Cumhurbaşkanı Erdoğan: “İnternet insanları dijital bir dünyaya hapsetti”
Cumhurbaşkanı Erdoğan Atatürk Kültür Merkezi’nde düzenlenen “İlim Yayma Ödülleri” töreninde yaptığı konuşmada, ödül töreninde yer almaktan memnuniyet duyduğunu, ilim erbabını canıgönülden tebrik ettiğini kaydetti.
TÜHA / TÜRKUAZ İnternational News Agency
TÜHA Haber’in ‘TRT Haber, AA’ kaynaklı haberine göre, Bu yıl, önceki yıllardaki başlıklara ilave olarak Prof. Dr. Aziz Sancar’a İlim Yayma Vakfı 50. yılına özel bir mükafat takdim ettiklerini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, ülkeye hizmetleri ve özellikle gençlerin ufuklarının açılmasına yaptığı katkılar için Sancar’a şükranlarını gönderdiklerini söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İlim Yayma Cemiyetinin ve daha sonra kurulan vakfın serencamının, ülkenin çok partili siyasi hayata geçmesiyle filizlenen demokrasi, özgürlük ve kalkınma ikliminde başladığını vurguladı.
Erdoğan, bu dönemi merhum Sabahattin Zaim’in şu şekilde anlattığını aktardı:
“1951 Türkiye’sinin manzarası şuydu. Bütün müminler, inançlılar, bir tek cümleyle cahil ve fakirdiler. Ne ilim adamımız vardı, ne iktisadi gücümüz ne şirketimiz ne radyomuz ne özel okulumuz ne bilim adamımız ne tüccarımız ne derneğimiz ne vakfımız vardı. Tamamen teşkilatsız bir toplumduk. Bütün gayrimüslimlerin vakıfları, teşkilatları vardı. Niçin? Çünkü Osmanlı Devleti’nde millet sırtını devlete dayamıştı. İçtimai meseleler bilaistisna devlet tarafından organize edilirdi. Devlet arkasından çekilince millet adeta çırılçıplak ortada kaldı. 1950 sonrasında kurumlaşmak, cemiyetleşmek başladı. İlk cemiyetimiz de İlim Yayma Cemiyeti’ydi.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, tek parti faşizmi döneminde yasakların ve baskıların altında ezilen milletin, Demokrat Parti iktidarıyla adeta yeniden kendini bulduğunu kaydetti.
Milletin, demokrasinin kendisine sağladığı özgürlük iklimine samimiyetle sahip çıktığını, bugüne kadar da aynı hissiyatta safını koruduğunu dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu ilk dönemdeki demokrasi ve kalkınma atılımlarının en önemli sonuçlarının görüldüğü alanlardan birinin de eğitim olduğunu anlattı.
“Cemiyetin kuruluşunun 72’nci yıl dönümünü geride bıraktık”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, milletin kendi inanç, tarih ve medeniyet şuurunun mührünü vurduğu kurumları vasıtasıyla evlatlarına sahip çıktığını, İlim Yayma Cemiyetinin de bu uyanışın meyvelerinden biri olduğunu, kendisinin de bir İlim Yayma meyvesi olduğunu ifade etti.
Darbe dönemlerinin ardından Cemiyetin çalışmalarının bir süre engellendiğini kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Şartlar düzeldiğinde faaliyetler yeniden hızlanmıştır. Ülkemizin ihtiyaç duyduğu nitelikli insan gücünü hem maddi hem manevi alanda yetiştirmek üzere kurulan Cemiyetimizin kuruluşunun 72’nci, Vakfımızın kuruluşunun 50’nci yıl dönümünü geride bıraktık. Bugün Cemiyetimiz ve Vakfımız öğrenci yurtları, bursları, eğitim merkezleri, şubeleri, örgün ve yaygın eğitim kurumları, üniversitesi ve diğer faaliyetleriyle iftihar verici bir müessese konumundadır.” diye konuştu.
Erdoğan, Cemiyetin, ülkenin en önemli manevi beslenme kaynaklarından imam hatip okullarının kuruluşu ve yaşatılmasında çok hayati katkıları olduğunu söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Kuruluşundan bugüne müessesede emeği geçen herkesten Allah razı olsun. Ebediyete irtihal etmiş olan büyüklerimizi de Rabb’im cennetiyle taltif etsin.” dedi.
Prof. Dr. Sabahattin Zaim’in, bilim insanlarının kendilerini en iyi şekilde nasıl yetiştirmeleri gerektiği hususuna epeyce kafa yormuş bir münevver olduğunu ifade eden Erdoğan, “Hocamıza göre ilim adamı; öncelikle belli bir alanda kendini en iyi şekilde yetiştirmek mecburiyetindedir. Ancak bir sahada derinleşmek tek başına yeterli değildir. Yine hocamızın ifadesiyle ‘Sağ ayağınızı asıl uzmanlık alanınıza koyacak, sol ayağınızla da geniş bir daire üzerinde diğer alanlarda dolaşacaksınız. Böylece uzmanlık sahanızla birlikte ufkunuzu da genişletmiş olacaksınız.'” diye konuştu.
Bir alanda sağlam yetişmenin, diğer alanlardaki bilgileri kolayca kavramayı ve kendisini sürekli geliştirmeyi kolaylaştırdığının bir gerçek olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Nitekim büyüklerimiz, bilhassa teknik sahadan gelen öğrenci ve akademisyenler, içtimai sahadaki eksiklerini kapatmak için Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) bünyesinde bir Sosyal Bilgiler Enstitüsü kurmuşlardır.” ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Sabahattin Zaim’in, “Kendi dili yanında ikinci, üçüncü hatta dördüncü bir dili en iyi şekilde öğrenmeden iyi bir akademisyen olunamayacağını” söylediğini aktararak şöyle devam etti:
“Hocamız bu konuda da Doğu-Batı dengesini korumanın önemine işaret ediyor. Hepsinden önemlisi hocamız, asıl ilim payesinin, ilim rütbeleri bittikten sonra başlayacağını belirtiyordu. Buna göre doktora yapmak, doçent olmak, profesör unvanı almak için verilen telaş geride kaldıktan sonra yapılan ilmi çalışmalar asıl gayeye matuf olabilecektir. Sahasında otorite olmayan, güzel eserler yazmayan ve güzel halefler yetiştirmeyen ilim adamı, ömrü boşa gideceği için bu dünyada, vefatından sonra eserleri okunarak ve izi takip edilerek amel defteri açık kalamayacağı için de öteki dünyada zarardadır.”
“Bilimi değerli kılan, sürekli düzeltile düzeltile kendini geliştirmesidir”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bilhassa gençlik döneminde hata yapmaktan, tenkide uğramaktan korkarak eser vermeyen, kitap yazmayan, konferanslarda birikimini ortaya koymayan ilim adamının, daha sonra bunları hiç yapamayacağını belirterek “Sabahattin Zaim Hocamıza göre, zaten izafi, gelip geçici bir uğraş olan bilimi değerli kılan, sürekli düzeltile düzeltile kendini geliştirmesidir. Kendi alanındaki en önemli 80 kitabın her birinin diğerini nakzettiğini belirten hocamız, asıl olanın Yaratıcı ile irtibatı kesmeden bunlardan istifade etmek olduğunu söylüyor.” diye konuştu.
Erdoğan, “Kainatta söylenmemiş söz olmadığı, bu gerçeği bilen bir ilim adamı telif eser vermekten ve kendisini takip edecek öğrenciler yetiştirmekten asla geri duramaz.” dedi.
Türkiye’nin bu bakımdan maalesef epeyce kurak bir süreçten geçtiğini dile getiren Erdoğan, binlerce, on binlerce hoca olmasına rağmen kendi alanında yeni çığırlar açma potansiyeline sahip telif eser sayısının bir hayli düşük olduğunu söyledi.
Tercüme eserlerin, dünyanın birikimini Türkiye’ye taşıması bakımından önemli olduğunu, ancak bunlar telif eserlerle taçlandırılmadıkça hedeflere varmanın mümkün olmayacağını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Çok daha vahimi, bu sürecin bizi kendi kavramlarımızdan, kendi mefhumlarımızdan uzaklaştırmasıdır.” dedi.
Prof. Dr. Ayhan Songar’ın, “İnsanlar mefhumlarla düşünür. Mefhumlar kelimelerle ifade edilir. Kelimeler değiştiği zaman mefhumlar da değişir. Mefhumlar bozulduğu zaman düşünce kaybolur ve fikir üretilemez.” dediğini aktaran Erdoğan, “Biz kendi kavramlarımızı kaybettiğimiz ve yenilerini üretemediğimiz için fikir kuraklığı yaşıyoruz.” değerlendirmesinde bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ne zaman ki ilim insanlarımız yaptıkları çalışmalar, verdikleri eserler ve yetiştirdikleri talebelerle dünya çapında söz sahibi olurlarsa işte o zaman kendi kavramlarımızla konuşma ve düşünme imkanı buluruz. Esasen tüm bunlar hepimizin bildiği, hepimizin dertlendiği, hepimizin çözüm arayışı içinde olduğu meselelerdir.” dedi.
“Bir şeyle dertlenmek, onun davasını gütmenin ilk şartıdır.” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin ve öncülüğünü yaptığı Türk ve İslam dünyasının böyle bir davasının var olduğunu vurgulayarak “Bu davayı her fırsatta gündeme getirmek, yaşatmak, hatırlatmak hepimizin vazifesidir. Elbette bir gün davasını güttüğümüz medeniyetin ışığını en yükseğe çıkartacak ilim insanlarımızla gurur duyacağımız günler biiznillah gelecektir.” diye konuştu.
Erdoğan, bugünkü ödül törenini de bu arayışın bir nişanesi, bu sürecin bir adımı olarak kabul ettiğini belirterek “Bir milletin varlığını sürdürebilmesi ve geleceğine güvenle bakabilmesi, yetiştirdiği nesillerin donanımına bağlıdır.” değerlendirmesinde bulundu.
“İnternet insanları dijital bir dünyaya hapsetti”
Batı ülkeleri başta olmak üzere, dünyanın pek çok yerinde toplumların geleceklerinden duydukları endişenin en önemli sebebinin, yeni nesillerin adeta avuçlarından kayıp gittiğini görmeleri olduğunun altını çizen Erdoğan, “Biz de kendi evlatlarımızı, teknolojiyle birlikte hızla bünyemizi saran yeni iletişim mecralarının sinsi, yıkıcı ve olumsuz etkilerine karşı korumak zorundayız. Son dönemde, yabancı sosyal medya platformlarının kullanımının yaygınlaşmasıyla ahlaki açıdan ciddi bir erozyon hatta yozlaşma yaşandığını görüyoruz. Bu platformalar vasıtasıyla milli bünyemizi tahrif ve tahrip eden sapkın akımların toplumumuza sirayet etmeye başladığına şahit oluyoruz.” ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bunlarla mücadele konusunda en büyük görevin, İlim Yayma Cemiyeti ve Vakfı gibi dava sahibi, dert sahibi, medeniyet şuuru sahibi müesseselere düştüğünü vurguladı.
Bunun için önce Sabahattin Zaim Hoca’dan ilhamla, bugüne nasıl gelindiğine bakmak gerektiğini dile getiren Erdoğan, “Bilindiği gibi geçtiğimiz asırda üç önemli gelişme insanların hayatlarında köklü değişikliklere yol açtı. Bunlardan biri otomobildir; insanları sokağa çıkarttı. İkincisi televizyondur; insanları tekrar eve kapattı. Üçüncüsü internettir; insanları dijital bir dünyaya hapsetti.” değerlendirmesinde bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, binlerce yıldan beri insan yetiştirme ve üretimin, toplumları ayakta tutan iki önemli unsur olduğunu, insanın ailede yetiştiğini, üretimin ise iktisadi işletmede yapıldığını söyledi.
Ailede güzel insan yetiştirilirse işletmede de helal rızık üretimi olacağını kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Helal rızık da insanları refaha kavuşturur. Saadeti ailesinde, refahı da işletmesinde aramayan toplumlar, bozulmaya ve nihayetinde yıkılıp gitmeye mahkumdur. Dünyada ve ülkemizde aile kurumuna yönelik saldırılara işte bu gözle de bakmalıyız. Hayırlı insan yerine nefsinin ve hırsının kölesi bireyler yetiştiren bir yapıdan helal rızık ve onun getirdiği refah çıkmaz.” ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, eskiden çocuklara, “Bir kişi sabah nasıl kalkacak? Yemeğe nasıl oturacak? Nasıl giyinecek? Sokağa nasıl çıkacak? Büyüklerine ve küçüklerine nasıl davranacak? İş ve ev hayatında nasıl hareket edecek velhasıl nasıl yaşayacak?” gibi hayatın içinde nasıl davranmalarını anlatan kuralların öğretildiğini aktardı.
Çocukların zihnine ve gönlüne bu kuralların nakşedildiğini kaydeden Erdoğan, “Bu terbiye eğitimini veren sosyal ve kurumsal yapı Birinci Dünya Savaşı ile birlikte yıkıldığı için uzunca bir süre tabir yerindeyse pusulasız kaldık. Sadece biz değil, sömürgeci emperyalistlerin haricindeki dünyanın tamamı benzer bir savrulmaya maruz bırakıldı. Her ne kadar İkinci Dünya Savaşı sonrasında İslam dünyasında pek çok bağımsız devlet ortaya çıktıysa da bunların kağıt üzerinde kaldığını, gerçekte durumun hiç de öyle olmadığını biliyoruz. Cetvelle sınırlarını çizdikleri çok nüfusa ve az toprağa ya da tam tersi büyük toprağa ve az nüfusa sahip devletleri yörüngelerinde tutanlar, bunun için terörden darbeye kadar her türlü yolu denemişlerdir.” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, çocuk yetiştirme konusunda ailelere ve sivil toplum kuruluşlarına uyarılarda bulunarak, konuşmasını şu sözlerle tamamladı:
“Yakaladığımız bu ivmeyi sürdürebilmemiz için çocuklarımızı medeniyetimize, tarihimize ve kültürümüze uygun şekilde yetiştirme meselesini önceliklerimizin en başına koymak mecburiyetindeyiz. Aksi takdirde sonumuz, nesillerinin kesilme tehdidi karşısında çaresiz kalan Batılı ülkeler gibi olur. Bunun yolu da eğitim vasıtasıyla çocuklarımızın maddi ve manevi beslenme kaynaklarını millileştirmekten geçiyor. Devletin görevi bu sürecin önünü açmak, kolaylaştırıcı ve teşvik edici rol oynamaktır. Asıl işi yapacak olan bilim insanlarımızdır, sivil toplum kuruluşlarımızdır, bizatihi ailenin ta kendisidir. İlim Yayma Cemiyetimizden ve aynı kulvarda faaliyet yürüten gönüllü teşekküllerimizden artık çok daha güçlü bir şekilde sahaya girmelerini bekliyoruz. Unutmayınız, sizin bıraktığınız her boşluğu doldurmak için emperyalist beslemesi nice marjinal yapılar hazır bekliyor. Dünya siyonistleri hazır bekliyor. Onlara bu fırsatı veremeyiz. Hep birlikte daha çok çalışarak evlatlarımıza, milletimize, kardeşlerimize, dostlarımıza, ümmete olan sorumluluklarımızı yerine getirmeye mecburuz.”
Ödüller sahiplerini buldu
Törende, “Büyük Ödül“, “Sosyal Bilimler“, “Mühendislik, Doğa ve Sağlık Bilimleri” olmak üzere 3 farklı kategoride ödüller sahiplerini buldu.
“Büyük Ödül”ü kazanan Prof. Dr. İbrahim Akduman ödülünü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın elinden aldı. Akduman’ın teşekkür konuşması sırasında duygulandığı gözlendi.
Programda, İlim Yayma Vakfının 50. yılı nedeniyle bu yıl ilk kez “İlim Yayma Vakfı 50. Yıl Özel Ödülü” de verildi. Bu ödülü, Nobel Ödüllü bilim insanı Aziz Sancar adına TÜBİTAK Başkanı Hasan Mandal, İlim Yayma Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Bilal Erdoğan’ın elinden aldı.
“Sosyal Bilimler Ödülü”nü Prof. Dr. Zekeriya Kurşun’a Milli Eğitim Bakan Yusuf Tekin, “Mühendislik, Doğa ve Sağlık Bilimleri Ödülü”nü de Prof. Dr. İlhami Gülçin’e TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş takdim etti.
Bilal Erdoğan, konuşmasının ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hediye takdiminde bulundu.
[Fotoğraf: AA]
Tören, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile protokol üyelerinin aile fotoğrafı çektirmesinin ardından sona erdi.