15 Temmuz’dan Alınacak Dersler
Bu analizde darbeye kalkışan FETÖ’nün nitelikleri, 15 Temmuz darbe girişiminin önlenmesinin nasıl mümkün olduğu, bunun Türkiye’nin yanı sıra dünya ülkeleri için de önemli oluşu ve demokratik meşruiyet çerçevesinde 15 Temmuz’dan çıkarılması gereken dersler açıklanmaktadır.
TÜHA / TÜRKUAZ İnternational News Agency
Atilla YAYLA, Türk siyaset bilimci
Türk siyaset bilimci, akademisyen ve köşe yazarı Atilla YAYLA, Ankara merkezli bir düşünce kuruluşu olan SETA Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı için “15 Temmuz’dan Alınacak Dersler” başlığı altında analizde bulundu.
Bu analizde darbeye kalkışan FETÖ’nün nitelikleri, 15 Temmuz darbe girişiminin önlenmesinin nasıl mümkün olduğu, bunun Türkiye’nin yanı sıra dünya ülkeleri için de önemli oluşu ve demokratik meşruiyet çerçevesinde 15 Temmuz’dan çıkarılması gereken dersler açıklanmaktadır.
15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden sekiz yıl geçti. Bu darbe girişimi gerek darbeye kalkışan grubun nitelikleri gerekse siyasetin ve halkın direnişi ile bastırılmış olması sebebiyle özel bir ilgiyi hak ediyor. Bu analizde öncelikle darbeci grubun yapısı, darbecilerin bireysel ve kolektif kimliği, ideolojik duruşları ve çizgileri, darbeyi gerekçelendirme argümanları, örgütlenme biçimleri, yurt içi ve yurt dışı temasları, bağlantıları ve ittifakları ele alınmaktadır.
Sonrasında darbe girişiminin önlenmesinin nasıl mümkün olduğu ve önlenme biçiminin Türkiye’nin yanı sıra dünya ülkeleri için de çok mühim olduğunun altı çizilmektedir.
Son olarak ise demokratik meşruiyet çerçevesinde bu darbe girişiminden çıkarılması gereken derslerin neler olduğu açıklanmaktadır.
GİRİŞ
Bugünlerde 15 Temmuz darbe girişiminin yeni bir yıl dönümünü idrak ediyoruz. Tam sekiz yıl önce Türkiye alçakça ve canice bir darbe girişimine sahne oldu. Darbe girişiminde yüzlerce insan öldürülürken binlercesi de yaralandı. Ancak darbeciler Türkiye tarihinde ilk defa ciddi bir direnişle karşılaştı. Meydanlarda ve çeşitli yerlerde halkla yüz yüze geldi. Silah kullanmasına rağmen darbeye silahsız olarak direnenleri korkutamadı, sindiremedi ve tüm çabalarına rağmen başarısız oldu. Böylece darbe girişimi sonuçsuz kaldı.
Her darbe gibi 15 Temmuz darbe girişimini de anlayabilmek için yapılması gereken şeyler var. Ancak bazılarının yaptığı gibi ülkenin genel durumu, mevcut iktidarın başarıları veya başarısızlıkları, darbenin önlenmesi adına gerekli tedbirlerin alınıp alınmadığı gibi noktalardan ziyade darbeci aktörün veya darbecilerin özellikleri üzerinde durmak daha anlamlı ve yararlıdır. Zira tüm bu faktörler kişiden kişiye değişir, herkesin hemfikir olması gereken her zaman ve her halükarda objektif olarak tespit edilebilecek hususlar değildir. Mesela iktidar başarılı mı başarısız mı?
Bu konuda herkesi tatmin edecek veya herkesin üzerinde hemfikir olduğu bir sonuca ulaşmak mümkün değildir. Bakış açısına göre iktidar başarılı da başarısız da görülebilir. Keza darbecilere karşı gerekli tedbirlerin alınıp alınmadığının sorgulanması da zordur. Darbeci zihniyet bir şekilde gelişebilir ve orduların karşısına mesela ikinci bir ordu çıkarılamayacağına göre darbecileri önlemek mümkün olmaz.
Bu çerçevede darbeci aktör üzerinde yoğunlaşmak daha faydalı olabilir. Bu durumda darbeci grubun yapısı, darbecilerin bireysel ve kolektif
kimliği, ideolojik duruşları ve çizgileri, darbeyi gerekçelendirme argümanları, örgütlenme biçimleri, yurt içi ve yurt dışı temasları, bağlantıları ve ittifakları bakılması gereken başlıca unsurlar arasında yer almaktadır.
15 TEMMUZ’UN FAİLİ
Darbe klasik biçimde bir bütün olarak ordu veya ordu içindeki darbeci cunta tarafından yapılır. Bir yerde darbe olduğu zaman ilk akla gelen askeri birliklerin harekete geçtiği ve mevcut iktidarı silah zoruyla iktidardan indirdiğidir. Mesela Türkiye’de 1960 Darbesi ordu içindeki cuntacı bir yapılanma tarafından geçekleştirildi.
Darbeye daha sonra bütün ordu ortak oldu. Buna karşılık 1980 Darbesi ise tüm ordu tarafından emir komuta zinciri içinde yapıldı. İlkinde iktidar Milli Birlik Komitesi (MBK) adı verilen ve subaydan oluşan bir cuntanın eline geçerken 1980 Darbesi’nde ise ordunun tüm üst komuta
kademesi (genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanları) darbede rol aldı ve iktidarı ele geçiren cunta içinde yer aldı.
15 Temmuz 2016’daki darbe girişimi ise alışılan ve tüm dünyada adet olduğu üzere standart bir askeri güç tarafından gerçekleştirilmedi. Elbette darbede ana görevler askerlerdeydi.
Topluma görünen darbeci aktörler ordu mensuplarıydı. Askeri imkanlar ve araçlar kullanıldı. Askerlere vatan savunması için emanet edilmiş
silahlar önce siyasilere ve daha sonra halka çevrildi. Uçaklar ve helikopterler halkı hem korkutmak hem de yer yer öldürmek için devreye
sokuldu. TBMM ve Emniyet binaları bombalandı. Ancak darbenin beyni ve planlayıcısı askeriye içinde değil dışındaydı. Darbe girişimi bu
bakımdan önceki darbelerden farklıydı.
Darbe girişiminin arkasında sivil veya sivil görünümlü bir güç yatmaktaydı. Darbenin beyni ve komuta merkezi askeriye dışındaydı. Bu nedenle askerlerin rolü birincil olmaktan çıkıp ikincil oldu. Bu da darbenin gerçek mahiyetinin anlaşılabilmesi için öncelikle bu gücün şifrelerinin çözülmesini ve özelliklerinin tespit edilmesini gerektiriyor.
Bu darbeci yapılanma aslında hem sivil toplum hem de devlet içine gömülüydü. Dışa verdiği manzara günlük siyasetten ve siyasi kavgalardan uzak, işi, meşguliyeti ve hedefi daha ziyade dindar gençleri eğitmek ve on yıllarca dışlandıkları kamu görevlerine hazırlamak olarak görülen
bir yapılanmaydı. Bir dini yapılanma gibi görünmekte ve işlemekteydi. Fakat aslında ve özünde ise başka bir şeydi. Her şeyden önce bir “guru” grubuydu. Grupta mutlak bir emir-itaat ilişkisi vardı.
Grup mensupları grupla bir şekilde ve bir dereceye kadar temasta bulunan değil grupta yaşayan ve tüm hayatları grup dinamikleri tarafından şekillendirilen ve kontrol edilen kimselerdi. Okudukları okullardan yaptıkları mesleğe, nerede yaşayacaklarından kiminle evleneceklerine
kadar uzanan bir yelpazede örgüt üyelerinin ve özellikle önemli görülenlerin hayatları belirlenmekte ve kontrol altında tutulmaktaydı.
Grup üyelerinin mutlak emir komuta zinciri içinde, demokrasinin ve hukukun tüm gereklerini çiğneyerek hareket etmesinde etkili olan
ana faktör ise grup içi sadakatin demokratik siyasi otoriteye sadakatin yerini almasıydı.
Bunda da muhtemelen grubun üyelerinin kesin inançlı olması ve hem bu dünyalarının hem de öbür dünyalarının kurtarılacağı telkinlerine inanmaları ve bel bağlamaları rol oynadı.
Böylece demokrasilerde esas olan siyasi itaat yükümlülüğü açıkça ihlal edilirken yeri ise genişletilmiş ve mutlak itaate dönüştürülmüş bir sadakat ve itaat tarafından alındı. Bu dini temelli bir sadakat gibi görünse de aslında tipik totaliter bir sadakatti. (devam edecek)
15 Temmuz darbe girişimi alışılmış standart bir askeri güç tarafından gerçekleştirilmedi. Zira darbenin beyni ve planlayıcısı askeriye içinde değil dışındaydı. Darbe girişiminin arkasında sivil veya sivil görünümlü bir güç yatmaktaydı.
***
Yazar hakkında
ATİLLA YAYLA
Ankara Üniversitesi’nde lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimlerini tamamladı. Gazetecilik ve üniversite öğretim üyeliği ile hayatını kazandı. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Hacettepe Üniversitesi, Gazi Üniversitesi, TDV, DPE, LDT, TSİD ve Mont Pelerin topluluğu gibi kurumların bünyesinde çalıştı. Liberal Düşünce Topluluğu’nun (LDT) kurucularındandır. Halen bu kurumun yönetim kurulu üyeliğini yürütmektedir. Yorktown Internet ve Center for New Europe üyesidir. İngiltere ve ABD’de ziyaretçi öğretim üyesi olarak bulunmuştur. Çalışmalarını uzun dönem editörlüğünü yaptığı LDT’nin Liberal Düşünce isimli üç aylık akademik dergisinde yayımlamaktadır. Halen İstanbul Medipol Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır.