Araştırmacı-Yazar Fatih Yoncalık, bugün ise adeta küresel aktörlerin satranç tahtasına dönen Suriye’nin, terör örgütlerinin yuvalandığı bölge ülkelerinin nemalanmaya çalıştığı bir arena haline geldiğine dikkat çekti.
Öte yandan Suriye iç savaşının henüz başlarında önce Tahran yönetiminin, ardından 2015 yılında ise Moskova yönetiminin desteğini alan Beşşar Esed rejiminin iç savaşın gidişatını kendi lehine çevirebildiğini ifade eden Fatih Yoncalık, “Peki bugün Rusya-Ukrayna krizinin vuku bulduğu yıllarda desteğini kısmen de olsa çeken Moskova yönetiminin boşluğunu kim dolduruyor? Bu sorunun cevabı zor olmasa gerek. Bugün devrim ihracı politikası çerçevesinde Suriye’de iç savaşın başladığı tarihten günümüze tedricen nüfuz alanını artıran Tahran yönetimi, küresel aktörlerin satranç tahtasına dönen Suriye’de, rejime verdiği koşulsuz destekle bölgede söz sahibi olmayı arzu ediyor” dedi.
GÜVENLİKLEŞTİRME STRATEJİSİ
Afganistan’da 11 Eylül sonrası Taliban’ın devrilmesi ve akabinde 2003 yılında ABD’nin Irak işgali ile bölgesel nüfuzunu artıran İran’ın, Arap coğrafyasını neredeyse tümüyle tesiri altına alan devrim dalgasını yakından takip ettiğini söyleyen Araştırmacı-Yazar Fatih Yoncalık, şunları söyledi:
“Zira ABD, anlaşılmaz bir şekilde İran’ı dengelemek için bölgede istifade edebileceği Irak ve Afganistan kartlarını kullanmak yerine söz konusu aktörleri ekarte etmiş, bu durum ise Tahran yönetiminin bölgede nüfuzunun artması ile sonuçlanmıştır. Dolayısıyla İran’ın bölgede artırdığı nüfuz, Arap Baharı eylemlerini yakından takip etmesi ile kalmamış, Tahran yönetimi bu kapsamda muhtelif stratejiler geliştirerek dalgayı yönlendirme yoluna başvurmuştur. Nitekim Tunus ve Mısır gibi ülkelerde Arap Baharı’nın getirdiği sonuçlar İran’a stratejik ve ideolojik kazanımlar sağlarken bu durum Suriye’de aynı etkiyi yaratmamıştır. Zira Suriye rejimi, İran’ın stratejik hedeflerine ulaşması noktasında önemli bir jeopolitik konumu, Tahran yönetimi lehine kontrol etmektedir. Öyle ki İran, Suriye üzerinden Lübnan ve İsrail gibi ülkelerde etkinliğini artırma fırsatı bulmuş, böylece Körfez’de ve Orta Doğu’da nüfuzunu konsolide edebilmiştir. Dolayısıyla İran, söz konusu rejimin düşmesini Tahran yönetiminin düşmesi ile eşdeğer bir konuma getirerek bölgesel stratejisinde güvenlikleştirme politikası gütmüştü.”
Fatih Yoncalık, uzun yıllar ABD’nin iktisadi yaptırımları karşısında “Direniş Ekonomisi”ni benimseyen İran’ın, savaşın sürdüğü 11 yıl boyunca birçok kriz ile karşılaşmasına rağmen Şii Hilali’nin önemli bir parçası olan Suriye rejimine karşı koşulsuz destekleyici tutumu ve İran’ın iç politikasında eleştiri konusu olurken söz konusu desteğin karşılığının ise Tahran yönetimi tarafından alınıp alınamamasının ayrı bir tartışma konusunu teşkil ettiğini dile getirdi.
“Bu çerçevede güvenlikleştirme politikası güden İran için Suriye rejiminin düşmesi ülke milli çıkarlarını tehdit eden bir unsur haline gelecektir” diyen Araştırmacı-Yazar Fatih Yoncalık, “Dolayısıyla İran’ın ilk hedefi ve bölge üzerinde elde edeceği ilk çıkar mevcut rejimin düşmesinin engellenmesi olmaktadır. Zira Suriye, İran için Körfez’de varlığını konsolide etmesi konusunda ve bölgede desteklediği devlet dışı aktörlere sağladığı lojistik destek noktasında stratejik bir öneme sahip” olduğunun altını çizdi.