Analiz: Bir propaganda aracı olarak, Ermeni ‘Aşırı Milliyetçi Terör Örgütler’nin siyasi parti gibi açıklama yapmaları

12 Şubat 2025 tarihinde Glendale, Kaliforniya/ABD’de gerçekleşen ve Sosyal Demokrat Hınçak Partisi (SDHP), Ermeni Devrimci Federasyonu (Taşnaksutyun-EDF) ile Ermeni Demokratik Liberal Partisi (EDL) temsilcilerinin katıldığı toplantıya dair bir bildiri[1], Ermeni diasporasının uzun süredir devam eden politik gündemini bir kez daha gözler önüne sermektedir.
* İyi okumalar…
TÜHA / TÜRKUAZ İnternational News Agency
Avrasya İncelemeleri Merkezi’inden (AVİM), Avrupa Birliği, Türkiye – ABD İlişkileri, Kafkasya, Propaganda Çalışmaları, Terörizm konularından Uzman Analist Hazel ÇAĞAN ELBİR, AVİM için kaleme aldığı ” Bir propaganda aracı olarak, Ermeni ‘Aşırı Milliyetçi Terör Örgütler’nin siyasi parti gibi açıklama yapmaları” başlıklı Analizinde, söz konusu metnin, tarihsel gerçeklikten uzak, duygusal bir retorik ve ideolojik bir söylemle şekillendirilmiş bir propaganda aracı olarak dikkat çektiğini açıklıyor.
Analist Hazel ÇAĞAN ELBİR, Uluslararası ilişkiler perspektifinden bakıldığında, metnin öne sürdüğü soykırım iddiaları ve buna dayalı taleplerin, tarihsel bağlamdan kopuk, taraflı bir anlatıya dayandığını ve Ermeni örgüt yapılarının geçmişteki karanlık faaliyetlerininin göz ardı edildiğinin altını çiziyor.
“Öncelikle, metinde adı geçen Hınçak ve Taşnak gibi yapılar, tarihsel olarak yalnızca siyasi parti kimlikleriyle değil, aynı zamanda silahlı mücadele ve terörist faaliyetlerle anılmıştır” diyen ELBİR, şunları söyledi:
“19. yüzyılın sonlarından itibaren Osmanlı Devleti’ne karşı isyanlar başlatan bu örgütler, yalnız Türk ve Müslüman köylerine yönelik katliamlar gerçekleştirmemiş, gayri Müslimleri ve sivil halkı da hedef almış, bölgede kaos yaratmayı amaçlamıştır. Bu eylemler, dönemin koşullarında bir devletin güvenliğini koruma refleksiyle hareket etmesini kaçınılmaz kılmış, Ermenilerin sevk ve iskân olarak bilinen yer değiştirme sürecini tetikleyen unsurlardan biri olmuştur. Metin ise bu tarihsel gerçekliği tamamen pas geçerek, yaşananları tek taraflı bir soykırım anlatısı ile sunmaktadır. Bir uluslararası ilişkiler analizi olarak, bu tür bir anlatının, tarihsel olayların karmaşıklığını ve karşılıklı çatışmaları yok sayarak yalnızca mağduriyet üzerinden bir kimlik inşa etmeye hizmet ettiğini söyleyebiliriz”.
Analist Hazel ÇAĞAN ELBİR, Metnin “Ermeni Soykırımı’nın tanınması ve tazminat” taleplerine vurgu yapmasının, Diaspora siyasetinin tipik bir yansıması olduğunu, ancak bu taleplerin ne hukuki ne de tarihsel açıdan sağlam bir zemine oturduğuna vurgu yapıyor.
Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Devleti’nin cephe gerisinde isyan çıkaran ve düşmanla iş birliği yapan Ermeni aşırı terör gruplarına karşı aldığı önlemlerin, dönemin savaş koşullarında bir devlet refleksi olarak değerlendirilmesi gerektiğini ifade eden (AVİM) Analist ELBİR, “Bu süreçte yaşanan kayıplar şüphesiz trajiktir, ancak bunları sistematik bir yok etme politikası olarak nitelemek tarihsel belgelerle değil, politik amaçlarla şekillendirilmiş bir iddiadır. Nitekim Osmanlı arşivleri ve tarafsız araştırmalar, Ermeni çetelerinin Türk nüfusuna yönelik saldırıları ve sevk ve iskânın güvenlik gerekçesiyle uygulandığını açıkça ortaya koymaktadır. Buna karşın metin bu gerçekleri görmezden gelerek Ermeni tarafının mağduriyetini uluslararası bir dava haline getirmeyi hedeflemekte” olduğunu dile getiriyor.
“Karabağ meselesine yapılan vurgu ise metnin güncel jeopolitik bağlamda nasıl bir ajanda güttüğünü göstermektedir” diyen Hazel ÇAĞAN ELBİR, şöyle devam ediyor:
“Karabağ Ermenilerinin “anavatanlarına dönme hakkı”ndan bahsedilmesi, Azerbaycan’ın egemenlik haklarını hiçe sayan bir söylemdir ve Ermeni milliyetçiliğinin yayılmacı emellerini yansıtmaktadır. Bu, Taşnaksutyun gibi yapıların geçmişte olduğu gibi bugün de bölgesel istikrarsızlığı körükleme potansiyeline sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Ayrıca Bakü’de tutulan “siyasi mahkûmlar”dan söz edilmesi, Ermeni tarafının İkinci Karabağ Savaşı’nın sorumluluğunu örtbas etme çabası olarak değerlendirilebilir. Diplomatik açıdan bu tür taleplerin barış sürecini değil, aksine yeni çatışmaları tetikleyeceği açıktır”.
ELBİR, Metnin Türkiye ve Azerbaycan’ı “soykırımcı politikalarla” suçlamasının tipik bir ötekileştirme stratejisi olduğunu hatırlatıyor, ancak bu suçlamaların, tarihsel olayları tarafsız bir şekilde ele almayı hedefliyen akademisyenler ve analistler tarafından uzun süredir sorgulandığını belirtiyor.
Türkiye’nin Birinci Dünya Savaşı sırasındaki kayıpları kabul ettiği ve bunları savaşın kaçınılmaz ama acı bir sonucu olarak gördüğünün bilindiğini anlatan Hazel ÇAĞAN ELBİR, “Buna karşın soykırım etiketini reddetmesi, hem tarihsel bir duruşu savunmakta hem de politik bir dayatmaya karşı çıkışı temsil etmektedir. Ermeni diasporasının bilimsellikten uzak anlatısını uluslararası platformlara taşıma çabası, Türkiye’yi diplomatik olarak köşeye sıkıştırmayı amaçlayan bir propaganda aracıdır ve çoğunlukla Batı’daki dini ve siyasi çıkarlarla örtüşmekte” olduğunu kaydediyor.
Avrasya İncelemeleri Merkezi’inden (AVİM), Avrupa Birliği, Türkiye – ABD İlişkileri, Kafkasya, Propaganda Çalışmaları, Terörizm konularından Uzman Analist Hazel ÇAĞAN ELBİR, AVİM için kaleme aldığı ” Bir propaganda aracı olarak, Ermeni ‘Aşırı Milliyetçi Terör Örgütler’nin siyasi parti gibi açıklama yapmaları” başlıklı Analizinin ‘Sonuç‘ bölümünde de bu metinin, Ermeni siyasi yapılarının tarihsel eylemlerini gizleyerek ve mağduriyet anlatısını merkeze alarak, soykırım iddialarını bir siyasi kaldıraç olarak kullanma çabasını yansıttığını dile getiriyor.
Hazel ÇAĞAN ELBİR, Hınçak ve Taşnak örgütlerinin terörist geçmişinin dikkate alındığında, bu tür bir söylemin ne kadar güvenilir olduğunun ciddi şekilde sorgulanması gerektiğini söylüyor.
“Uluslararası ilişkiler bağlamında, tarihsel olayların tek taraflı bir yorumla araçsallaştırılması ne Ermenistan’a ne de bölgeye barış getirecektir” diyen Avrasya İncelemeleri Merkezi’inden (AVİM), Uzman Analist Hazel ÇAĞAN ELBİR, “Gerçek bir uzlaşı ancak tüm tarafların tarihsel sorumluluklarını dürüstçe kabul etmesiyle mümkündür; bu da Diaspora siyasetinin günümüz Ermenistan yönetiminin yaklaşımı doğrultusunda duygusal retorikten vazgeçip, somut gerçeklerle yüzleşmesini gerektirir” diyor..
*Görsel: https://asbarez.com/statement-by-three-armenian-national-political-parties/
[1] “Statement by Three Armenian National Political Parties,” Asbarez, asbarez.com, 18 Şubat 2025, https://asbarez.com/statement-by-three-armenian-national-political-parties/.
***
Yazar hakkında
Hazel Çağan Elbir, 2008 yılında Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek Lisans derecesini 2012 yılında ODTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden “Ermeni Terörü ve Türk Basını (1973-1984)” başlıklı tezi ile aldı. Yüksek lisans tezi aynı başlıkla 2017 yılında Almanya’da bulunan yayınevi Manzara Verlag tarafından kitap olarak yayınlanmıştır.
2006 yılında TBMM’de, 2007 yılında Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM)’da ve Global Strateji Enstitüsü’nde staj yapmıştır. Yine 2007 yılında Avusturya’nın Graz şehrinde düzenlenen Model Avrupa Parlamentosu projesine katılmıştır. 2008 yılında Global Strateji Enstitüsü’nde dört ay süreyle Balkan Uzmanı olarak görev almıştır. Yüksek lisans yaparken 2011 yılında Avrasya İncelemeleri Merkezi (AVİM)’de de staj yapan Çağan Elbir, Şubat 2012 tarihinden bu yana AVİM bünyesinde analist olarak çalışmaktadır. Hali hazırda Atılım Üniversitesi’nde Politik Ekonomi doktora adayıdır.
Çağan Elbir’in araştırma konuları arasında Avrupa Birliği, Türkiye – ABD İlişkileri, Kafkasya, propaganda çalışmaları, insanlığa karşı suçlar ve terörizm yer almaktadır.
Çağan Elbir her gün AVİM Günlük Bülten’in Avrupa bölümünü hazırlamaktadır.