Analiz: Körfez’in Afganistan Politikası | Fırsat ve Endişe Arasında Temkinli Pragmatizm
TÜHA HABER / (SETA) bağımsız, tarafsız düşünce ve yayın kuruluşu; Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı Araştırmacılarından Mehmet Rakipoğlu, yapmış olduğu Analizinde Suudi Arabistan, BAE ve Katar’ın Afganistan politikaları incelendiğini ve üç ülkenin farklı yoğunlukta olmakla beraber temkinli pragmatist bir Afganistan siyaseti izlediğinin görüldüğüne dikkat çekti.
Mehmet Rakipoğlu, yapmış olduğu analiziyle ilgili (UHA) Uluslararası Haber Ajansı‘na yaptığı değerlendirmede, Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) çekilmesi ve Taliban’ın iktidarı ele geçirmesiyle yeni bir dönemin başladığını ve Afganistan jeopolitiğine yönelik Körfez ülkelerinin temkinli pragmatist bir politika izlediğinin altını çizdi.
“Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Taliban iktidarını ve Taliban’ın İran ile yakınlaşmasını rejim güvenliğine ideolojik tehdit olarak görmekte ve bu minvalde mezkur aktörleri dengeleme üzerine inşa edilen bir Afganistan siyaseti takip etmektedir” diyen Rakipoğlu, “Katar ise Afganistan’da gerek Taliban gerekse İran’ı tehdit olarak görmemektedir” dedi.
Mehmet Rakipoğlu, Doha yönetiminin Afganistan’da istikrar ve barışın tesis edilmesi adına savaşan aktörleri arası müzakerelere ev sahipliği yaptığını ve son yıllarda sürdürdüğü ara buluculuk rolünü sürdürdüğünü, fakat her üç aktörün de Afganistan siyasetinde Batı ile ilişkilerde stratejik kazanımlar elde etmenin ortak hedef olduğunun görüldüğünü ifade etti.
Benzer şekilde Afganistan’da güç mücadelesinin nasıl şekilleneceğinin belirsizliğini koruması Körfez’in fırsat ve endişe arasında bir politika belirlemesine neden olduğunu söyleyen Rakipoğlu, bu anlamda Taliban ve İran’ın dengelenmesi adına yumuşak güç unsurlarını ön plana çıkaran Suud-BAE ekseninin Katar’a kıyasla daha pasif bir siyaset izlediğini açıkladı.
Mehmet Rakipoğlu, Doha yönetiminin ise ara buluculuk rolünün kazandırdığı avantajları Taliban iktidarı ve devam eden süreçte sürdürebileceğine dikkat çekerek, “Nitekim gerek Taliban ile iletişim kurulmasının sağlanması açısından ABD ve Batılı aktörler nezdinde gerekse Kabil’deki Hamid Karzai Uluslararası Havalimanı’nın işletilmesi başta olmak üzere birçok meselede Taliban nezdinde itibar kazanan Katar Afganistan’daki en etkin siyaset izleyen Körfez ülkesi konumdadır. Bununla birlikte yaşanan süreç Körfez’in ABD’ye olan bağımlılığını azaltmasına, küresel ve bölgesel ölçeklerde nüfuzu artan Çin ve Rusya ile angajmanlarının artmasına zemin hazırlamış” olduğu belirtti.
31 Ağustos 2021 itibarıyla ABD’nin 2001’de başlattığı Afganistan dosyasını kapattığını hatırlatan Araştırmacı Rakipoğlu, Doha’da sürdürülen müzakereler sonucu Taliban ile anlaşan Washington yönetiminin Afganistan’dan çekilmesinin küresel ve bölgesel ölçekte farklı jeopolitik mücadeleleri doğrudan etkilediğini aktardı.
Mehmet Rakipoğlu, 1996-2001 arası Afganistan’da iktidarı elinde tutan Taliban’ın tepkisel ve duygusal siyaseti bir kenara bırakarak uluslararası ilişkilerine yeniden şekil vermeye başladığına değinerek, bu kapsamda Pekin ve Moskova ile yakınlaşan Taliban’ın aynı zamanda Tahran ile de görüşmelere devam ettiğini ifade etti.
Öte yandan Körfez ülkeleri ise Afganistan’da ABD sonrası oluşacak güç boşluğunu doldurmak ve Taliban iktidarını fırsata çevirmek isteyen Moskova’nın, Pekin ve Tahran hattının yanında bölgeye yönelik farklı angajman siyasetleri izlediğine dikkat çeken Rakipoğlu, Bahreyn, Kuveyt ve Umman gibi Körfez ülkelerin ise Afganistan’daki gelişmelere yönelik geleneksel siyasetlerine devam ederek pasif bir tutum sergilediğini söyledi.
Mehmet Rakipoğlu, “Bu kapsamda bu üç ülke gerek dışişleri bakanları gerekse üst düzey devlet yetkililerin yaptığı resmi açıklamalarla Afganistan bağlamındaki siyasetlerini ABD’nin peşine takılarak şekillendirmiştir. Afganistan’da güvenlik ve istikrarın sağlanması adına çağrılarda bulunan aktörler ülkedeki vatandaşlarını tahliye etmiştir. Suudi Arabistan, BAE ve Katar ise Körfez’in diğer üç ülkesinden göreceli farklı Afganistan siyaseti izlemekte” olduğuna vurgu yaptı.
“Bu analizde Suudi Arabistan, BAE ve Katar’ın Afganistan politikaları incelenmektedir” diyen Araştırmacı Rakipoğlu, Üç ülkenin farklı yoğunlukta olmakla beraber temkinli pragmatist bir Afganistan siyaseti izlediğinin görüldüğünü, Körfez’in Afganistan’da en etkin aktörü olan Suudi Arabistan’ın bu etkinliğinin gittikçe azaldığının söylenebileceğini hatırlattı.
Mehmet Rakipoğlu, “Katar ara buluculuk rolü ve Karzai Havalimanı’nın işletilmesi gibi diplomatik-siyasi süreçlere aktif şekilde dahil olmaktadır. BAE ise Afganistan’daki krizi Batı ile ilişkileri onarma bağlamında diplomatik hamleler üzerinden yürütmektedir. Bu anlamda
Abu Dabi’nin Afganistan siyasetinin Doha’nın aktifliği ile Riyad’ın pasifliği arasında bir siyaset olduğu söylenebilir” dedi.
TARİHSEL ARKA PLAN
Körfez’in Afganistan siyasetinin 1979’daki Sovyet işgaline kadar dayandırılabileceğini belirten Rakipoğlu, Sovyetler’in Afganistan’ı işgal etmesine karşı ABD ile iş birliği yapan Suudi Arabistan’ın Taliban’ı ortaya çıkaran Pakistan kökenli medrese ve dini okulların fonladığını, hatırlatarak şunları söyledi:
“Tasavvufa karşı Selefi/Vehhabi akımın egemen olduğu Suudi Arabistan, Diyobendi ekolüne müntesip ve tasavvufi yönü ağır basan bir hareket olan Taliban’ı desteklemiştir. Bu kapsamda ABD ve Pakistan ile iş birliği yürüten Suudi Arabistan petro dolar ekonomisini Afganistan direnişine yönlendirmiştir. Yabancı savaşçılar ve Afganistan uzmanları Suudi Arabistan’ın ideolojik ve dini anlayış olarak kendisine uzak olan Taliban’a 1980-1990 arası 4 milyar dolar yardım yaptığını ve lojistik destek sağladığını belirtmiştir. Dahası Suudi Arabistan Afganistan’da Sovyetler’in nüfuzunu kırmak için CIA’in başlattığı en uzun ve maliyetli operasyon olan Siklon Operasyonu’nu da finanse etmiştir” şeklinde konuştu.
Körfez’in Taliban desteğinin sadece finansal yönle sınırlı kalmadığına dikkat çeken Araştırmacı Mehmet Rakipoğlu, Diplomatik açıdan da Riyad yönetiminin Taliban’a destek verdiğini ve bu açıdan Afganistan direnişine destek olan Suud-BAE ikilisinin Taliban’ın 1996’daki iktidarını tanıyan üç ülkeden ikisi olduğunun altını çizdi.
Rakipoğlu, “İki aktör Taliban’ın beş yıllık iktidarı boyunca Afganistan siyasetinde etkin olmuştur. Söz konusu dönemde ekonomik ve diplomatik desteğin yanında Taliban’a silah ve lojistik destek de sağlamıştır. Hatta Suudi Arabistan Birleşmiş Milletler’in uluslararası silah ambargosunu ihlal ederek Taliban’a silah desteği sağlayan aktörler listesine alınmıştır. Fakat bu aktörler arası sürdürülen iş birliği zamanla bozulmuştur” ifadesini kullandı.
“1998’de Suud rejimi Suudi Arabistan vatandaşı olan El-Kaide lideri Usame bin Ladin’in Afganistan’dan iadesini Taliban’dan talep etmiş fakat bu talep onaylanmamıştır” diyen Mehmet Rakipoğlu, Taliban’ın bu talebi reddetmesiyle, 11 Eylül saldırıları ve devam eden süreçteki iç savaş ve Suud-BAE ikilisinin ABD ekseninde siyaset izlemesiyle ilişkilerın bozulduğunu açıkladı.
Rakipoğlu, 11 Eylül’den bir ay sonra Suud-BAE ikilisinin Taliban ile ilişkilerini kestiğini, Suud rejimine yakın vaizlerin Taliban’ı İslam’ı karalamakla suçlamaya başladığını,’un dolayısıyla ideolojik ve dini argümanlarla yürütülen Suud, BAE ekseni ile Taliban arasında tesis edilen işbirliğinin tam tersine döndüğünü aktardı.
“Bununla birlikte Afganistan bağlamındaki jeopolitik mücadeleye tarafsız kalmak istemeyen bu aktörler hükümetler arası dini figürler ve özel aktörler üzerinden ilişkileri gizli şekilde yürütmüştür” diyen Mehmet Rakipoğlu, “Ayrıca Suudiler 2008’de Taliban-Afgan hükümeti arası görüşmelere ev sahipliği yapmaya çalışmıştır. Fakat bu görüşmeler 2009’da başarısızlıkla sona ermiştir. Riyad yönetimi Taliban’ın Suudi krallığındaki temsilcisi Tayyab Ağa’yı sınır dışı etmiştir. Dolayısıyla Afganistan denklemindeki Suudi Arabistan’ın etkin siyaseti pasifleşmiştir” şeklinde kaydetti.
HABER : Ataner YÜCE & Emekli TRT Muhabiri
***
YAZAR HAKKINDA
MEHMET RAKİPOĞLU
2017’den beri Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü’nde Ortadoğu Çalışmaları alanında doktora programına devam eden Rakipoğlu, Suudi Arabistan dış politikası üzerine doktora tez çalışmalarını sürdürmektedir. 2020-2021 arası Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM) Körfez Çalışmaları Koordinatörlüğünde kurum dışı araştırmacı olarak görev yaptı. 2021’de Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü’nde araştırma görevlisi olarak göreve başladı. 2017’de Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği tarafından desteklenen bir projede araştırmacı olarak görev aldı. Saha çalışmaları ve dil eğitimi faaliyetleri kapsamında Ürdün ve Sudan’da bulunan Rakipoğlu, yerli ve yabancı medya ve düşünce kuruluşlarına birçok görüş, analiz ve rapor yazdı. Rakipoğlu iyi derecede İngilizce, orta seviyede Arapça bilmektedir. Çalışma alanları arasında Türkiye-Körfez ülkeleri ilişkileri, Körfez ülkelerinin dış politikaları ve siyasal İslami hareketler bulunuyor.
[TÜHA Haber Ajansı, 13 Eylül 2021]