyük kitleler halinde iktidarın çağrısına müspet cevap vermesi oldu. Bazılarının sükunet tavsiye eden, insanları evlerinden çıkmamaya ve böylece darbecilerin işini kolaylaştırmaya davet eden sosyal medya mesajlarına rağmen halk sokaklara çıktı.
Bunun birkaç sebebi vardı. Bir sebep 1960 Darbesi’nden beridir insanlarda darbelere ve darbecilere karşı birikmiş olan öfkeydi. Mesela halk Adnan Menderes’in devrilmesine ve alçakça asılmasına engel olamamaktan şikayetçiydi. Bundan dolayı büyük pişmanlık duymakta ve bir anlamda suçluluk duygusu içinde yaşamaktaydı. Nitekim meydanlara çıkan halk Menderes olayının tekrarlanmasına izin verilmeyeceği yolunda sözler sarf etti ve pankartlar taşıdı.
İkinci faktör seçimle işbaşına gelmiş bir siyasi otoritenin yine seçimle gitmesi gerektiğine olan inançtı. Bu yüzden bu saldırı sadece iktidara değil tüm demokrasiye ve bizzat halkın kendisine yapılmış sayıldı.
Halk bu nedenle de alanlara çıkmaktan çekinmedi. Bunlar darbeyi önlemekte etkili olan ana faktörlerdi. İkisinin birleşerek bir arada bulunması darbenin önlenmesi sonucunu getirdi.
Ana faktörlerden biri eksik olsaydı kuvvetle muhtemel bu iş başarılamazdı. Mesela siyasi iktidar tası tarağı toplayıp gitseydi, halk bir siyasi rehberlikten ve koruyacağı bir makamdan mahrum kalmış olurdu.
Bu, alanlardaki mücadeleyi bir kör dövüşüne çevirir ve sonunda ortamı kaosa dönüştürürdü. Bu elbette darbecilerin işine yarardı. Halkın iktidarın çağrılarına cevap vermemesi de iktidarın yalnız başına kalması ve darbecilerin insafına bırakılması neticesini verirdi. Nitekim
darbeciler özellikle halkın sokaklara çıkmasına çok sinirlendi ve bu tipik Kemalist tavra benzer şekilde halkın aptal olduğu ve ne yaptığını
bilmediği yolunda yorumların ortaya çıkmasına sebep oldu.
Benzer şekilde iktidarın her ne yolla ve her ne şekilde olursa olsun ama mutlaka gitmesini isteyen kategorik muhaliflerin sosyal
medya hesapları da yaşadıkları hayal kırıklığını ve halka kırgınlık ve kızgınlıklarını yansıtan mesajlarla doluydu.
Bu ana faktörler bazı yan faktörler tarafından da desteklendi. Önemli bir husus polisin direnmesiydi. Bu önceki darbelerden çok farklı
bir sonuç ortaya çıkardı. İki resmi silahlı güç karşı karşıya geldi ve meşruiyet darbecilerden değil polislerden yanaydı.
Bir diğer faktör medyanın çoğunun doğru yerde durması yani darbe karşıtı bir tavır takınmasıydı. İnternet çağında iyice çoğullaşmış ve ademimerkezileşmiş olan medyayı bütünüyle kontrol altına almak hemen hemen imkansızdı.
Bu da darbecilerin püskürtülmesinde etkili bir faktör oldu. İnsanlar bir darbe girişimini ilk defa canlı yayında takip ederken darbe karşıtları da yayın organları ve özellikle televizyonlar aracılığıyla halka ulaşma imkanı buldu.
Bir başka faktör bazı subayların aktif veya pasif şekillerde darbecilere direnmesiydi. Aktif direniş yer yer darbecilerle açık silahlı çatışmalara girmek şeklinde gerçekleşti. Pasif direniş ise darbecilerin seferber etmek istedikleri askeri güçlerin hareket etmesini bir şekilde engellemek suretiyle gerçekleşti.
Son olarak yargının alışılmışın dışında ve hayli erken sayılacak bir zamanda bir adım atarak darbeciler hakkında yakalama ve gözaltına
alma kararı vermesi de darbenin önlenmesinde etkili oldu.
Bu da Türkiye için bir ilkti zira yargı darbeler ve askeri müdahaleler karşısında genellikle sessiz kalır ve hemen her darbe sonrasında
darbecilere özenle sadakat arz ederdi.
Türkiye’nin 15 Temmuz darbe girişimini engelleme yolunda gösterdiği performans gerçekten takdire şayandır. Bu bir model olarak darbeleri önleme amacıyla dünyanın çeşitli ülkelerinde takip edilebilir. Aynı yöntemle darbeler muhtemelen önlenebilir. En son 27 Haziran 2024’te bir Latin Amerika ülkesi olan Bolivya’da bir darbe girişimi oldu.
Bir grup asker silahlarıyla sokaklara çıktı ve siyasileri hedef haline getirmeye çalıştı. Buna karşılık seçilmiş devlet başkanı ise halkı sokaklara çıkarak darbeye direnmeye davet etti. Çağrı üzerine insanlar sokaklara döküldü ve darbeciler başarısız oldu. Askerler kışlalarına dönmek zorunda kaldı. Darbenin başını çeken emekli general ve aktif görevdeki bazı subaylar ise gözaltına alındı. Bolivya’daki direniş Türkiye’de 15 Temmuz darbe girişimine karşı gerçekleştirilen direnişin bir tekrarıydı. (devam edecek-DEMOKRATİK MEŞRUİYET
VE DARBELER)
***
Yazar hakkında
ATİLLA YAYLA
Ankara Üniversitesi’nde lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimlerini tamamladı. Gazetecilik ve üniversite öğretim üyeliği ile hayatını kazandı. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Hacettepe Üniversitesi, Gazi Üniversitesi, TDV, DPE, LDT, TSİD ve Mont Pelerin topluluğu gibi kurumların bünyesinde çalıştı. Liberal Düşünce Topluluğu’nun (LDT) kurucularındandır. Halen bu kurumun yönetim kurulu üyeliğini yürütmektedir. Yorktown Internet ve Center for New Europe üyesidir. İngiltere ve ABD’de ziyaretçi öğretim üyesi olarak bulunmuştur. Çalışmalarını uzun dönem editörlüğünü yaptığı LDT’nin Liberal Düşünce isimli üç aylık akademik dergisinde yayımlamaktadır. Halen İstanbul Medipol Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır.