Türkiye-Yunanistan İlişkilerinde Rutin Dışı Gerginlik: S-300
İkili ilişkilerin sorunlu alanlarında Atina’nın bu denli cüretkar ve bir o kadar provokatif adım atması sık rastlanılan bir husus değil.
Prof. Dr. Ferhat PİRİNÇÇİ & Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi
Türkiye-Yunanistan ilişkileri, barındırdığı birçok sorunla birlikte kendi içinde inişli ve çıkışlı ama kontrollü bir gerginlik içeriyor. Bu gerginlik, çoğunlukla Yunanistan tarafının maksimalist politikaları ve uyguladığı provokasyonlar ile Türkiye’nin bu politikaları kabul etmediğini diplomatik ve askeri olarak göstermesi ve provokasyonlara aynıyla veya misliyle mukabele etmesinden ibaret.
Dolayısıyla sorunların çözülme ihtimalinin düşük olduğu; bunun yerine mevcut sorunlarla yaşamaya alışmış ve gerginliğin bile istisnalar dışında bir rutininin olduğu bir ikili ilişki modeli söz konusu. Ancak Yunanistan’ın 23 Ağustos’ta Türk savaş uçaklarına S-300 radarlarını kilitlemesiyle bu rutinin dışına çıktığı görülüyor. İkili ilişkilerin sorunlu alanlarında Atina’nın bu denli cüretkar ve bir o kadar provokatif adım atması sık rastlanılan bir husus değil.
Gerginlik Neden Tırmandı?
İkili ilişkilerde en son 2020’de yaşanan Doğu Akdeniz merkezli ve çok aktörlü gerginliğin yerini, 2021’den itibaren gerginliğin tonunun düşürüldüğü bir dönemin aldığı beklentisi oluşmuştu. Nitekim Yunanistan’ın agresif silahlanma adımlarının yanı sıra Fransa ve ABD ile geliştirdiği yoğun askeri iş birliği söz konusu olsa da Ankara ile Atina arasında 2016’dan beri ara verilen istikşafi görüşmeler, Ocak 2021’de istişari görüşmeler adı altında yeniden başlatılmıştı. Hatta bölgesel normalleşme dalgası bağlamında Yunan Başbakanı Miçotakis bu yıl Mart ayında Cumhurbaşkanı Erdoğan ile İstanbul’da görüşmüş ve oldukça sıcak geçen bu görüşmede diğer konuların yanı sıra, sorunlara üçüncü tarafları dahil etmeme yönünde mutabakat sağlanmıştı. Ancak Yunanistan’ın arka arkaya attığı bazı adımlar bu normalleşmeyi sürdürmeyi imkansız hale getirdi.
Yunanistan, Miçotakis’in Mayıs ayındaki ABD ziyareti ile beraber üstü örtülü sürdürdüğü Türkiye karşıtı tutumunu çok daha doğrudan ve açık bir hale getirdi. Deyim yerindeyse kapsamlı bir Türkiye karşıtı kampanya başlattı. Bu kampanyanın bir ayağı başta ABD olmak üzere çeşitli ülke başkentlerinde Türkiye’yi şikayet etme şeklindeyken, diğer ayağı Ege’de gerginliği artırma şeklinde devam etti. Hava sahası tacizlerinden karasularında gerçekleştirilen tacizlere, adaların silahlandırılmasından düzensiz göçmenlere yönelik insanlık dışı müdahalelere kadar birçok alanda gerginliğin dozunu artırmaya başladı.
Normal şartlar altında, ilişkilerde gerginlikler yaşansa bile iki ülkenin turizm nedeniyle yaz aylarında gerginliği artırmaktan kaçınmaları bir rutin olmuştu. Ancak turizm sezonu olmasına rağmen Yunanistan’ın ilkbahardan itibaren gerginliği artırmayı tercih etmesinin Yunan iç politikasından kaynaklanan nedenleri olduğu gibi Türkiye’nin artan etkisinden duyulan kaygı da önemli bir rol oynuyor.
Neden S-300, Neden Şimdi?
Yunanistan’ın yaz ayları kaygısı gütmeksizin gerginliği artırmayı tercih etmesi ve ikili ilişkilerde yeni bir dönemin başlaması hususuna daha önce detaylı olarak değinmiştim. Ancak S-300’lerin radar kilitlemesi Yunanistan açısından cüretkar, ikili ilişkiler açısındansa sıra dışı ve gerginliğin dozunu rutin dışında artıracak bir gelişme.
Önce “neden S-300?” sorusuna yanıt aramak gerekirse, Yunanistan, Türkiye’nin savunma sanayiinde gerçekleştirdiği önemli atılımların karşısında uzun bir dönemdir kendisini dezavantajlı görüyor. Türkiye’nin bu kapasitesiyle sahada önemli avantajlar elde etmesi, Yunanistan’ın ise buna mukabelede yetersiz ve geç kalması kendileri için önemli bir handikap. Türkiye’nin özellikle insansız hava araçları (İHA) teknolojisinde geldiği nokta Yunanistan’ı zorluyor.
Öyle ki önceden Atina’nın asılsız ve hukuk dışı hava sahası iddialarını tanımadığını fiilen göstermek için Türk savaş uçaklarının Ege’de uluslararası hava sahasında yaptığı uçuşlarda Yunanistan, (eğer zamanında harekete geçebilirse veya anlık denk gelirse) kendi savaş uçaklarını kaldırıyor ve havada önleme yapmaya çalışıyordu.
“İt dalaşı” olarak adlandırılan havadaki kapışmanın asıl nedeni bu karşılaşmaydı. Hatta zaman zaman savaş uçaklarının birbirlerine radar kilidi atarak caydırıcılıklarını artırma girişimleri de oluyordu. Günümüzde ise Türkiye sadece savaş uçaklarıyla değil; İHA’larla da Yunanistan’ın hukuksuz iddialarına meydan okuyor. Yunanistan’ın savaş uçaklarıyla yapmaya çalıştığı ve çoğunlukla yetersiz kaldığı önleme girişimlerinin ekonomik maliyeti bir yandan çok daha fazla artarken diğer yandan sürdürülebilirliği de zor, dolayısıyla Atina’nın çaresizliği de artıyor. S-300 radarlarının kilitlenmesinin bu yetersizliği örtmek ve “çaresiz değilim” mesajı vermek için önemli bir araç olarak kullanıldığı kanaatindeyim.
Bu yöntem, radarların konuşlandığı bölge açısından düşünüldüğündeyse daha önemli hale geliyor. Esasen Güney Kıbrıs’ın 1997’de Rusya’dan satın aldığı S-300’ler Türkiye’nin karşı çıkması ve caydırıcılığı sonucunda 1999’da Yunanistan’a transfer edilmiş ve Türkiye’yi doğrudan tehdit etmemesi için Girit adasına konuşlandırılmıştı. Bu bağlamda Yunanistan’la hava sahasına ilişkin ana sorun alanı Ege’deyken Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’de görev icra eden Türk savaş uçaklarına ilk defa radar kilitlemesi yapılması, Doğu Akdeniz’de enerji rekabetinin ve deniz yetki alanlarındaki sorunların ön plana çıkacağının bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. Dolayısıyla Yunanistan’ın bu hamlesini, Türkiye’nin envanterine kattığı dördüncü sondaj gemisi olan Abdülhamid Han gemisini Doğu Akdeniz’de göreve göndermesinden birkaç hafta sonra gerçekleşmesinden bağımsız ele almak zor.
Bu husus, “neden şimdi?” sorusunu kısmen cevaplıyor. Kısmen, çünkü Yunanistan’ın bu cüretkar hamleyle bundan daha fazlasını amaçladığı görülüyor. Her şeyden önce Yunanistan bu adımla Türkiye’nin ağır bir karşılık vermesini ve bu sayede birden fazla kazanım elde etmeyi hedefliyor.
Bu noktada ilk aşamada üç başlık öne çıkıyor. Bunlardan ilki, ikili ilişkilerde önemli bir etken olan Yunan iç siyaseti. S-300 hamlesini Yunan istihbarat örgütü EYP’nin muhalefet liderini ve gazetecileri dinlediği ortaya çıktıktan sonra iç politikada zor duruma düşen Miçotakis yönetiminin, gözleri tekrar “kullanışlı” gündem maddesi olan Türkiye’ye çevirerek skandalı gündemin arka sıralarına atma çabası olarak yorumlamak mümkün. İkinci olarak Atina’nın bu hamlesi, özel olarak Türkiye ile ABD arasında halihazırda devam eden F-16 tedarik ve modernizasyon sürecini, genel olaraksa Türkiye-ABD ilişkilerini sabote etme girişimi olarak değerlendirilebilir. Üçüncü olaraksa son dönemde farklı cephelerde elde ettiği kazanımların yanı sıra özellikle Ukrayna savaşında yaptığı diplomatik hamlelerle Türkiye’nin etkisinin ve prestijinin artması söz konusu. Yunanistan’ın bu hamlesini, Türkiye’nin ağır bir karşılık vermesini sağlayarak bu etkiye ve prestije gölge düşürme girişimi olarak değerlendirmek de mümkün.
Atina’nın S-300 hamlesinin olası sonuçları ve ikili ilişkilerin geleceğine etkisi ise bir başka yazının konusu.
[TÜHA Haber Ajansı, 08 Eylül 2022]