Analiz: “CHP’nin değişim için öncelikle radikal adımlar atması”
Bu analiz, Türkiye’nin saygın, güvenilir, bağımsız, tarafsız düşünce ve yayın kuruluşu olan SETA Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı’da hükümet sistemleri, siyasal partiler konularında Araştırmacı Yazar Baki Laleoğlu, ‘CHP’DE YENİ DÖNEM VE DEĞİŞİMİN SINIRLARI‘ başlığıyla hazırlamış olduğu analizinde, CHP’nin yeni döneme girerken içinde bulunduğu durumu incelemekte ve ortaya detaylı bir perspektif koymayı amaçlıyor.
TÜHA / TÜRKUAZ İnternational News Agency
Hükümet sistemleri ve siyasal partiler konusunda uzman Araştırmacı Yazar Baki Laleoğlu, yapmış olduğu analizinin bugünkü bölümünde ise, “CHP’nin değişim için öncelikle radikal adımlar atması ve söz konusu kurumsal çıkmazdan kurtulması gerekmektedir” başlığıyla devam ediyor.
TÜHA / TÜRKUAZ İnternational News Agency
Tüm bunların yanında ortada bir diğer önemli gerçek var: Gerek kamuoyunda gerekse kapalı kapılar ardında CHP merkezli yapılan tüm tartışmalarda partinin kurumsal yapısı, teşkilatlanma ve delege seçim usulü, ideoloji, söylem, strateji, lider ve kadro gibi konular analiz edilmekte.
Bunun neticesinde de birçok sorun tespiti ve çözüm önerisi ortaya çıkmakta. Doğrusu veya yanlışı bir yana bu açıdan bakıldığında CHP’nin mevcut sorunlarını tespit etme veya çözüm yolu üretme hususunda herhangi bir sıkıntısı bulunmamakta.
CHP’nin asıl sıkıntısı ise tüm bu sorunları üreten kaynağı tespit etme ve çözüm iradesi göstermekte, diğer bir ifadeyle partinin on yıllardır tedavi edemediği tek büyük hastalığının teşhis ve tedavisini yapmakta yatmakta: partinin sorunlu kurumsal yapısı ve bu yapının yeniden inşası.
AK Parti’nin uzun yıllardır devam eden siyasi iktidarını ve seçmen nezdindeki popülaritesini açıklamak için kullanılan kolaycı argümanlardan
biri “alternatifsizlik” iddiasıdır. Ancak CHP’nin mevcut durumu göz önünde bulundurulduğunda söz konusu alternatifsizlik iddiası daha çok kendisi için geçerlidir.
Zira AK Parti’nin yirmi bir yıldır devam eden güçlü iktidarı, ister istemez muhalefette de güçlü bir konsolidasyona sebep olmuş ve CHP, sahip olduğu kurumsal geçmiş ve sembolizmin de avantajıyla muhalefette alternatifsiz bir konuma gelmiştir. Dolayısıyla bugüne kadar hiçbir siyasi girişim AK Parti iktidarına alternatif olamadığı gibi yine hiçbir girişim ne merkez solda ne de muhalif blokta güçlü bir CHP alternatifi olmayı başarabilmiştir.
Bu durum, CHP’yi kurumsal bir sorunlar silsilesi ve çıkmazına soktu. Parti içerisinde, muhalefet olmanın ürettiği külfetsiz konfor, iktidar
sorumluluğundan daha tercih edilir hale geldi. Zira muhalif bloktaki alternatifsizliğin sağladığı kazanımlar, daha fazlası için risk alınmadığı takdirde kendiliğinden elde edilir hale geldi.
Böylelikle partinin sınırlı da olsa tüm kurumsal kapasite ve muhalif enerjisi, iktidarı hedefleyen bir rekabet yerine, her halükarda korunması garanti kazanımlara yönelik parti içerisindeki rekabet için harcandı. Bunun neticesinde ise parti kendi kabuğu altında statükoya dört elle sarılan oligarşik bir yapı üretti.
Bugüne kadar hiçbir lider veya lider adayı da söz konusu yapıyı değiştirmeye yönelik istek, güç ve kapasite şartlarının tamamına –en azından
aynı anda– sahip olmayı başaramadı. Dolayısıyla CHP –her ne kadar parti içi veya dışından zaman zaman iyi niyetli girişimler olsa da– tamamen oligarşik yapının imkan ve sınırlarını belirlediği yalnızca muhalif alanda siyaset yaptı.
Lider ve lider adayları da bu oligarşik yapıyı değiştirmek yerine buna uyum sağlayarak hareket etti. Tüm bunların neticesinde de CHP, kurumsal yapı açısından bir çözülemeyen sorunlar çıkmazına girdi. Dolayısıyla CHP’nin değişim için öncelikle radikal adımlar atması ve söz konusu kurumsal çıkmazdan kurtulması gerekmekte. Ancak partinin değişim umudu olduğu iddia edilen iki ismin (İmamoğlu ve Özel) en azından mevcut şartlarda bunu gerçekleştirmek gibi bir önceliği bulunmamakta.
EKREM İMAMOĞLU’NUN OYUN PLANI
Ekrem İmamoğlu’nun CHP genel başkanlığından vazgeçmesi aslında siyasi önceliğinin değiştiğini kamuoyuna göstermekte. Zira İmamoğlu
sıklıkla asıl hedefinin 2024 İstanbul seçimleri olduğunu açıklamakta. Bu doğrultuda parti başkanlığını Özgür Özel’e bırakırken kendisini de
muhalefeti tekrar tek bir çatı altında toplama göreviyle sorumlu kıldı.
Öte yandan seçim sonuçlarının neticesinde hayal kırıklığına uğrayan seçmen başta olmak üzere muhalif kamuoyunun önemli bir çoğunluğu, İmamoğlu’ndan “değişim” çıkışını takip eden güçlü bir liderlik ve gerekirse parti içi mücadele bekliyordu. Ancak İmamoğlu 2019’da İstanbul
Büyükşehir Belediyesi başkanlığı ve son iki yılda da cumhurbaşkanı adaylığı süreçlerinde gösterdiği ürkekliği CHP genel başkanlığı için de sergiledi.
Üstelik bunu yine son beş yıldır çeşitli algı çalışmaları neticesinde kendisine çizilmek istenilen “Erdoğan karşısındaki cüretkar isim” profili ile pazarlamaya çalıştı. Yine birçok kez 2024 seçimlerindeki rakibinin doğrudan Erdoğan olduğunu ima etti. Fakat son açıklamalar ve kendisinin geçmiş yıllardan beri süregelen siyasi yaklaşımı gösteriyor ki İmamoğlu, parti içinde ve/veya dışında güçlü bir mücadele ortaya koymak yerine etrafında konumlanan oligarşik yapının telkinleriyle daha garantici bir yol izlemeyi tercih etti. En büyük güvencesi ise muhalif seçmen nezdindeki popülaritesi ve muhalefet bloku içindeki popüler aktör alternatifsizliği oldu.
Tüm bunların neticesinde İmamoğlu’nun zihninde şekillenen ve 2028 cumhurbaşkanı seçimini kazanmayı ufkuna koyan iki plandan bahsetmek mümkün. Bunlardan ilki İstanbul seçimlerinin muhalif blok tekrar bir araya getirilerek kazanılması; bunun oluşturduğu siyasi güven/öz güven, İmamoğlu’nun CHP genel başkanlığından bağımsız partiler üstü liderliği ve cumhurbaşkanı adaylığı ile 2028 seçimlerine gidilmesi.
İstanbul seçimlerinin kaybedilmesi durumunda ise geçiş sürecini Özgür Özel’in yürüttüğü, İmamoğlu’nun da CHP genel başkanı, ana muhalefet lideri ve bunun neticesinde doğal cumhurbaşkanı adayı olarak 2028 seçimlerine gidilmesi.
İlk ve öncelikli plan aslında Kılıçdaroğlu’nun geçtiğimiz on yıl süresince yürüttüğü “CHP yerine muhalif bloku büyüt” stratejisinin devamı olarak kabul edilebilir. Zira İmamoğlu’nun “İstanbul ittifakı” olarak tabir ettiği strateji de aslında hem 2019 yerel seçimleri hem de
2023 cumhurbaşkanı seçiminde uygulanan ve muhalif blokun tek aday çıkarması stratejisinin aynısıdır.
Buna binaen İmamoğlu’nun özellikle 2024 İstanbul seçimlerinde Kılıçdaroğlu’nun ayak izlerini takip edeceği söylenebilir. Ancak Kılıçdaroğlu’nun ittifak mirasının adeta bir siyasi harabe olması, aşılması gereken ilk sorun alanı olarak İmamoğlu’nun karşısında durmaktadır. Zira Kılıçdaroğlu’nun seçim sonrasında ortaya koyduğu tavır, muhalif blok içerisinde heyecan ve güven kaybıyla sonuçlanmıştır.
Buna seçim mağlubiyetinin moral kaybının yanı sıra diğer muhalif partilerin seçmen ve tabanlarından gelen müstakil siyaset talebinin eklenmesiyle ortaya yönetilmesi oldukça zor ve dağınık bir muhalif blok yapısı çıkmıştır. Bu yüzden İmamoğlu’nun ilk sınaması mevcut muhalif blokunu tekrar tek bir çatı altında toplamak olacaktır.
Öte yandan İmamoğlu tüm bu olumsuzluklara rağmen Akşener ve HEDEP ile yürütme imkan ve kabiliyetine sahip olduğu kişisel ilişkisi
ve muhalif seçmendeki popülaritesi ile en azından İstanbul’da bu sorunu yönetebilir. Üstelik İmamoğlu, İstanbul için yeniden aday olması durumunda bu sefer özerk ve esnek siyasi manevra alanına sahip olacaktır.
Bu şartlar altında İstanbul ittifakının kurulmasının zor ancak mümkün olduğu söylenebilir. (devam edecek-İmamoğlu, muhalif bloku yeniden bir araya getiren, seçimleri tekrar “Erdoğan’a karşı” kazanan, muhalefete seçmen, taban ve tavanıyla yeniden heyecan ve öz güven kazandıran isim olmayı
amaçlamaktadır. )
***
Yazar hakkında