Güzel Milletiz Vesselam!
Değerli okurlarımız, bizler Türk milleti olarak son derece önemli kadim bir toplumuz. Mutlaka her birimizin bir yol hikayemiz var.
Gazeteci-Yazar bir dostumuz İlhan AKBULUT geçtiğimiz günlerde bir yol hikayesini ‘Güzel Milletiz Vesselam!‘ başlığıyla başarılı bir şekilde sizler için kaleme aldı.
İşte İlhan AKBULUT’un o güzel anlatımıyla kaleme aldığı ‘Güzel Milletiz Vesselam!‘ başlıklı yol hikayesi… “Kurban Bayramı vesilesiyle büyüklerimizi ziyaret amacıyla düştük Ankara yoluna. Aracımızla Edremit’ten Ankara yol tahminen yaklaşık olarak yedi, yedi buçuk saat civarı. Eşim G- pilot olarak rota belirlerken, ben sürücü olarak direksiyon başında çıktık yola. Daha yarım saat geçmeden ilk molamızı verdik. Planda olmayan bir yirmi dakikalık spontane duraklamaydı bu. İvrindi’in Gökçebayır köyü girişindeki kavşakta kırmızı ışık yanınca beklemeye başladık; aynı anda da hemen köy girişinde bir kalabalık görünce gözümüz oraya ilişiverdi.
Bizim kadim Anadolu kültürümüzün, özellikle Marmara ve Ege’de yaygın olarak süregelen lokma dökülmesi ve onun sırasını görünce, aracımızı çevirip o yöne doğru uygun bir yere park ettik. Eşimle sıraya geçip beklemeye başladık. Hiç hesapta olmayan doğal bir süreçti.
Sıra bize gelmeye yakın bir hanımefendi bize yaklaşıp,
“Misafirsiniz herhalde” deyince,
“Evet tanrı misafiriyiz” deyiverdik.
Hanımefendi kardeşimiz bu kez bizi,
“İsterseniz buyurun şu masalara oturtalım sizi; zeytin-peynir de var” deyince; mutlu olmakla birlikte ilk anda ne diyeceğimizi bilemedik.
Hanımefendi Almanya’da yaşıyormuş, samimi bir ifadeyle,“geçmişlerimizin ruhuna lokma döktürmüştük, sizde buyrun birlikte oturup yiyelim” dedi.
“Açıkçası biz de kime, ‘Allah kabul etsin’ diyeceğimizi düşünüyorduk. Çok teşekkür ederiz. Yolumuz uzun, bekleyenlerimiz var. Ancak yetişiriz. Biz müsadenizle lokmamızı, – kimi yerde pişi ya da bişi denilir- alıp yola düşelim” deyince,“O zaman size biraz peynir-zeytin de verelim, yolda acıkınca yersiniz” sözleri bizi iyice kardeşlik, paylaşma, bölüşme kültürümüzün tam orta noktasına itiverdi.
O anda, “Ben gazeteciyim. Kadim kültürümüzü ortaya koyan bu paylaşmacı anlayışı müsaade ederseniz haber yapmak istiyorum” dedim. Bir kaç fotoğraf çekip, “Ölmüşlerinizin canına deysin” diyerek tekrar düştük yola. Tabi yol boyunca bu konu üzerine; örf-adet, ananelerimizi, toplumsal değerlerimizin güzelliklerini konuşarak yolumuza devam ettik.Güzel Milletiz Vesselam!‘.
Bu noktada şunu özellikle belirtmeliyim ki; ‘Yıllar önce, görev nedeniyle yurt dışına Fransa’ya gitmiştim. Orada bir Türk’le tanışma fırsatım oldu. 27 yaşlarında Anadolu genci Hasan Yıldız’la bir süre bir arada bulunduk. Bir ara sohbet esnasında,” burada birinden bir bardak su iste, hemen parasını ister” demişti.
Evet, şehirleri güzel bakımlı. Asfalta adımınızı attığınızda bütün trafik duruyor, kimse kornaya basıp rahatsız etmiyor ama; her şey bir düzen, intizam içerisinde; lakin onlarda da bizde olan bu paylaşma değerleri onlarda pek yok. Metacılık ön planda gibi. Bizdeki paylaşma-bölüşme ruhunu görmek pek mümkün değil sanki. Bu yaşananın yirmi beş yıl kadar önce olduğunu da hatırlatmalıyım. Bugün günümüze baktığımızda bizde de bazı olumlu gelişmelerin yanında, hiç değişmemiş olan ‘Tanrı misafiri‘ kültürünün devam ettiğini görmek halen çok mümkün. Bizdeki bu paylaşma-bölüşme anlayışı genel olarak halen devam ediyor olması; toplumsal varlık olan insanlık adına ne kadar değerli olduğu yönünde önemli mesajlar veriyor. Bunu İvrindi’nin Gökçeyazı köyünde de görürüz. İzmir’in, Aydın’ın ve bu değerleri devam ettiren diğer kentlerimizde ve daha bir çok yerleşim yerlerinde de görürüz. Bu bizim kadim, yani köklü- geçmişe dayalı örf-adet, kültürel değerlerimizdir. Kiminde lokma adıyla, kiminde başka isimlerle mutlaka görmek mümkündür. Karadenizimize gidin aç kalmazsınız, Doğu ve Güneydoğumuza gidin karnınız mutlaka doyar, aç gönderilmezsiniz.
Bu kadim anlayışı besleyen en önemli değerimiz; paylaştıkça çoğalır. Veren el alan elden üstündür. Yiyeceklerinizi paylaştığınızda, bunda Halil İbrahim bereketi olduğu anlayışı vardır.
Kapımıza gelmiş kişi tanrı misafiri olarak kabul edilir. Karnı doyurulmadan asla aç gönderilmez. Hatta yol yorgunu ise, yataklar hemen oraya seriliverir.Bizi besleyen yüce değerlerdir bunlar. Bunu büyük şehirlerimizde, özellikle İstanbul’da görmek mümkündür. Orada da aç kalmaz bizim insanımız.
“Param yok, bana ekmek arası bir şeyler verirmisiniz” derseniz, adeta yarışır bizim güzel insanlarımız.
Neciptir, yüreği güzeldir, vicdan-merhamet sahibidir. Ekmeğini paylaşırsa hayırlı bir şey yaptığını düşünür. “insanın en hayırlısı insana en faydalı olanıdır” düşüncesine sahiptir.
Arada kızar, söyleniriz, lakin iş kardeşliğe, paylaşmaya- bölüşmeye gelince bu kural otomatik işler, anında bu anlayış devreye girer.
Yalnız kendi milletine göre de değildir bu felsefe. Kapısına gelen her kim ne ise tanrı misafiridir. Aynı hoşgörüyü ve anlayışı yerli-yabancı herkesin görmesi mümkündür.
Bu nedenle ülkemize gelen yabancı misafirler gördükleri, yaşadıkları karşısında, kendilerine karşılık beklemeden sunulan yiyecek-içecekler için önce şaşırır, sonra da mutlu şekilde ülkelerine dönüp, bizim gönül zenginliğimizden bahsederler.
Milletimize övgüler düzerler.
“Ne kadar misafirperverler” diye bu duygularını dile getirirler.
Uzun sözün kısası, bu duygu yoğunluğuyla aracımızla yolumuza devam ederken Susurluk Belediyesinin yeşiller içerisindeki bir çay bahçesindeki molamızda, sıcak çay eşliğinde peynir-zeytinle lokmalarımızı bir güzel yiyip, tüm ecdadımıza ve geçmişlerimizin ruhuna erişsin’ diyerek tekrar yola düştük. Akşam da sağ-salim sevdiklerimize kavuştuk. Tamda kurban bayramını idrak ettiğimiz bu günlerimize denk gelen bu yol hikayemizde; kardeşlik, paylaşma, sevgi-saygı, hoşgörü geleneğimizi dolu dolu yaşamamıza güzel bir örnek oluşturdu diyebiliriz. Bu vesileyle Kurban Bayramımız Mübarek Olsun. Yüce rabbim kurbanlarınızı kabul buyursun. Her şey gönlünüze göre olsun. Sevgiyle kalınız efendim.” İlhan Akbulut, Gazeteci-Yazar[TÜHA Haber Ajansı, 12 Temmuz 2022]