CHP’nin 100 yılı ve kimlik arayışı
* Atatürk tarafından Cumhuriyet’in ve devrimin unsurları olarak kurulan CHP 100. yaşını değişim tartışmalarının yaşandığı bir dönemde yaşanıyor.
* Peki CHP geçen bir asırda hangi dönüm noktalarını yaşadı?
TÜHA / TÜRKUAZ İnternational News Agency
TÜHA Haber’in haberine göre, Deutsche Welle’nin Ankara Temsilcisi Gülsen SOLAKER, “CHP’nin 100 yılı ve kimlik arayışı” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Gazeteci SOLAKER’in yazısı haberin detayında.
Kurtuluş Savaşı’yla Cumhuriyet’in temellerinin atıldığı dönemde Mustafa Kemal Atatürk tarafından devrimin eleman olarak kurulduğu Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) 100’üncü yaşını kutlarken, bir asır içinde gerek iç gerek dış koşulların beslenmesi önemli dönüm noktalarında yaşadı.
14 Mayıs seçim yenilgisinin ardından yerel seçimlere gidildiği sırada CHP 100’üncü kez liderlik ile siyasal faaliyetlerin sorgulandığı, kimlik ve değişim tartışmalarının bir süreçte yeni bir dönüm noktasında devam ettiği görüldü.
CHP hangi koşullar altında kuruldu?
Bugünkü adıyla CHP’nin kuruluş fikri Mustafa Kemal Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nın ilk başladığı döneme kadar uzanıyor.
Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Öğretim Seçkin Çelik, Mustafa Kemal’in savaşların “bir fikir uğruna yapılması gerektiği” düşüncelerinine dikkat çekerek, “Paşa savaşının sonu ‘mutlaka yeni bir dünya doğmalıdır ve savaş düşünsel bir amaca hizmet eder’ üyesi diyor. Bu dolayısıyla Anadolu’ya geçişte aklında cumhuriyeti er geç kurma fikri var aslında” diyor.
Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasının ardından artık parti fikri somutlaşıyor. Atatürk tarafından Anadolu ve Rumeli Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti’nin devamı olarak “Halk Fırkası” adıyla 9 Eylül 1923’te kurulan partinin önünde “Cumhuriyet” sahiplerininnü 10 Kasım 1924’te yer alıyor.
Doç. Dr. Çelik’in ifadeleriyle o dönem Atatürk’ün kafasındaki parti fikri günümüzde herkesin anladığı parti fikrinden daha farklı. Çelik bunu şöyle anlatıyor:
“Mustafa Kemal çok vakit harcandığını düşünüyor ve kafasında bir devrim yapmak var, bunu da çabuk yapmak istiyor. Buna da bir siyasi örgütlenmek gerekiyor. Kafasındaki parti bizim için biriktirdiğimiz ölçüde farklı partilerin yarışarak seçim kazanmak için örgütlendiği bir yapı değil. siyasi organizasyonel patlamayı oluşturacak bir tür milli blok aslında.”
Mustafa Kemal’in kuracağı parti için “bir siyasi eğitim okulu” kullandığını da hatırlatan Çelik, “Atatürk’e göre devrim için bir süre tek bir parti gerekiyor. Çünkü aksi durumda ya devrim başarılı olamaz ya da iç savaşa gidilecek. Devrimi yavaşlatacak parti çekişmelerini de istemiyorum” diyor.
“Fırka” tabiri 1935’teki kurultayda dünya ile uyum içinde olmak değiştirilerek, gelecekte Cumhuriyet Halk Partisi’nin adı belirleniyor.
Altı ok nasıl ortaya çıktı?
Bu arada bir devrim yaşanmış ve Cumhuriyet’in yayıldığı yıllar boyunca Birinci Dünya Savaşı’nın ardından siyasal ve ekonomik olarak çalkantı, içinde bulunduğu bir dönemdi.
[CHP’nin parti logosunda yer alan altı ok, cumhuriyetçilik, laiklik, milliyetçilik, devletçilik, halkçılık ve inkılapçılık belirtilerine işaret ediyorFotoğraf: Murat Kocabaş/ZUMA/IMAGO]
1931 yılından itibaren 3. Kurultay’da tüzük yeniken, partinin programı da belirleniyor ve bugün de temel ilkeler olarak görülen “cumhuriyetçilik, laiklenirlik, milliyetçilik, devletçilik, halkçılık ve inkılapçılıktan” oluşan altı ilke yani altı ok parti sayıları dahil ediliyor.
Çelik, 1930’lara gelindiğinde tek bir Avrupa’dan bahsedilemediğini ve liberal, faşist ve sosyalist eğilimlerin bulunduğu bir çoklu modernite içinde bulunduğunu anımsatarak, “altı oku” şu şekilde aktarıyor:
“O günlerde bir tane Avrupa yok. O dönem sosyalizm dendiğinde Sovyetler Birliği akla geliyor. Faşizmde İtalya, Nazizm dediğiniz zaman Almanya. görüntülerle özdeşleşmiş durumda. Bu ideolojileri benimsediğiniz anda o devletin çekim alanını giriyorsunuz. O zaman kendi yolunuzu bulmanız gerekiyor. Bunun için de farklı Örneklerden Türkiye’ye uyarlanabilecek unsurların birleştirilmesiyle eklektik bir ideoloji ortaya çıkarılıyor.”
İnönü devri ve “Ortanın Solu”
Atatürk’ün ölümünün ardından 26 1938’de partinin ilk olağanüstü kongresinde İsmet İnönü cumhurbaşkanı seçilirken, ayrıca Atatürk “partinin banisi ve ebedi şefi“, İnönü ise “partinin sürekli genel başkanı yani milli şefi” ilan ediliyor.
[Mustafa İsmet İnönü – (02.02.1962)Fotoğraf: Londra Ekspresi/picture-alliance/dpa]
Bu koşullar altında İkinci Dünya Savaşı’nda Türkiye denge politikasıyla savaş dışı bırakılırken başarı sağlanırken, 1945’le birlikte dünyanın iki kutbası ve Sovyetler Birliği’nin artan tehditleri bölgesi Batı giderekna yaklaşıyor.
ABD ile yakınlaşmanın gereklerinden birisi ise çok partili hayata geçilmesi ve bu konjonktür CHP’ye yansıyor. 10 Mayıs 1946’daki CHP kongresinde İnönü’nün kendisi tarafından önerilengeyle “değişmez genel başkanlık” sonunu bulurken, genel başkanın artık kurultayda seçilmesi kararlaştırılıyor.
Çelik, savaş bitmesiyle parlamento demokrasisi ya da çok partili demokrasiyi uygulayan ülkelerin galip durumunun geçtiğini hatırlatarak, İnönü’nün de o nedenle tek partili demokrasi gibi bir kavramla artık dünyada yer bulmanın mümkün olmadığını belirtiyor. Çelik, İnönü’nün açıklamalarının açıklamasını şu şekilde aktarıyor:
“Bu o dönem için çok önemli bir tercih. Biraz da küçümsendiğini düşünüyorum ama Milli Şef denen ve ülkelerde en yüksek otoriteyi temsil eden kişinin kendi kararıyla kendisini bu otoriteden söylüyor. Bu hakikaten çok önemli ve zor bir şey. Hatta hayatta kalan insanlar ‘Aman Paşam yapmayıp falan ‘ diyorlar.”
CHP için bir diğer önemli tarih ise 14 Mayıs 1950 seçimleri. Kurucu parti CHP 27 yıllık iktidarını bu seçimin ardından 1946 yılında İnönü’nün de teşvikiyle kurulan Demokrat Parti’ye (DP) devretmek durumunda kalıyor.
Demokrat Parti’nin 27 Mayıs askeri müdahalesiyle görevden alınmasının ardından yapılan ilk genel seçimde CHP en çok oy almasına rağmen tek başına iktidar çoğunluğa ulaşamıyor.
Bu dönem aynı zamanda CHP’nin kimlik arayışında olduğu bir dönem olarak göze çarpıyor.
1960’larda ekonomik ve sosyal sonuçların daha ön plana çıkması, sol siyasetin güçlenmesi ve Türkiye İşçi Partisi’nin CHP tabanı üzerindeki etkisi gibi farklı faktörlerle “ortanın çözümü” olarak tanımlanabilir yeni bir siyasal kimlik belirleniyor.
CHP’nin 100 yılını anlatan ve farklı akademisyenlerin katkılarının sağlanacağı bir kitap hazırlıklarının son aşamasında olan Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Öğretim Üyesi Ekin Kadir Selçuk, CHP’nin muhalefete düşmesiyle birlikte 1950’lerde yeni bir kimlik arayışına girildiği ve 60’lardaki ile birlikte sol değerlerin düşüşe geçiş ve “Ortanın Solu” yapısının bu analizlerini aktarıyor.(devam edecek-Ecevit dönemi ve “Demokratik Sol”
Gazeteci* Gülsen SOLAKER, DW
Gülsen Solaker Dış politika ve iç siyasi gelişmeler ağırlıklı olarak 1997’den beri çalışan gazeteci.