Çocuk ölümleri ve düşündürdükleri…
Günlük basının güncel şehir haberleri arasında yer alan çocuk ölümleri; sıradanlaşarak, kanıksadığımız haberler arasında yer alması, çocuklarımızın geleceği adına içinde endişe verici bir sosyal boyut taşımaktadır.
Trafik kazaları, terör eylemleri veya kadına şiddet sonucu gerçekleşen ölümler gibi çocuk ölümleri de güncel haberler arasına sıkışmış ve küçük puntolarla okurlara servis ediliyor…
Nüfusu her yıl bir milyona yakın artan ülkemizde, çocuk ölümlerine ilişkin haberlerin sıradan haberler arasında yer alması; medeni alemde açıklamakta zorlanacağımız önemli gerçekleri içinde barındırmaktadır.
Çocukların toplumsal yapıda kendilerine özgü bir yeri vardır. Uluslararası alanda da yaşama hakkı başta olmak üzere, diğer çocuk haklarına ilişkin çalışmalar 20.Yüzyılın başına dayanmaktadır.
1924 yılında yayınlanan Cenevre Çocuk Hakları Bildirgesi, 20 Kasım 1959 tarihinde açıklanan ‘Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Bildirgesi, ve ardından 20 Kasım gününün ‘Dünya Çocuk Hakları Günü, olarak ilan edilmesi toplumda çocuk hakları konusunda bilinç oluşmasına yönelik olarak önemli kilometre taşları arasında yer almıştır.
Türkiye’nin de bu gelişmeler karşısında kayıtsız kalmayıp, BM Çocuk Hakları Sözleşmesini kabul etmesi ayrıca 18 Ocak 2001 tarihinde de Çocuk Haklarının Kullanılmasına Dair Avrupa Sözleşmesini onaylaması bu konuda atılan önemli birer adım olmuştur.
03.05.2005 tarihinde TBMM de kabul edilen 5395 Sayılı Çocuk Koruma Kanunu da, ülkemizde çocuklarımızın yaşam hakkı başta olmak üzere diğer haklarını koruyan ve özellikle suça itilen çocuklara yönelik önemli maddeler içeren bir özelliğe sahiptir.
YAŞAM HAKKI, ÇOCUK VE BEBEK ÖLÜMLERİ
Yaşam hakkı; insanlığın asırlar boyunca yaptığı mücadele sonunda elde edilen önemli kazanımlardan biridir.
Her insani hakta olduğu gibi yaşama hakkının da yasal güvence altına alınması olumlu bir adım olmakla beraber toplumda ortak bir sahiplenme bilinci oluşmaması; yaşama hakkını korumaya yeterli olamamaktadır.
Bir dönem sayısal oran olarak dünya genelinde bebek ölümleri sıralamasında ön sıralarda yer alıyorduk. Şimdi eski yüksek oranlarda olmamakla beraber 2013 yılında binde 10,8 olan bebek ölüm hızı 2014 yılında TÜİK verilerine göre binde 11,1 e yükseldi.
Doğumdan sonraki beş yıl içinde ölme olasılığı hızı, revize edilen 2013 yılı verilerine göre binde 13,4 iken 2014 yılında binde 13,3 olarak gerçekleşmiştir.
2015 yılında; ülkemizi geçiş köprüsü olarak kullanıp Ege Denizi üzerinden Yunanistan’a ve oradan Avrupa’ya geçmek isteyen mültecilerin ve çocuklarının; güvensiz şişme botların batması sonucu kıyıya vuran çocuk cesetleri tüm dünyada infiale yol açtı. Bu çocuklardan Kürt asıllı Suriyeli Aylan Kurdi ve benzeri akıbeti yaşayan çok sayıda çocuğun ölümü derin üzüntüye yol açtı.
2016 yılının ilk aylarında da mültecilerin Ege Denizi üzerinden; Yunanistan’ı köprü olarak kullanarak Avrupa’ya geçişleri sırasında yaşanan çocuk ölümleri; krizin insani boyutunun üzüntü ve acı veren yanını teşkil etmektedir.
Çocuk ölümlerinin oluş şekline baktığımızda, savaş ortamında ölen veya savaş ortamında kaçırılan çocuklar bir yana ailesinin sahiplenmesi zorunlu bir ortamda gerçekleşen ölümlerde çocuklar kendilerini bekleyen tehlikelerden uzak bir yaşamın girdabından habersiz bir yaşam sürmektedirler.
Çok katlı apartman dairelerinde balkonda oynarken düşüp yaşamını yitiren çocuklar, kontrolsüz beslenme sonucunda nefes borusuna meyve ve benzeri cisim kaçan çocuklar ya da ev içinde oynarken gerekli önlem alınmadığı için üzerlerine ev eşyası düşmesi sonucu ölen çocuklar; bir bakıma aile içi sahipsizliğin kurbanı olan çocuklardır.
Ev dışı ortamlarda da çocuklarımızı önemli tehlikeler beklemektedir. Özellikle okul öncesi çağda (0-6 yaş grubu) olup; henüz yaşamla tanışma aşamasında tehlikelerden habersiz büyüyen çocuklar kendilerini bekleyen tuzaklar karşısında bir koruyucudan mahrum olarak yaşamlarını kaybetmektedir.
Geri geri giden bir aracın altında kalan, güvencesiz havuzda boğulan ya da ihmal sonucu yerel yönetimlerin açık bıraktığı çukurlara düşen çocuklarımızın yaşadıkları bu elem dolu haberleri içimiz sızlayarak günlük basından okumaktayız.
Aile ortamından uzak, oyun amacıyla dışarıya çıkıp kaybolan ve kendilerinden haber alınamayan çocuklarımızın; nehirde veya ormanlık alanda cesetlerine ulaşılması çocuk ölümlerinin bir başka boyutunu ortaya koymaktadır.
Bu tür haberleri ve çocuklarımızın yaşadığı ölümle sonuçlanan olayları; günlük yaşamın olağan durumlarından biri olarak kabullenmek; yaşamı kontrolsüz veya tehlikelere karşı tedbirsiz olarak görmek; bir bakıma bile bile yaklaşan ölümlere davetiye çıkarmak demektir.
Çocuklarımızda, yaşam hakları da değerlidir. Onlar yaşamımızın süsü, geleceğin umudu ve yaşamlarının mimarlarıdır.
Yüce Rabbimizin bir lütfu olarak dünyaya gelen çocuklarımızın yaşam haklarına sahip çıkmak zorundayız. Nitekim bir Kızılderili atasözünde bu gerçek şu anlamlı sözlerle ifade ediliyor:
“Unutmayın! Çocuklarınız sizin değildir. Onları yaratıcıdan ödünç aldınız.”
Atıf ÖZGEN
(*) İDD Kurucu ve Yönetim Kurulu Üyesi
e mail: ozgenatif@gmail.com
[TÜHA Haber Ajansı, 25 Ocak 2022]