Çin ve BRICS’in diğer ülkeleri arasındaki iş birliği alanlarında bir derinleşme ve yenilikçi bir yaklaşım öngörülebilir mi?
Son yıllarda uluslararası toplumun, küresel sistemin küçük bir çoğunluğunu temsil eden organizasyonlardan ziyade dünya nüfusunun yüzde 40’ından ve küresel GSYİH’nin yüzde 30’undan fazlasını temsil eden Şangay İş birliği Örgütü (ŞİÖ) veya dünya nüfusunun yüzde 42’sini ve küresel GSYİH’nin yüzde 23’ünü temsil eden BRICS gibi organizasyonlara ilgi göstermeye başladığını görüyoruz.
Öğr. Göv. Diren DOĞAN, Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi
Çin gerek bu tür yapılardaki mevcudiyetiyle gerekse sahip olduğu ekonomik ve ticari kapasitesiyle bu organizasyonların içerisinde küresel manada öne çıkan bir aktör konumundadır.
Merceği BRICS özelinde daralttığımızda Çin’in BRICS için hem bir avantaj hem de bir sınama unsuru olduğunu net biçimde görebiliriz. Küresel Güney’in uluslararası sistemde ön plana çıkması ve sesinin duyurulması noktasında yükselen gücü ve çok kutupluluk söylemleriyle birlikte Çin, BRICS için bir avantajdır.
Bu noktada Çin Devlet Başkanı Şi Jinping’in 2022’de gerçekleştirilen BRICS İş Forumu’nda yaptığı konuşmada insanlığı bir bütün olarak ele alması ve risklerle mücadelede küresel bir yaklaşımın benimsenmesi gerektiğini vurgulaması, Çin dış politikasında sıkça karşılaşılan “barış içinde bir arada yaşama” veya “küresel köy” vurgularının Çin tarafından BRICS’e de yansıtılmak istenildiğinin göstergesidir.
Aynı zamanda Çin’in altyapı, yeşil dönüşüm, teknolojik inovasyon konularında katettiği mesafe diğer BRICS ülkeleri gözünde Çin’in yıldızını parlatan noktalardır.
Diğer taraftan dünyada yüz yirmiden fazla ülkenin bir numaralı ticaret ortağı olan Çin’i düşündüğümüzde ve buna BRICS içerisinde dillendirilen “ortak para birimi” tartışmalarının görece katetmesi gereken uzun yolu dahil ettiğimizde, Çin yuanının gün geçtikçe artan şöhretinin diğer üyelerin para birimini domine etmesi kaçınılmazdır.
Bu durum BRICS içerisinde bir taraftan üye ülkelerin Çin’e olan bağımlılığını arttırırken diğer taraftan ortak para birimi belirlenene kadar yuanın yükselişini sürdürme potansiyeli, bu sürecin başarıyla sonuçlanma ihtimaline gölge düşürmektedir.
Aynı zamanda BRICS üyeleri içerisinde yaşanan jeopolitik gerilimlerde Çin’in aldığı pozisyon da organizasyon içerisinde bir çatallanmaya sebep olmaktadır.
Bu noktada “yeni dünya düzeni” söylemi ekseninde BRICS’in destekleyici kolon rolü üstlenmesini isteyen Çin ve Rusya’nın karşısında, Güney Afrika ve Brezilya’nın “Batı karşıtı bir BRICS” damgalamasında istekli olmamaları genel bir ayrışmayı yansıtırken; aynı zamanda Hindistan ve Çin arasındaki jeopolitik gerilimler, Hindistan’ın ABD ile savunma alanındaki iş birliğini artırması ve iki ülke arasındaki sınır uyuşmazlıkları da her konuda uzlaşmış bir BRICS portresine gölge düşürmektedir.
Son olarak Güney Afrika’da gerçekleştirilecek BRICS zirvesinde gündeme gelecek olan yeni üyelerin katılımı hususunda da üye ülkelerin farklılaştığı görülmektedir.
Çin, diplomasi ağını genişletmek ve yeni dünya düzeni söylemini güçlendirmek için yeni üyelerin katılımına hevesli yaklaşırken BRICS içerisindeki ülkelerin çoğu daha seçkin bir ittifak oluşturmak gayesiyle sınırlı sayıda üyeye kapıların açılması gerektiği noktasında Çin ile ayrışmaktadır.
Tüm süreçlerin ve gelişmelerin ötesinde bugün ilgiyle takip edilen bir BRICS’den bahsediliyorsa bunun önde gelen nedenlerinden birinin yükselen Çin ve “yen dünya düzeni” söyleminin meydana getirdiği etki olduğunu kabul etmek önemlidir.