Almanya Seçimlerinin Türkiye Açısından Analizi

Merz başkanlığında kurulması muhtemel yeni Alman hükümetinin Türkiye politikasının nasıl şekilleneceğini dört temel faktör çerçevesinde ele alabiliriz; Merz ve ekibinin Türkiye’ye bakışı, ABD ile ilişkiler çerçevesinde küresel siyasal sistemde Almanya’yı nasıl pozisyonlandırmak isteyecekleri, AB’nin genişlemesine ve güvenlik politikalarına bakışları ve Ukrayna Savaşı ve Ortadoğu savaşları gibi bölgesel sorunlarda Türkiye’yi bir çözüm ortağı olarak görüp görmeyecekleri.
Prof. Dr. Kemal İNAT Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü ve Uluslararası İlişkiler Bölümü
Almanya’da 23 Şubat’ta gerçekleştirilen federal parlamento seçimleri, Avrupa için olduğu kadar Türkiye için de oldukça büyük önem arz ediyor zira Almanya’nın Türkiye’nin en fazla ihracat yaptığı ülke olmasının yanında, bu ülkede yaklaşık 3,5 milyon Türkiye kökenli insan yaşıyor. Dünyanın en büyük üçüncü ekonomisi olan Almanya, Türkiye’nin ithalatında da önemli bir yere sahip ve Alman şirketleri, Türkiye’deki doğrudan yabancı sermaye yatırımlarında üst sıralarda yer alıyorlar. Bunların yanı sıra Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkilerinde de Almanya en önemli belirleyici ülkelerin başında geliyor. Bu nedenle Almanya’da gerçekleştirilen seçimlerin sonuçlarını Türkiye açısından analiz etmek, Ankara-Berlin ilişkilerinin yanında Ankara-Brüksel ilişkilerinin geleceği açısından da önemlidir.
Almanya seçimlerinin Türkiye’ye muhtemel etkilerini ele almadan önce seçim sonuçlarının kısa bir analizini yapmak ve muhtemel hükümet senaryolarından bahsetmek gerekir. Öncelikle BSW (Sahra Wagenknecht İttifakı) Partisi’nin yüzde 4,97 oyla yüzde 5 barajının altında kalmasının Almanya’ya bir önceki döneme göre daha istikrarlı bir hükümet kurma şansı verdiğini vurgulamak gerekir. BSW gibi FDP’nin (Hür Demokrat Parti) de yüzde 4,3 ile barajın altında kalması sonucunda mecliste temsil edilen partilerin sayısı 5’e düştü ve bu da CDU/CSU (Hıristiyan Birlik Partileri – yüzde 28,5) ile SPD (Almanya Sosyal Demokrat Partisi – yüzde 16,4) arasında Grosse Koalition (Büyük Koalisyon) olarak adlandırılan hükümetin kurulabilecek olmasına zemin hazırladı. İki partiden oluşan bir koalisyon kurmak, üç partiden oluşacak bir koalisyon kurmaya göre daha kolay olacak. Seçim sonuçlarına dair vurgulanması gerekli bir diğer önemli nokta ise aşırı sağcı AfD’nin (Almanya için Alternatif) yüzde 20,8 oy alarak ikinci parti olmasıdır. Trump yönetiminin ve Rusya’nın bu partiye verdiği açık destek hatırlandığında, bu sonuç Almanya siyasal sistemi ve Avrupa Birliği için alarm zillerinin çaldığı anlamına geliyor. Aşırı sol partiler Die Linke (yüzde 8,8) ve BSW’nin oy oranlarının toplamda yüzde 13,8’e ulaşması da SPD ve Yeşiller’den (yüzde 11,6) kaçan oyların önemli bir kısmının bu partilere gittiğini gösteriyor.
Bu seçim analizinin ardından, Friedrich Merz başkanlığında kurulması muhtemel yeni Alman hükümetinin Türkiye politikasının nasıl şekilleneceğini dört temel faktör çerçevesinde ele alabiliriz. Yeni dönemde Almanya’nın Türkiye politikası açısından belirleyici olacak bu faktörleri kısaca sıralamak gerekirse; yeni karar verici aktörler olacak olan Merz ve ekibinin Türkiye’ye nasıl bakacağı, ABD ile ilişkiler çerçevesinde küresel siyasal sistemde Almanya’yı nasıl pozisyonlandırmak isteyeceği, AB’nin genişlemesine ve güvenlik politikalarına bakışları ve Ukrayna Savaşı ve Ortadoğu savaşları gibi bölgesel sorunlarda Türkiye’yi bir çözüm ortağı olarak görüp görmeyecekleri şeklinde ifade edilebilir.
Friedrich Merz’in Türkiye’ye Yaklaşımı
Türkiye’ye yaklaşım konusunda Friedrich Merz’in eski Alman başbakanlarından Gerhard Schröder’den ziyade Angela Merkel benzeri bir bakışa sahip olduğu görülüyor. Schröder, Avrupa’yı ABD’nin gölgesinden kurtarmaya yönelik politikasında, Ankara’yı önemli ve eşit bir ortak olarak görüyordu ve bu yüzden Türkiye’nin AB üyeliğine destek veriyordu. Schröder’in daha bağımsızlıkçı politikalarının ardından Almanya’yı yeniden ABD çizgisine (ve gölgesine) geri döndüren Merkel ise Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkıyordu. Merkel döneminde Almanya, ABD’nin Türkiye’nin içişlerine karışmaya yönelik politikalarına destek verirken Ankara-Berlin ilişkileri ciddi krizler yaşadı. Öte yandan 2015-2016’da zirve yapan Suriyeli mülteciler sorununa çözüm bulma konusunda Türkiye’nin desteğine muhtaç olduğunu gören Merkel, bu mesele çerçevesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yoğun bir diplomasi yürütmekten de geri durmadı. Mülteci sorunu, Merkel’in ardından başbakan olan Olaf Scholz’un da Türkiye ile ilişkilerde önceki dönemlere göre daha dikkatli hareket etmesi sonucunu doğurdu.
Friedrich Merz’in Türkiye’nin AB üyeliğine sıcak bakmadığı ve geçmişte insan hakları ve demokrasi konularında Ankara’yı eleştiren açıklamaları olduğu biliniyor. İsrail’in Gazze’deki soykırımına destek veren kendi ülkesine ise eleştiri getirmediği aksine çoğu Alman siyasetçi gibi İsrail’i desteklemeyi tercih ettiği de biliniyor. Mart 2020’de Türkiye’nin Yunanistan sınırına dayanan Suriyeli mültecileri engellememesi de Merz tarafından “Avrupa, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından kendisine mülteciler üzerinden şantaj yapılmasına izin vermeyecektir” sözleriyle eleştirilmişti.[1] Ancak o dönemde CDU başkanlığı için yapılacak seçimlerde aday olan Merz, aynı zamanda büyük bir mülteci nüfusu barındıran Türkiye’nin AB tarafından daha fazla desteklenmesi gerektiğini de ifade etmişti.[2] Ayrıca Merz’in Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkmakla birlikte Ankara ile üyelik dışında herhangi bir formülle özellikle ekonomik alanda çok yakın ilişkileri savunan açıklamaları da söz konusudur.[3] Suriye’de Esad rejiminin devrildiği Aralık 2024’te de “Türkiye güçlendi ve şimdi tüm Ortadoğu bölgesinde daha da büyük bir rol oynayacak. Bu nedenle bize ve Avrupalılara verilecek en iyi tavsiye, bu bölgeye siyasi barışı getirmek için Türkiye ile artık çok daha yakın çalışmamız gerektiğidir”[4] şeklinde açıklamalar yapan Merz, iki ülke çıkarlarının uyuştuğu durumlarda Türkiye ile iş birliğine hazır olduğunu gösterdi.