CHP Seçmeninin Hayal Kırıklıkları – II
CHP adına yeni yüzyılda bir şeyler değişecekse bu değişim ancak seçmenin cezalandırma yönündeki doğrudan müdahalesi ve partinin oligarşik yapısını bozarak gerçekleşebilir.
TÜHA / TÜRKUAZ İnternational News Agency
Türkiye’nin saygın, güvenilir, bağımsız, tarafsız düşünce ve yayın kuruluşu olan SETA Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı’n Aylık Siyaset Toplum ve Ekonomi Dergisi Kriter’nden Araştırmacı – Yazar Baki LALEOĞLU, kaleme aldığı “100. Yaşında CHP: Nerede ve Nereye?” başlıklı yazısının bugünkü bölümünde de “CHP Seçmeninin Hayal Kırıklıkları” ile devam ediyor.
CHP Seçmeninin Hayal Kırıklıkları
Siyasi açıdan tüm teknik ve pratik tartışmalar bir yana, CHP’nin söz konusu durumu, seçmenleri açısından oldukça travmatik hale geldi. Zira CHP seçmeni, yıllardır kendisine verilen tüm ümitlere rağmen, her seçimde hayal kırıklığına uğradı.
Tüm memnuniyetsizliğine rağmen her şartta desteklediği partisi, kendisine sürekli mağlubiyet hissi yaşattı ve bu yüzleşmede partisi tarafından yalnız bırakıldı. Üstelik yaşanan siyasi başarısızlıklara sebep olan ve parti yönetimini ele geçirmiş oligarşik yapı, değişmedi. Bu durum ne yazık ki CHP seçmenleri için bir süreklilik haline gelmiş durumda.
Ancak 2023 seçimlerinde yaşanan seçim mağlubiyeti, özellikle seçmen açısından bir dönüm noktası olma potansiyeline sahip. Zira birçok farklı açıdan son seçim sürecinde ve sonrasında yaşananlar, CHP seçmeni nezdinde siyasi travmalara sebep oldu.
Bunlardan ilki, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, kendi parti seçmenlerinin önemli bir çoğunluğunun antipatisi ve itirazına rağmen, Cumhurbaşkanı adayı olmakta ısrar etmesiydi. Seçmen nezdinde daha popüler aday adayları olmasına rağmen Kılıçdaroğlu, sahip olduğu kurumsal güç ve dayatma ile kendi isteğini seçmen isteğine tercih etti.
İkinci olarak Kılıçdaroğlu, deprem, pandemi, enflasyon ve hayat pahalılığı gibi daha da çoğaltılabilecek ve her biri herhangi bir siyasi iktidarı mağlup edebilmek için tek başına yeterli olabilecek kriz alanlarına rağmen, Cumhurbaşkanı Erdoğan karşısında yine mağlup oldu.
Üstelik bu mağlubiyet, belki muhalefetin neredeyse tüm aktörleriyle ilk kez tek blok halinde hareket etmeyi başarabildiği bir durumda gerçekleşti.
Söz konusu büyük seçim başarısızlığına rağmen, Kılıçdaroğlu’nun seçimleri bir mağlubiyet olarak kabul etmemesi ve istifa etmek yerine koltuğunu korumayı tercih etmesi ise diğer bir önemli travma oldu.
Zira Kılıçdaroğlu, yıllardır muhalif söylemin temelini oluşturan demokrasi odaklı sözde “ahlaki üstünlüğü”n tamamen bir yanılsama olduğunu kanıtladı. AK Parti ve Erdoğan’ı suçladıkları her şeyi aslında kendilerinin yaptığını seçmenlerine gösterdi.
Yaptığı hamleler, açıklamalar ve hatta doğrudan genel başkanlık koltuğu için gösterdiği direnç ile ahlaki üstünlük söylemi çöktü. Bu da kendi seçmenlerinin hem CHP’den hem de siyasetten uzaklaşmasına yol açtı. Seçmen nezdinde ve yaşanan hayal kırıklığı neticesinde, siyasete ve partiye ilgisiz, umursamaz ve güvensiz bir hal üretti.
Bir diğer travma da Ekrem İmamoğlu’nun tavrıydı. Zira İmamoğlu’nun cumhurbaşkanı adayının belirleneceği süreçte gösterdiği siyasi ürkeklik, CHP seçmenini hayal kırıklığına uğratmıştı. Çünkü parti seçmeni nezdinde en popüler aday adaylarından biriydi ancak seçmenden gelen baskılara rağmen Kılıçdaroğlu’nun karşısına çıkmayı göze alamadı ve kendisinde yoğunlaşan beklentileri boşa çıkardı.
Bu noktada benzer bir hayal kırıklığı, seçim sonrasında da gerçekleşti. Nitekim İmamoğlu, seçim mağlubiyeti sonrası yaptığı “değişim” çıkışıyla, parti liderliğine göz kırptı ve seçmen nezdinde biriken reaktif ve talepkar enerjiyi arkasına aldı. Ancak hemen ardından bu enerji yerine düne kadar Kılıçdaroğlu’nun etrafında konumlanan oligarşik yapının rızasını önceledi, onlarla hareket etmeyi tercih etti. Bu tercihin sebebi ise parti yerine 2028 seçimlerini hedefleyen ve kendi kişisel kariyerini önceleyen bir stratejiydi. İmamoğlu, bunu “değişim” olarak ve “İstanbul’u araçsallaştırarak” pazarlamaya çalıştı.
(Özge Elif Kızıl/AA)
Değişimi Seçmen Gerçekleştirmeli
Tüm bunlar neticesinde ortaya çıkan tablo şu şekilde özetlenebilir: CHP seçmeni, eğer partisinde bir değişim istiyorsa bunu kendi elleriyle yapmak mecburiyetindedir. Zira ne parti içerisinde şekillenecek bir yapılanma ne de bekledikleri kurtarıcı lider, bu değişikliği yapacak güce ve imkana sahiptir.
Partinin mevcut statükocu ve oligarşik yapısı düşünüldüğünde en azından yakın gelecekte, söz konusu güç ve imkana sahip olunmayacağı da ayrıca söylenebilir. Dolayısıyla CHP seçmeni, doğrudan kendi müdahaleleri ile partisini girmiş olduğu çıkmazdan tutup çıkarmalıdır.
Bunun yegane yolu ise alışılagelmiş siyasal sınırların dışına çıkılmasıdır. Daha açık bir ifadeyle, CHP seçmeninin, önümüzdeki yerel seçimlerde, partisini çok güçlü bir şekilde cezalandırmasıdır. Yani parti elitleri, her halükarda cepte gördükleri kazanımları yitirmeliler ki, AK Parti ve Erdoğan karşıtlığı üzerinden ve muhalif alternatifsizliğin ürettiği fırsatın kullanılarak, CHP seçmeninin yıllardır maruz bırakıldığı mecburiyet siyaseti, başarısız olsun.
Buna paralel olarak parti, elitlerin ve oligarşik yapının yukarıda da bahsedildiği gibi iktidar için rekabet yerine her şartta garanti olan kazanımlar için yaptığı mücadeleden sıyrılmak, böylelikle konfor alanından çıkmak mecburiyetinde kalacaktır. Dolayısıyla muhalif enerji, artık küçük ancak garanti kazanımlar için elitler arası mücadeleye yönelik olarak değil yeni siyasi kazanımlar için harcanmak zorunda kalacaktır.
Sonuç olarak CHP, yüzüncü yaşını dejenere bir kurumsal yapının sebep olduğu sorunlar ve büyük siyasi başarısızlıklar ile tamamlıyor. Yeni yüzyıla girerken ise mevcut durumun en azından yakın gelecekte değişimi zor görünüyor.
Dolayısıyla CHP adına yeni yüzyılda bir şeyler değişecekse bu değişim ancak seçmenlerin cezalandırma yönündeki doğrudan müdahalesi ve partinin konfor alanını ve oligarşik yapısını bozarak gerçekleşebilir. Aksi takdirde CHP’nin yaşadığı ve yaşattığı hayal kırıklıkları devam edecektir.
***
Yazar hakkında