Alman medyasının ırkçı terörle sınavı
9 Eylül 2000: Enver Şimşek, Almanya’nın Nürnberg kentinde işlettiği seyyar çiçekçide silahlı saldırıya uğradı, iki farklı silahtan atılan sekiz kurşun sonucu 11 Eylül’de yaşamını yitirdi. 13 Haziran 2001’de Abdurrahim Özüdoğru, Nürnberg’de sahibi bulunduğu terzi dükkanında başına sıkılan iki kurşunla hayatını kaybetti. Polisler cinayetin arkasında uyuşturucu bağlantısı aradı, Özüdoğru’nun iş yeri ve evi özel eğitimli köpeklerle arandı, delil bulunamadı.
İki hafta sonra 27 Haziran 2001’de Süleyman Taşköprü Hamburg’da işlettiği manav dükkanında iki farklı silahla yine başına açılan ateş sonucu yaşamını yitirdi. Polis cinayetin arkasında organize suç çetelerini aradı. Aynı yıl Ağustos ayında Münih’te Habil Kılıç, Şubat 2004’te Rostock’ta Mehmet Turgut, 2005 yılı Haziran ayında Nürnberg’de İsmail Yaşar ve Münih’te Teodoros Bulgarides, 2006 yılı Nisan ayında Dortmund’da Mehmet Kubaşık ve Kassel’da Halit Yozgat yine başlarına sıkılan kurşunlarla can verdi.
Sekizi Türk, biri Yunan ve biri Alman polis memuru olmak üzere toplam 10 kişinin yaşamına mal olan cinayetler zincirinin arkasında aşırı sağcı terör örgütü Nasyonal Sosyalist Yeraltı’nın (NSU) bulunduğu ancak 4 Kasım 2011’de ortaya çıkarılabilecekti.
“Döner cinayeti”, “nargile cinayeti”
Cinayetlerin aynı şekilde işlenmesi ve hatta pekçok cinayette Ceska marka tabancanın kullanılmasına rağmen polisin cinayetler arasında bağlantı kurmaması ve soruşturmalarda uyuşturucu, organize suç gibi tahminlerin peşine düşmesi hala tartışmalı. Peki medyanın rolü? NSU cinayetlerini “döner cinayetleri” başlıklarıyla veren medya yaşananlardan gerekli dersleri çıkardı mı?
Otto Brenner Vakfı’nın, NSU cinayetlerinde medyanın rolüyle ilgili 2015 yılında açıkladığı araştırma çarpıcı bir sonuç ortaya koyuyordu. Birkaç istisna dışında Alman medyası NSU cinayetleriyle ilgili polisin tahminlerini hiçbir şekilde sorgulamadan aynen kamuoyuna yansıtmıştı. Araştırmanın yazarlarından Elke Grittmann, polisin cinayetin arkasında suç çetelerinin bulunduğu ve hatta kurbanların bu çevrelerle olası bağlantıları yönünde dile getirdiği spekülasyonların medya tarafından aynen yayıldığına işaret ediyor. Araştırmada, kurbanlardan sadece ikisinin dönerci olmasına rağmen medyanın genelleyerek “döner cinayetleri” ifadesini kullanması, kurbanların birey olarak geri plana atılması olarak değerlendiriliyor.
“Polisin çalışmalarına daha eleştirel bakılıyor”
Medya bilimci Elke Grittmann, “döner cinayeti” gibi tabirlerin kurbanların insan yanını geri plana attığına, ayrıca “failin kurbanla aynı çevreden geldiği” çağrışımı yarattığına işaret ediyor. Ancak Grittmann, Alman yayın kuruluşlarının NSU cinayetleri döneminden dersler aldığı görüşünde. Irkçı saikli olduğu şüphesi bulunan suçlar konusunda medyanın artık daha hassas davrandığını belirten Grittmann, polisin çalışmaları konusunda da daha eleştirel bir tutum sergilendiği gözlemini aktarıyor.
Almanya’nın önde gelen gazetelerinden “Süddeutsche Zeitung”da o dönem editör olarak NSU meclis araştırma komisyonlarının çalışmalarını ve NSU davasını takip eden Tanjev Schultz da medyada olumlu yönde bir gelişme olduğu görüşünde. 2016 yılından bu yana Mainz Üniversitesi Gazetecilik Bölümünde ders veren Schultz, yazı işlerinde çalışanların NSU dönemindeki hatalara düşmemek için daha özenli davrandıkları izlenimini aktarıyor.
“Daha hızlı tepki veriliyor”
Schulz, gazetecilerin, şiddet kurbanları ve yakınlarının söylediklerine daha fazla kulak verdiklerini, resmi makamlardan gelen bilgilere daha eleştirel baktıklarını ve ülkedeki aşırı sağ yapılanmaları aydınlatmak için daha fazla çaba gösterdiklerini kaydediyor. Tanjev Schulz, “klasik Alman” olmayan isimler ve kullanılan ifadelerle ilgili olarak da daha büyük bir hassasiyet olduğu gözlemini aktarıyor.
Ancak 19 Şubat 2020’de Hanau kentinde düzenlenen saldırıda bazı yayın kuruluşlarının “nargile cinayetleri” tabirini kullanması tepkiye yol açtı. Hanau’da otomobili içinden iki ayrı nargile kafeye ateş açan ve sokakta ve kafelerde bulunan göçmen kökenli dokuz kişinin ölümüne neden olan saldırgan, ardından annesiyle birlikte kaldığı eve gitmiş, polis evde saldırgan ve annesinin cesedini bulmuştu. Irkçı saldırıların “nargile cinayeti”ne indirgenmesini eleştiren Tanjev Schulz, “Ne mutlu ki artık bu tür başlıklara daha hızlı tepki veriliyor” diyor.
Haber: Marcel Fürstenau / DW
[TÜHA Haber Ajansı, 10 Eylül 2020]