Deprem Suçları ve Önlemler
Güvenlik çalışmalarına ilgi duyanlar güvenlik algısında ve durumlarında sürekli dönüşüm yaşandığını bilir. Önceleri devletlerin referans alındığı güvenlik algısında artık birey, aile, toplum, hatta sonraki nesilleri de kapsayan bir “derinleşme” söz konusu. Güvenliğin kapsamı bağlamında toprak ve egemenlik haklarına yönelik askeri tehditlerin ötesine geçmiş durumdayız. Nitekim salgın hastalıklar, su baskınları, orman…
Dr. Öğr. Üyesi Murat Aslan, Hasan Kalyoncu Üniversitesi
Güvenlik çalışmalarına ilgi duyanlar güvenlik algısında ve durumlarında sürekli dönüşüm yaşandığını bilir. Önceleri devletlerin referans alındığı güvenlik algısında artık birey, aile, toplum, hatta sonraki nesilleri de kapsayan bir “derinleşme” söz konusu. Güvenliğin kapsamı bağlamında toprak ve egemenlik haklarına yönelik askeri tehditlerin ötesine geçmiş durumdayız. Nitekim salgın hastalıklar, su baskınları, orman yangınları ve depremler sonrasında ortaya çıkan deprem suçları da güvenlik sorunları arasında değerlendirilebilir.
Depremde güvenlik sorunları
Depremde güvenlik sorunlarını 3 başlık altında incelemek mümkün. Bunlardan birincisi milli savunma başta olmak üzere devletin insan ve malzeme kaybı nedeniyle asli fonksiyonlarını ifa etmede kapasite daralması yaşamasıdır. İkincisi, arama-kurtarma faaliyetlerinde zamana karşı yarış verilirken iletim ve iletişim hatlarında yaşanabilecek kopukluklardır. Bu durumlar depremzedelerin gıda, barınma ve sağlık alanlarına erişiminde aksaklıklara neden olabilir. Üçüncü sorun ise suç örgütlerinin ve art niyetli kişi veya grupların deprem mağduriyetlerini istismar etmeleridir.
Bahsi geçen üç güvenlik durumu göz önünde bulundurularak, Kahramanmaraş depremlerine özel koşulların incelenmesi gerekir. Sırasıyla 7,7 ve 7,6 şiddetinde iki depremin meydana geldiği 6 Şubat günü hem şiddet hem de büyüklük bağlamında son yüzyılın en büyük beşinci depremine maruz kaldık. Karadeniz’den Orta Anadolu’ya geniş alanda hissedilen deprem sonrasında devlet kapasitesinde daralma söz konusu değil. Savunma, sağlık, adli, kolluk ve mülki idare gibi alanlarda kriz yönetimi devam ettirilirken tecrübeli personelin deprem bölgesine görevlendirilmesi ve mevcut imkanların seferber edilmesi alanda karşılaşılan tüm zorluklara rağmen sağlanmış durumda. Depremin ikinci güvenlik durumu olan hayat kurtarma ve depremzedelerin ihtiyaçlarının karşılanması sorununa yönelik, depremin ilk anlarında alarm düzeyi dördüncü seviyede ilan edildi ve uluslararası yardım çağrısında bulunuldu. Deprem bölgesinin genişliği nedeniyle devlet kurumlarının ve sivil toplum örgütlerinin uygun teçhizatla hayat kurtarma gayretleri, diğer devletlerin yardımlarıyla takviye edilmeye çalışıldı. Alanın genişliği ve yıkımın büyüklüğü nedeniyle maden ve belediye işçilerinin de sevk edildiği bölgede yerli-yabancı, resmi ve gönüllü birçok kurum ve kuruluş arama-kurtarma faaliyetlerinde yer aldı.
Üçüncü güvenlik sorunu olan deprem mağduriyetlerinin istismarı konusu üzerinde ayrıca durmak gerekiyor. İletişim teknolojilerinin yaygınlaşması ve sosyal medyanın kullanımı bir yandan deprem bölgesinde etkileşimi artırırken diğer taraftan bilgi kirliliğine neden oldu.
Deprem suçları
Genel olarak, depremden etkilenenlerin mağduriyeti, dolandırıcılığı meslek edinenlere bir fırsat sunar. Nakdi veya ayni bağış yaparak dayanışma duygusunu canlı tutmak isteyen vatandaşlar suç örgütlerinin tuzağına düşebiliyor. Bu kapsamda sahte banka sayfası ve hesap bilgisi paylaşan organize suç çeteleri deprem sonrasında depremzedelere yardım elini uzatmak isteyenleri dolandırabiliyor. Nitekim bu depremde de organize çeteler iş başındaydı.
Diğer bir sorun, gönderilen yardımlara el koyulması şeklinde ortaya çıktı. Karaborsa ortamı yaratmak isteyenler, deprem kargaşasından ve yardımı ulaştıranların bölgeyi tanımamasından faydalanmaya çalışabiliyor. Ayrıca devletin yetkilendirdiği kurumlar tarafından açılan dağıtım noktalarına itibar etmeyip yağmaya girişen, yol kesen veya gönüllüleri tehdit ederek yardım malzemelerine el koymaya teşebbüs edenler olabiliyor. Vatandaşların hava koşulları ve mekan sorunu nedeniyle terk etmek zorunda kaldığı iş yerleri ve evleri ise hırsızlık ve yağma vakalarına konu olabiliyor. Güvenlik güçlerinin hızlı müdahalesiyle bu vakaların önüne geçilmeye çalışıldı.
Depremden hemen sonra organ ticareti yapan çeteler karmaşayı istismar etmek ister. Dünyanın farklı bölgelerinde meydana gelen depremlerde sık görülen bu suça Türkiye’de pek rastlanmadı. Bunun nedeni Türk aile yapısının ve komşuluk ilişkilerinin güçlü olmasıdır. Milli duyguların en yüksek düzeyde olduğu deprem bölgesinde insanımızın kenetlenmiş olması bu tip mafyaları uzak tutabiliyor. Organ mafyalarının hedefi genellikle depremlerin en masumu ve mağduru olan çocuklardır. Bu nedenle 6 Şubat depreminde kimsesiz bebek ve çocuklara yönelik özel tedbirler alındı. Teyit edilmeden yakınlarına teslim edilmeyen çocuklar devlet koruması altında muhafaza ediliyor.
Yaygın karşılaşılan bir diğer güvenlik sorunu ise halkı kışkırtmaya çalışan grupların varlığıdır. Belli bir siyasi gündemi olan kişi veya gruplar halkı bir yandan devlete diğer yandan mülteciler gibi belirli gruplara karşı kışkırtmaya çalışabiliyor. Bu kişi ve gruplar asılsız haberleri kendi gündemlerine hizmet edecek şekilde yaymayı hedeflerken, maalesef insanımız da kaynağı belli olmayan haberlere itibar edebiliyor. Deprem süresince yapılan basın duyuruları dedikodu ve kışkırtmaların önlenmesi açısından önemlidir. Kamuoyuna açıklanan bilgilerin doğru ve şeffaf olması paniği önleyerek halkın bilinç düzeyini artırıyor.
Depreme müdahale eden unsurlara yanlış ihbarda bulunan ve yanıltıcı/yalan beyan veren kişileri de mutlaka hatırlamak gerekiyor. Depremin hayat kurtarma bağlamında en kritik saatlerinde sağlam ve boş binaya yönlendirilen kurtarma ekipleri zaten kapanmış olan yollarda git-gel yaparak zaman kaybetti.
Hangi ilave önlemler alınabilir?
Türkiye Cumhuriyeti kanunları deprem olsun veya olmasın belirtilen suçlara yönelik cezai yaptırımlar öngörüyor. Ancak alınacak idari önlemler ve toplumsal farkındalık depremlerde artan bu suçlara mukabeleyi kolaylaştırabilir.
Cumhurbaşkanı kararnamesiyle olağanüstü hal ilan edilmesi atılması gereken ilk adımlardan olmakla birlikte bu ilan derhal yapıldı. Böylece valilere ve kolluk kuvvetlerine asayişi sağlamak üzere gereken yetkiler verilmiş oldu. Ayrıca idari ve adli personelin takviye edilmesi sağlandı. Bazı il valilerinin geçici görevlendirmeyle deprem bölgesine görevlendirilmesi ve savcı takviyesi deprem suçlarıyla mücadelede tepki süresini kısalttı. Türk Silahlı Kuvvetleri ile takviye edilen kolluk kuvvetlerinin aldığı güvenlik tedbirleri de caydırıcı tedbirlerdendi. Nitekim cep telefonuyla yapılan şikayetlere süratle müdahale edildi.
Yağmacılık için önleyici kolluk görevleri şart. Vatandaş kendi tedbirini alırken depremden etkilenmemiş ancak boşaltılmış bölgelerin de sabit ve mobil ekiplerle kontrol edilmesi gerekiyor. Öte yandan yardım yağmacılığına yönelik elektronik takip ve ikaz sistemleri, AFAD uygulamasında olduğu gibi kullanılabilir. Sanal ortamda sahte hesaplara yönelik polis ve jandarmanın siber güvenlik ve istihbarat birimlerinin tedbir aldığı görülüyor. Otomasyon üzerinden yapılan işlemlerin istismarları önleyeceği dikkate alınarak, yardım ve bağışlar için e-devlet üzerinden daha güvenli bir köprü yaratmak da değerlendirilebilir. Dolandırıcılığa teşebbüs ve diğer güvenlik sorunlarında sadece deprem bölgelerinde değil yurt çapında alınacak tedbirler hem Kahramanmaraş depremi özelinde hem de ileride karşılaşılabilecek benzer afet durumlarının yönetilmesinde önemini koruyan hususlardandır.
***
Murat Aslan
1991 yılında Kara Harp Okulu’nun Yönetim Bölümünden mezun olmuş ve TSK bünyesinde muhtelif görevler almıştır. Aynı dönem içinde, ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde; 2006-2010 yılları arasında yüksek lisans, 2011-2017 yılları arasında doktora eğitimini tamamlamıştır. Eğitimi süresince yumuşak güç kavramının Çin pratiğini kültür çalışmaları ve Afrika kıtası politikaları üzerinden analiz etmiştir. Doktora çalışmalarında istihbarat ve propaganda kapsamında barış odaklı askerî girişimleri analiz etmiş, BM ve NATO’nun Bosna ve Afganistan’daki uygulamalarını yerinde analiz etmiştir.
TSK’dan kendi isteğiyle emekli olması sonrasında Başkent ve Hasan Kalyoncu Üniversitesi’nde siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler alanlarında muhtelif dersler vermeyi müteakip, Hasan Kalyoncu Üniversitesi’nde öğretim üyesi olmuştur. Ortadoğu özelinde çalışmalara ağırlık vermiş, Libya’da güvenlik sektörünün reform sürecine yönelik yöntemsel araştırma ve yayınlar yapmıştır.
Savunma ve güvenlik çalışmaları kapsamında güç kavramı, istihbarat ve propaganda kavram ve uygulamaları üzerinde yoğunlaşmış, bölgesel ilgi alanı Ortadoğu olmasına rağmen Afganistan, Balkanlar, ABD ve Çin’de yapmış olduğu saha çalışmaları nedeniyle farklı bölgelerin etkileşimi ve küresel politikada konumlanması üzerine yoğunlaşmıştır. Daha önce Başkent Üniversitesinde misafir öğretim üyesi, İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak dersler veren Aslan, halen Hasan Kalyoncu Üniversitesi öğretim üyeliği ile birlikte SETA Araştırmacısıdır.
Aslan, muhtelif akademik makaleleri yanında, Security Sector Reform for Libya: A Cruical Step Towards State Building, Yüzyılın Krizi: Afganistan, Intelligence and Propaganda: The Cases of Bosnia and Herzegovina and Afganistan isimli kitapların yazarıdır.