İran Perspektifinden İsmail Heniyye Suikastı
İran açısından bakıldığında durumu farklı açılardan değerlendirmek gerekir. Birincisi, Heniyye’nin İran topraklarında suikasta uğraması dolayısıyla “İran’ın misafiriyken şehit edilidği” şeklinde bir kamuoyu algısı hakim durumdadır. Bu mesele İran sosyolojisi açısından önem arz etmektedir. Zira İran toplumu açısından misafiri Allah’ın gönderdiğine, yemeğinin ve suyunun eksik edilmemesi gerektiğine inanılır.
İsmet HORASANLI
Hamas’ın Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye, 30 Temmuz 2024’te İran’ın yeni seçilmiş cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’ın yemin törenine katılmak için Tahran’a gitmişti. Yemin töreninden sonra bazı ikili görüşmeler gerçekleştirip gece saat 11 civarında ona tahsis edilmiş Tahran’ın kuzeyinde Sadabat Sarayı’nın yakınında bulunan Devrim Muhafızları Ordusu’na (DMO) ait konukevinde istirahat edecekti. Ancak Heniyye, gece saat 2 civarında bir suikast sonucu hayatını kaybetti.
Suikastın nasıl yapıldığına dair net bir bilgi olmadığından farklı senaryolar gündeme geldi. Heniyye’yle birlikte Tahran’a giden Halil el-Hayya yaptığı basın açıklamasında, olay yerinde bulunan güvenlik güçlerinin ona verdiği bilgiye göre Heniyye’nin bulunduğu odanın penceresinden bir füzenin içeriye girdiğini ve yaşanan patlama sonucunda Heniyye’nin hayatını kaybettiğini açıkladı. Anlaşılan o ki İran yetkilileri de bu bilgi doğrultusunda kamuoyuna Heniyye’nin hava saldırısı sonucunda hayatını kaybettiğini duyurdu. Bu bilgiler ışığında pek çok analist saldırının İsrail yapımı Spike Nlos adlı güdümlü tanksavar füzesi aracılığıyla yapıldığını ileri sürdü. Nitekim binanın etrafında yapıya bakan açık alanlarının bulunması böyle bir olasılığı güçlendiriyordu. Üstelik insanların şehri kuş bakışıyla görmek için sıkça uğradığı Bam-e Tehran (Tahran Çatısı) gibi sosyal tesislerinin binanın hemen yanında yer alması, istihbarat açısından kolay erişilebilir olmasını sağlıyordu.
İsrail’in İran İçindeki İstihbarat Hakimiyeti
Diğer taraftan 1 Ağustos’ta New York Times, bir makale yayımlayıp 7 yetkilinin ifadelerine dayandırarak saldırının iki ay önceden yerleştirilmiş bomba aracığıyla gerçekleştirildiği iddia etti. Buna ek olarak DMO’ya ait iki askeri tesisinin de o çevrede yer almasından dolayı söz konusu bölgenin uzun zamandan beri İsrail İstihbarat Servisi’nin (MOSSAD) denetiminde olduğu daha önce sosyal medyada gündeme gelmişti. Ayrıca yakın geçmişte İran nükleer programının en önemli mimarlarından biri olan Muhsin Fahrizade başta olmak üzere pek çok bilim insaninin suikasta uğraması, nükleer tesislerinde sabotaj saldırıların gerçekleştirilmesi ve nükleer programla ilgili gizli dosyaların kaçırılması dikkate alındığında İsrail’in İran içerisinde oldukça etkin bir gizli servis ağına sahip olduğu bilinmektedir. Burada İran toplumu nezdinde yönetime karşı artan memnuniyetsizliğin ve rejimin meşruiyetini güç geçtikçe kaybetmesinin İsrail istihbaratı için bir fırsat oluşturduğu ve İran içindeki operasyonlara alan açtığı da ayrıca not edilmelidir.
Ancak güvenlik meselelerinden ayrı olarak Heniyye’nin başka bir ülkenin başkentinde, üstelik o ülkenin cumhurbaşkanının yemin törenine katılmak üzere gelmişken şehit edilmesi güvenlik zafiyetiyle ilgili olduğu kadar saldırgan ülkenin de nasıl bir kural tanımaz kimliğe sahip olduğunu göstermektedir. Zira globalleşen bir dünyada oldukça farklı istekleri ve dinamikleri bulunan dünya ülkelerini muhakkak ki kapsamlı bir barış içinde tutan en önemli unsur uluslararası hukuk düzenidir.
Ancak İsrail’in son dönemlerde sergilediği saldırgan davranışlar dikkate alındığında kendini hukuk üstü bir konum tanımlayıp istekleri doğrultusunda hareket ettiği, ABD’nin de bu duruma göz yumduğu anlaşılmaktadır. Nitekim Heniyye suikastının Netanyahu’nun Washington ziyaretinin hemen ardından gerçekleşmesi ABD’nin meseleye onay verdiğini de işaret etmektedir. Netanyahu’nun böylesi bir saldırganlığı ülke içinde rahatsızlıkların yükselmesine, İsrail’den dışarıya yönelik göçün artmasına ve 7 Ekim’den bu yana devam eden savaşta hedeflediklerini elde edememesine bağlamak mümkündür. Buna karşın İran açısından ise durumun farklı boyutlarına değinmek gerekir.
İran Perspektifinden Suikastın Anlamı
İran açısından bakıldığında durumu farklı açılardan değerlendirmek gerekir. Birincisi, Heniyye’nin İran topraklarında suikasta uğraması dolayısıyla “İran’ın misafiriyken şehit edilidği” şeklinde bir kamuoyu algısı hakim durumdadır. Bu mesele İran sosyolojisi açısından önem arz etmektedir. Zira İran toplumu açısından misafiri Allah’ın gönderdiğine, yemeğinin ve suyunun eksik edilmemesi gerektiğine inanılır. Ek olarak tehlikede olan bir misafirin muhafaza edilmesi de ev sahibinin görev ve sorumluluğu olduğuna inanılmaktadır. Bu nedenle başta dini lider Ali Hamaney’in açıklaması olmak üzere İran tarafından yapılan ilk açıklamalarda bu meseleye vurgu yapılmıştır. Hameney olayın hemen ardından yayımladığı açıklamada şu ifadeleri kullanmıştır. “Suçlu, terörist Siyonist rejim, topraklarımızda değerli misafirimizi şehit ederek acımıza acı katmış, ancak aynı zamanda kendisi için de ağır bir cezalandırma zemini hazırlamıştır. İslam Cumhuriyeti sınırları içinde meydana gelen bu acı, trajik olay ışığında, intikam almanın görevimiz olduğuna inanıyoruz”. Benzer şekilde dini lidere yakınlığıyla bilinen Keyhan Gazetesi de “Misafirin intikamını almak ev sahibinin sorumluluğundadır ve dünya bunu bekler” başlığıyla konuyu ele almıştır. Dolayısıyla misafir ev sahibi meselesi İran toplumu açısından bir “onur meselesi” haline getirilmesi doğaldır ve saldırıya kayıtsız kalınması pek olası değildir.
İkinci bir husus olarak Heniyye’nin Tahran’da öldürülmesi İran toprak bütünlüğünün ihlal edilmesi olarak algılanmaktadır. İran’ın farklı bir ülkeden hava saldırısı gerçekleştiğini vurgu yapması, İsrail’in doğrudan saldırıyı üstlenmemesi, New York Times gibi Batı merkezli medyanın içerde yerleştirilen patlayıcının sonucunda olmasını vurgulamasının bu konuyla ilgili olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Nitekim İran BM daimî temsilcisi de BM Genel Sekreterine bir mektup göndererek İran’ın BM sözleşmesi 51. Maddesi kapsamında meşru müdafaa hakkını kullanacağını bildirmiştir. Ek olarak İran, kendi kamuoyuna bölgedeki sınır ötesi varlığını ülkeye yönelik tehlikeyi sınırlarından uzak tuttuğunu savunarak meşrulaştırmaya çalışmaktadır. Bu nedenle kendi toprağında saldırıya uğramasına doğrudan bir karşılık vermemesi uluslararası itibarını zedeleyeceği gibi kendi kamuoyuna yönelik geliştirdiği söylemleri de zayıflatacaktır. Bu açıdan bakıldığında İran’ın doğrudan bir misillemede bulunması oldukça muhtemeldir.
Son olarak İran perspektifinden “direniş ekseni” olarak adlandırdığı cephede önemli bir kaybın meydana geldiği söylenebilir. İran’ın 1979 devriminden bu yana adım adım inşa ettiği direniş ekseni, mevcut durumda Akdeniz’e kadar açılabilmesini, ambargoları delmesini ve ABD’yle olan bölgedeki örtülü çatışmasının kendisine zarar gelmeden devam etmesini sağlamaktadır. Heniyye’nin İran’ın başkentinde suikasta uğraması ise Tahran’a net bir mesaj içerdiği kadar direniş cephesine sert bir darbe niteliğindedir. Bu açıdan İran’ın karşılık vermesi diğer vekil güçlerinin İran’a yönelik güvensizliği tetiklemesi açısından da önem arz etmektedir.