ABD üssüne saldırı: Washington yol ayrımında
* Ürdün’deki ABD Üssü’ne saldırı, bölgede yeni bir dönem başlatabilir. İçerideki tartışmalar, yaklaşan seçimler, İsrail’de yaşananlar Biden ve ekibinin kararını etkileyecek.
* Uzmanlara göre ABD, ya Irak ve Suriye başta olmak üzere bölgedeki asker sayısını artıracak ya da buradan tamamen çekilecek.
* Yaşananlar bölgenin tümünü etkileyecek potansiyelde.
TÜHA / TÜRKUAZ İnternational News Agency
Uluslararası ajanslar, Ürdün’ün en kuzeydoğu ucunda, Suriye ile Irak sınırında bulunan ABD üssü Kule 22’ye yönelik İHA saldırısına dair haberler geçmeye başladığında aslında hepimiz bunun da öncekilere benzer bir girişim olduğunu düşündük. Çünkü son dönemlerde Suriye ve Irak’taki ABD üsleri mütemadiyen vurulmak isteniyor ama hiçbiri başarıya ulaşamıyordu.
Zaman geçtikçe bölgeden gelen bilgiler netleşmeye, netleştikçe de dikkat çekici bir hal almaya başladı. Bu kez saldırı engellenememişti. Ayrıca, ilk belirlemelere göre 3 ABD askeri ölmüştü ki bu da pek aşina olduğumuz bir durum değildi. Beyaz Saray, 32 askerin yaralandığını ve 6’sının durumunun ağır olduğunu resmi olarak açıklandığında akla ilk gelen ülke İran oldu.
Zaten üzerinden çok geçmeden ABD cephesinden gelen tüm açıklamalar olayın failinin İran’a bağlı milisler olduğunu söylüyor, Başkan Biden ise “Mutlaka ama mutlaka cevap vereceğiz” açıklamasını yapıyordu.
Bir yanda Ukrayna-Rusya savaşı diğer yanda İsrail’in Filistin’e insanlık dışı müdahalesi gibi iki büyük sorunla uğraşan ABD, kendi içinde de hem Teksas’ın merkezi hükümetle arasındaki krizi hem de yaklaşan seçimleri tartışıyordu.
Sadece bunlar da değil… ABD’nin ünlü yayın organlarından Foreign Policy, 4 ayrı yetkiliye dayandırdığı haberinde Washington yönetiminin Suriye’den kalıcı olarak çekilme planı yaptığını yazmıştı.
İşte böylesine farklı dinamiklerin olduğu bir dönemde ABD üssünün vurulması adeta matruşka gibi içinden farklı boyutlarda yeni krizler de doğurabilecek bir sürece dönüşebilir. Bölgeyi çok yakından takip eden SETA Dış Politika Araştırmacısı Can Acun’a yaşanan son saldırıyı, bunun ABD’nin iç siyasetine, seçimlere, Orta Doğu’ya ve hatta Türkiye’nin bölgedeki pozisyonuna nasıl etki edeceğini sorduk.
[Saldırıya uğrayan ABD Üssü. Foto: Reuters]
Kule-22’deki saldırı diğerlerinden neden farklı?
İsrail’in Gazze’ye yönelik başlattığı işgalin ardından İran’a bağlı vekil unsurların sürece dahil olarak Lübnan, Irak, Suriye ve Yemen’de çatışmaların tarafı olmaya başladığını söylüyor Acun.
Bu bağlamda özellikle Irak ve Suriye’deki ABD üslerine yönelik şimdiye kadar yüzden fazla saldırı yapıldığını hatırlatıp, “Ancak bunlar daha ziyade sembolik nitelikteydi ve kontrollü bir çatışma izlenimi veriyordu” ifadesini kullanıyor.
ABD ve İran arasında zaman zaman gerilimin arttığını da anımsatıyor Acun. Tüm bu süreçlerde hiçbir ABD’li askerin hayatını kaybetmediği gerçeğine işaret edip, “Ancak bu oyunu mevcut dengesi ile sürdürebilmek mümkün görünmüyordu ve öyle de oldu” diyor.
[ABD Başkanı Biden, saldırının ardından ‘A Takımı’ ile güvenlik toplantısı düzenledi.]
Biden sert bir yanıt vermek zorunda kalabilir
ABD askerlerinin öldüğü saldırının değişik başlıklar altında farklı sonuçları olacağı üzerinde duruyor Can Acun. Irak, Suriye, Ürdün üçgeninde bulunan ABD askerlerinin hedef olduğu ve çok sayıda kayıp verildiğini hatırlatıyor.
Bu kayıpların hem içeride hem dışarıda zayıf bir Başkan görüntüsünde olan Biden’ı daha da zorlayacağına vurgu yapıyor ve özellikle seçim sürecinde ABD Başkanı’nın ‘sert bir karşılık’ vermek zorunda kalabileceğinin altını çiziyor.
ABD askerlerini bölgeden çekecek mi?
Foreign Policy’in yayınladığı analizde ABD’nin Suriye’deki yaklaşık 900 askeri ülkeye geri çağırıp buradan tamamen çekilmenin planlarını yaptığı yazılıydı. Bu son saldırının bahsi geçen süreci nasıl etkileyeceğini de soruyoruz Acun’a:
“ABD’nin Irak ve Suriye’deki askeri varlığının mevcut denklemde sürdürülebilir olmadığı görülüyor. Bir yandan İran’a bağlı vekil unsurların baskısı ve tehditleri, diğer yandan Türkiye’nin ABD himayesindeki SDG/YPG’ye yönelik angajmanı Washington’u zorluyor.
ABD için karar anı yaklaşıyor… Ya mevcudiyetlerini anlamlı şekilde artırıp geri dönecekler ya da kalan unsurlarını Irak ve Suriye’den çekecekler. ABD içinde de bu durum tartışılıyor ve anladığımda kadarıyla ciddi farklılıklar söz konusu. Son saldırı ve kayıplar bu tartışmaları tahkim edecek.”
[Saldırıyı üstlenen Kataib Hizbullah grubunun İran kontrolünde olduğu düşünülüyor. Foto: Reuters]
ABD İran’ı doğrudan vurur mu?
Saldırının ardından yapılan tüm açıklamalar İran’ı gösterdi. Hatta kimi ABD’li senatörler kişisel sosyal medya hesaplarında doğrudan Tahran’ın vurulması önerisinde dahi bulundu. Madalyonun İran tarafını çeviriyoruz…
Can Acun, uzun bir süredir özellikle de Gazze’ye yönelik saldırıların akabinde Irak-Suriye sathındaki ABD üslerinin İran’a bağlı vekil Şii milisler tarafından hedef alındığını anımsatıyor.
“İran açısından baktığımızda dizayn ettiği asimetrik güç öğeleriyle bir vekaletler savaşı yürütüyor” diyor Acun. Direniş ekseni olarak tanımlanan bu yapılarla İsrail’in karşısında dururken, İran’ın asıl amacının kendi jeopolitik çıkarları bağlamında ABD’yi Irak ve Suriye’den çıkarmak olduğunu anlatıyor.
Acun’a göre İran bunu sağlayabilmek için de riskli bir 0yun oynuyor ve ABD üslerini devamlı hedef alarak ABD askeri varlığına büyük bir maliyet üretiyor.
[ABD’nin bir önceki Başkan’ı Trump’a göre Biden ve ekibi İran’a karşı basiretsiz bir tutum içinde. Foto: AFP]
Trump ihtimali bölgedeki denklemi etkiliyor
İran’ın mevcut pozisyonda ABD Başkanı Biden’ın zayıf konumundan da yararlandığını anlatıyor Acun ve devam ediyor:
“Olası bir Trump iktidarı İran için çok daha zorlu geçecek. Bu bağlamda Tahran yönetimi, ABD Başkanlık seçimine kadar giden süreçte elini güçlendirip, Trump ile masaya kendi lehine şartlarla oturmak istiyor da olabilir. Nihayetinde Trump liderliğindeki ABD’nin asıl tehdit algılaması Çin kaynaklı olacak. Bunu daha önceki hareket tarzlarından ve siyasi retoriktenden de görmek mümkün.
ABD üssüne saldırının yansımalarını konuşurken Rusya’yı atlamak olmaz. Rusya elbette bu yeni çatışma dinamiğinden en fazla yararlanan ülkelerden birisi. Nihayetinde Ukrayna cephesinde kendi üzerindeki odak ve baskı bir miktar azalmış durumda.
Ayrıca ABD’nin, İsrail’in Filistinlilere karşı yaptığı soykırımın destekçisi konumuna geldiğini görüyoruz. Bu durum tüm İslam dünyası ile ABD arasında bir set örüyor. Bunun elbette sonuçları olacak. Rusya ve Çin gibi ülkeler bu yeni gerçeklikten faydalanmaya çalışacaklar. Suriye sahasında Ruslar’ın doğrudan ilgili saldırılara müdahil olduğunu düşünmüyorum, ancak elbette göz yumduğu söylenebilir.”
[ABD’nin ülkemizin güneyindeki terör örgütlerine desteği Ankara-Washington hattının en önemli çıkmazlarından biri. Foto: AFP]
ABD-İran geriliminin Türkiye’ye yansımaları
Bölgenin fotoğrafını çektikten sonra tabii ki son olarak tüm bu yaşananların Ankara’dan nasıl göründüğünü de soruyoruz Can Acun’a.
Türkiye’nin kendi coğrafyasında çatışma ve kaos arzu etmediğinin altını çiziyor. ABD ve İran’ın yıkıcı yaklaşımlara karşı yapıcı bir ülke konumunda olduğumuzdan bahsediyor Acun. Ayrıca, her geçen gün askeri caydırıcılığı artan bir ülke olduğumuzu da ekliyor.
Ankara’nın Irak ve Suriye sahasında söz sahibi olduğuna işaret edip, sözlerini şöyle tamamlıyor:
“Türkiye, ABD’nin Suriye’den çekilmesiyle yakından ilgileniyor. Ankara, oluşacak güç boşluğunun diğer yıkıcı güçler tarafından doldurulmasını arzu etmeyecek. Ayrıca bu süreçte PKK’ya yönelik kapsamlı harekatlar yapma fırsatlarına da odaklanacak.
Sonuç olarak, güney komşularının toprak bütünlüğü ve siyasal/ekonomik istikrarı Türkiye için bir ulusal güvenlik meselesi.”
Sertaç AKSAN, Adana’da 1986 yılında doğdu. Mersin Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo, Sinema ve TV Bölümü mezunu. 2009 yılında Anadolu Ajansında başladığı iş hayatında Star Haber, Gençlik ve Spor Bakanlığı ile Yeni Şafak gibi kurumlarda görev aldı.
Kasım 2019’dan bu yana TRT Haber’de çalışıyor.