İsrail’in İran’a Hava Saldırısının Analizi
* Bu analiz, Ankara merkezli bir düşünce kuruluşu olan (SETA) Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı’ndan, Murat ASLAN, Sibel DÜZ, Mehmet Salah DEVRİM ve İsmet HORASANLI tarafından hazırlandı.
* Bu analizde, bugün de İsrail’in İran’a Hava Saldırısı ele alınıyor.
TÜHA / TÜRKUAZ İnternational News Agency
24 Ekim’de İsrail Savunma Kuvvetleri (Israel Defense Forces, IDF), İran’ın Tahran, Huzistan, İlam ve Semnan bölgelerindeki yaklaşık 20 yüksek öncelikli hedefe hava saldırısı düzenlemiştir.
İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant tarafından 1967’deki Altı Gün Savaşı’ndan bu yana Hava Kuvvetlerinin en önemli operasyonu olarak nitelendirilen bu kapsamlı saldırı, İran’ın füze ve İHA kabiliyetlerini zayıflatmak, nükleer tesislerin işleyişini aksatmak ve bölgedeki güç dengesini değiştirmek gibi birden fazla amaca hizmet etmektedir.
Söz konusu hava saldırısı aynı zamanda iki ülke arasındaki süregelen çatışmada stratejik bir tırmanış anlamına gelmekte ve hem hassas bir askeri yanıt hem de daha geniş bir stratejik mesaj içermektedir. Öncelikle İsrail’in İran’a yönelik son saldırısı, İran’ın saldırı ve savunma kabiliyetlerini zayıflatmayı amaçlayan önceden hesaplanmış bir askeri manevra olarak nitelendirilebilir.
İsrail, füze ve İHA üretimi, hava savunma sistemleri ve stratejik enerji kaynakları ile ilişkili kilit askeri ve endüstriyel tesislere odaklanarak İran’ın askeri yeteneklerini zayıflatmayı hedeflemiştir.
Operasyonel parametreleri incelendiğinde savaş uçakları, stand-off mühimmatlar ve İHA’lar aracılığıyla yapıldığı11 düşünülen saldırının, İsrail’in savunma hedefleri ve ABD’nin stratejik çıkarları ile uyumlu olarak İran’ın büyüyen füze ve İHA kapasitesini sınırlamaya yönelik bir adım olduğu görülmektedir.
Bu saldırıyla İran’ın güvenlik stratejisinin üç ana dayanağından ikisi zayıflamış durumdadır. Lübnan ve Suriye’deki İran’ın yıpranmış vekil unsurlarının artık İsrail’i caydırma veya cezalandırma güçlerinin olmadığı görülmektedir. Bu yapıların yeniden eski gücünü tesis etmesi
uzun zaman alabilir.
İran’ın balistik füzeler, seyir füzeleri ve İHA’lardan oluşan askeri teknolojileri ise beklenen askeri etkiyi sağlamamakla birlikte İsrail’in askeri teknolojileri ile rekabet edebilmesi için daha ileri teknolojilerin Tahran tarafından geliştirilmesi gerekmektedir. İran’ın nükleer programının ise eskisinden daha savunmasız durumda olduğu değerlendirilmektedir.
İran’ın nükleer programına acil savunma ihtiyacı nedeniyle yeniden ağırlık vermesi ise kaçınmak istediği savaşı tetikleyebilir. Saldırının Kapsamı ve Taktik Uygulama İsrail’in misilleme saldırısında DMO’ya ait üsler, füze ve İHA üretim tesisleri gibi önemli askeri
altyapılar hedef alınmıştır.
Üç dalga halinde gerçekleştirilen bu saldırılarda ilk olarak İran’ın erken ihbar sistemleri hedef alınmış, ardından hava savunma sistemleri etkisiz hale getirilmiş ve son olarak saldırı noktaları hedef alınmıştır. Seçilen hedefler İran’ın özellikle Scud, Fatih-110 ve Zilzal füzeleri gibi balistik füze ve İHA üretiminde önemli rol oynayan sistemler üzerinde yoğunlaşmıştır.
İsrail, Air LORA ve Rocks gibi yüksek hassasiyetli stand-off mühimmat kullanarak yalnızca derin saldırı kabiliyetini sergilemekle kalmamış aynı zamanda uzun süreli, karmaşık operasyonlar söz konusu olduğunda ABD desteğine olan ihtiyacını minimize ederken operasyonel riskleri de en aza indirmiştir.
İsrail’in hedef seçimi incelendiğinde saldırının operasyonel amacı şu şekilde ortaya çıkmaktadır:
• Füze ve İHA Üretimi: İsrail, Tahran yakınlarındaki Parchin ve Khojir kompleksleri dahil olmak üzere füze tesislerini vurmuştur. Bu tesisler, füze ve İHA üretimi ile ilişkilendirilmektedir.
Geçmişte İran’ın nükleer programı ve yüksek patlayıcı testleriyle ilişkilendirilen Parchin sahası, balistik füzeler için katı yakıt üretim tesislerine ev sahipliği yapmaktadır. IDF, bu katı yakıtları üretmek için tasarlanmış endüstriyel mikserleri hedefleyerek İran’ın füze stoklarını yenileme kapasitesini engellemeyi ve böylece hem İran’ın saldırı kapasitesini hem de müttefiklerinin silahlanmasını etkilemeyi
amaçlamaktadır.
• Hava Savunma Sistemleri: İsrail, İmam Humeyni Uluslararası Havalimanı ve Huzistan eyaletindeki diğer stratejik enerji tesislerinin çevresinde konumlanmış S-300 bataryaları ve radar istasyonları dahil olmak üzere birkaç önemli hava savunma varlığını
imha etmiştir. Söz konusu S-300 bataryalarını etkisiz hale getirerek İran’ın savunma kabiliyetini önemli ölçüde azaltırken ülkeyi
daha kısa menzilli ve yerli üretim sistemlere bağımlı hale getirmiştir.
• Nükleer Programla İlintili Tesisler: Daha önce Parchin tesisinde uranyum izleri bulunduğu iddia edilmektedir. İran, Parchin’i nükleer faaliyetler için kullanmadığını iddia etse de İsrail’in bu saldırısı, İran’ın nükleer silah üretme yönünde ilerleme kaydetmesini engellemeyi amaçlayarak silah sınıfı malzemelerin üretimine katkıda bulunabilecek kilit tesisleri devre dışı bırakmayı hedeflemektedir.
• Stratejik Enerji Altyapısı: Saldırılar ayrıca Abadan petrol rafinerisi, Bandar İmam Humeyni petrokimya kompleksi ve Tang-eh Bijar gaz sahası gibi enerji tesislerini de kapsamaktadır. Bu tesislerden bazılarının İran’ın Kudüs Gücü ile bağlantılı olması ve İsrail
tarafından hedef alınması, İran’ın askeri gücüne ve vekillerine gelir sağlama yönündeki kritik kaynakları kesintiye uğratmaktadır.
İsrail’in saldırısındaki taktiksel parametreler incelendiğinde şu hususlar ön plana çıkmaktadır:
• Çok Aşamalı Hava Saldırıları: Nevatim Hava Üssü’nden havalanan F-35’ler, Tel Nof Hava Üssü’nden havalanan F-15 C/D’ler ve Ramon Hava Üssü’nden havalanan F-16 I’lar ile İsrail erken tespit radarları, hava savunma sistemleri, füze üsleri ve silah üretim tesislerini hedef alan üç farklı dalga halinde saldırı düzenlemiştir. Bu çok katmanlı yaklaşım, İran’ın saldırılara yanıt verme veya bunları önleme kabiliyetini stratejik olarak nötralize etmiştir. Dahası İsrail’in Ürdün hava sahası kapalı olmasına rağmen geleneksel hava sahası kısıtlamalarını aşma kabiliyetini ve Irak üzerinden gerçekleştirdiği derin harekat (sızma) yeteneğini de öne çıkarmaktadır.
• Stand-off Mühimmat ve İHA Kullanımı: İsrail’in mürettebatlı uçuşlar ile İran topraklarına derinlemesine girme durumunda karşılaşılabilecek olası riskleri önlemek için stand-off mühimmat ve İHA’ları kullandığı düşünülmektedir. Bu tercih operasyonun karmaşıklığını azaltırken ABD desteğine olan bağımlılığı –özellikle hava ikmal desteği ve lojistik hususlarında– en aza indirmiştir.
• Hava Savunma ve Füze Üslerine Odaklanma: İsrail, İran’ın hava savunma radarlarını devre dışı bırakmayı ve S-300 bataryalarını yok etmeyi hedeflemiştir. Bu hamle gelecekteki operasyonlarda İran’ın İsrail saldırılarına karşı koyma riskini azaltma amacı taşımaktadır. Ayrıca Tahran’daki İmam Humeyni Havalimanı gibi yüksek güvenlikli bölgelerin hedef alınması İsrail’in geniş çaplı çatışmaları tetiklemeksizin yüksek güvenlikli bölgeleri vurma kapasitesini göstermiştir.
İsrail’in Taktiksel Avantajları İsrail personel zayiatı riskini en aza indirerek ve doğrudan ABD desteği olmadan İran topraklarında derin saldırılar gerçekleştirmek için savaş uçakları, stand-off mühimmatlar ve insansız hava platformlarından oluşan bir ofansif kombinasyonu tatbik etmiştir.
Rocks ve Air LORA gibi gelişmiş mühimmatlara olan güven İsrail’in uzun mesafelerden hava savunma ve hava sahası kısıtlamalarını aşmasına olanak tanımıştır. Erken uyarı radarlarını ve kontrol merkezlerini hedef alma, saldırı birliklerinin minimum dirençle karşılaşmasını sağlamış ve hava savunma bastırması konusunda sofistike bir yaklaşım sergilenmiştir. Saldırı sırasında Ürdün’ün hava sahasını kapatması22 örneğinde olduğu gibi bölgesel diplomatik sürtüşme potansiyeli sınırlanmış ve ABD müdahalesi en aza indirilmiştir. Ek olarak İsrail, İran’a yönelik saldırıyı bildirebilecek radar ve hava savunma sistemlerini önceden imha ederek İran’ın ileri düzey füze savunması gerektiren anlık misilleme seçeneklerini de sınırlamıştır. Ayrıca İsrail’in İran savunmasını geçme konusundaki
başarısı İran’ın hava savunma ağındaki açıkları gözler önüne sererek Tahran’ın kaynaklarını zorlayabilecek yeni yatırımlar yapma gerekliliğine işaret etmektedir. (devam edecek-İsrail’in İran’a Hava Saldırısında Bazı Tesislere Yönelik Etki Analizi)
***
Yazarlar hakkında
MURAT ASLAN
Kara Harp Okulu’nun Yönetim Bölümünden mezun olmuş ve TSK bünyesinde muhtelif görevler almıştır. Aynı dönem içinde ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde 2006-2010 arasında yüksek lisans ve 2011-2017 arasında doktora eğitimlerini tamamlamıştır. Hasan Kalyoncu Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan Aslan, Ortadoğu özelinde çalışmalara ağırlık vermiş; savunma ve güvenlik çalışmaları kapsamında güç kavramı, istihbarat ve propaganda kavram ve uygulamaları üzerine odaklanmış, Afganistan, Balkanlar, ABD ve Çin’de yapmış olduğu saha çalışmaları nedeniyle farklı bölgelerin etkileşimi ve küresel politikada konumlanması üzerine yoğunlaşmıştır.
SIBEL DÜZ
Ortadoğu Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olan Düz 2014’te SETA Vakfı’nda araştırma asistanı olarak çalışmaya başlamıştır. 2019’da başlatılan ve halen faaliyetlerini sürdüren Terörizm Analiz Platformu (TAP) adlı veri tabanı ve web sitesinin proje koordinatörlüğünü yürütmektedir. 2021’den itibaren SETA’da araştırmacı olarak çalışmaktadır. SETA’nın yayımladığı The Ascension of Turkey as a Drone Power: History, Strategy, and Geopolitical Implications ve Unpacking the Debate on Turkish Drones adlı raporları kaleme almıştır. Askeri teknoloji ve strateji, terörizm ve ayaklanmayla mücadele ile insansız sistemler alanlarında araştırmalarını sürdürmektedir.
MEHMET SALAH DEVRIM
Antalya Bilim Üniversitesi’ndeki yüksek lisans eğitimini “Askeri İlişkilerde Devrimin Savaş ve Uluslararası Politikaya Etkisi” başlıklı tezi ile tamamlamıştır. Halihazırda SETA Vakfı’nda araştırma görevlisi ve Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde doktora öğrencisidir. Aynı zamanda Terörizm Analiz Platformu’nda (TAP) veri analisti ve katkı sağlayıcı olarak yer almaktadır. Araştırmalarını güvenlik çalışmaları, askeri teknolojiler, savunma sanayii ve terörle mücadele alanlarında sürdürmektedir.
İSMET HORASANLI
Lisans derecesini Uludağ Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden alan Horasanlı aynı üniversitede yüksek lisansını Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde “Devrim Sonrası İran’ın Körfez Bölgesine Yönelik Dış Politikası” teziyle tamamlamıştır. 2014’te ABD’de bulunduğu dönemde CIEE’nin düzenlemiş olduğu “CIEE Civic Leadership Summit” programına katılma hakkı kazanıp başarıyla tamamlamıştır.
2017-2021 arasında İRAM’da çalışmıştır. Bir dönem SETA Berlin’de staj yapmış olup halihazırda AYBU/ULİSA Güvenlik Çalışmaları’nda ikinci yüksek lisans eğitimi devam etmekte ve SETA Dış Politika Araştırmalarında çalışmaktadır. Horasanlı çalışmalarında Afganistan, İran dış politikası ve Körfez bölgesine ağırlık vermektedir. İleri düzeyde İngilizce ve Farsça, orta düzeyde Peştuca ve Arapça bilmektedir.