Doğal Çevre Güvenliği ve Toplumcu Belediyecilik
TÜHA / TÜRKUAZ İnternational News Agency
[Dr. Hasan Hüseyin Doğan]
Konuk Yazar, Su Politikaları Derneği II. Başkanı Dr. Hasan Hüseyin Doğan, kaleme aldığı “Doğal Çevre Güvenliği ve Toplumcu Belediyecilik” başlıklı makalesinde, hızla artan nüfusun, kentleşme ve sanayileşme ile çevre üzerinde büyük bir baskı oluştururken, toplumcu belediyeciliğin, bu baskıları hafifletmenin toplumsal faydayı sağlamak ve doğal çevreyi korumak adına önemli bir rol oynadığını dile getiriyor.
Su Politikaları Derneği II. Başkanı Dr. Hasan Hüseyin Doğan, kaleme aldığı “Doğal Çevre Güvenliği ve Toplumcu Belediyecilik” başlıklı makalesinin detay şöyle:
Hızla artan nüfus, kentleşme ve sanayileşme, çevre üzerinde büyük bir baskı oluştururken, toplumcu belediyecilik, bu baskıları hafifletmek toplumsal faydayı savunmak ve doğal çevreyi korumak adına önemli bir rol oynar. Bu kapsamda, doğal çevre güvenliği ve toplumcu belediyeciliğin birbiriyle nasıl ilişkilendiği ve bu konuların yerel yönetim politikalarında nasıl yer bulması gerektiği önemli bir husus olarak ortaya çıkmaktadır.
Doğal Çevre Güvenliği, Toplumcu Belediyecilik
Doğal çevre güvenliği, çevrenin insan müdahalesi sonucu zarar görmesini engellemeye yönelik önlemleri kapsar. Bu güvenliğin sağlanması, doğal kaynakların korunması, su ve hava kirliliğinin önlenmesi, biyolojik çeşitliliğin sürdürülmesi ve iklim değişikliğine karşı önlemler alınması gibi birçok unsuru içerir. Doğal çevre güvenliğinin sağlanması, sadece çevreyi değil, aynı zamanda insan sağlığını da korur ve gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmayı amaçlar.
Toplumcu belediyecilik, yerel yönetimlerin kamu çıkarları, insan hakları, toplumsal adalet, katılımcılık ve dayanışma ilkeleri doğrultusunda hizmet üretmesi ve politikalar geliştirmesidir. Bu anlayış, yerel yönetimlerin halkın ihtiyaçlarını gözeten, sosyal ve çevresel sürdürülebilirliği ön planda tutan bir yaklaşım benimsemesini gerektirir. Toplumcu belediyecilik, çevre politikaları açısından da önemli bir rol oynar; çünkü bu yaklaşım, çevre sorunlarını sosyal adalet perspektifinden ele alır ve çözümler üretirken toplumsal faydayı ve halkın katılımını teşvik eder.
Doğal Çevre Güvenliği ve Toplumcu Belediyeciliğin Kesişimi
Toplumcu belediyecilik ve doğal çevre güvenliği, sürdürülebilir kentleşme ve çevre dostu politikaların geliştirilmesinde birbirini tamamlayan iki unsurdur. Toplumcu belediyecilik anlayışı, çevre politikalarını belirlerken yerel halkın katılımını sağlamakta ve bu sayede çevre politikalarının toplumsal tabanını güçlendirmektedir. Ayrıca, toplumcu belediyecilik, çevre güvenliğine yönelik politikaların toplumun çıkarı ve sosyal eşitlik ilkesi doğrultusunda uygulanmasını teşvik eder. Bu yaklaşım, çevre kirliliği ve doğal kaynakların tükenmesi gibi sorunların çözümünde ve toplumun daha güvenli bir doğal çevrede yaşama hakkının savunulmasında etkili ve kalıcı çözümler sunar.
Sağlıklı Doğal çevrede yaşamak bir insan hakkı
BM, çevre ve insan hakları arasındaki bağlantıyı güçlendirmek için çeşitli uluslararası sözleşmeler, bildirgeler ve çalışma grupları oluşturmuştur. 2021 yılında BM İnsan Hakları Konseyi, sağlıklı bir çevrede yaşama hakkını resmen tanıyan bir kararı kabul etti. Birleşmiş Milletler (BM) tarafından sağlıklı bir doğal çevrede yaşamanın bir insan hakkı olarak tanınması, çevre koruma konusundaki küresel farkındalığın artmasına ve çevresel adaletin sağlanmasına yönelik önemli bir adımdır. Bu yaklaşım, çevre ile insan hakları arasındaki güçlü bağı vurgulayarak, insanların sağlıklı bir çevrede yaşama hakkının evrensel bir hak olduğunu belirtir.
BM’de Sağlıklı Bir Çevre Hakkının Tanınması
BM, sağlıklı bir çevrede yaşama hakkını, insan haklarının temel bir parçası olarak kabul etmektedir. Bu hakkın tanınması, bireylerin sadece yaşamlarını sürdürmek için gerekli olan asgari çevresel koşullara değil, aynı zamanda sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevreye sahip olma hakkına da vurgu yapmaktadır. Bu bağlamda, temiz hava, güvenli su, sağlıklı topraklar ve çeşitliliği korunan bir ekosistem gibi unsurlar, insanların sağlıklı bir yaşam sürdürebilmesi için zorunludur. BM’nin bu kararı, hükümetlerin ve yerel yönetimlerin çevresel bozulmaya karşı önlemler almasını, iklim değişikliği ile mücadele etmesini ve biyolojik çeşitliliği korumasını talep eder. Aynı zamanda, çevresel adaletin sağlanması, toplumların ve bireylerin çevresel haklarını savunabilmeleri ve bu haklardan yararlanabilmeleri için gerekli koşulların oluşturulmasını da içerir.
Uygulamadaki Zorluklar ve Toplumcu Belediyecilik
Her ne kadar sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı BM tarafından tanınmış olsa da, bu hakkın evrensel olarak hayata geçirilmesi çeşitli zorluklarla karşı karşıyadır. Çevresel bozulma, iklim değişikliği, kirlilik ve doğal kaynakların sürdürülemez kullanımı gibi sorunlar, dünya genelinde bu hakkın uygulanmasını engellemektedir. Ayrıca, ekonomik çıkarlar ve kalkınma hedefleri ile çevre koruma arasında bir denge kurulması gerekliliği, birçok hükümet ve yerel yönetimler için zorlayıcı olabilmektedir. Bu denge genellikle toplumsal çıkarlar aleyhine bozulmakta ve ekolojik denge ekonomik çıkarlara kurban edilmektedir.
BM’nin sağlıklı bir çevrede yaşama hakkının etkin bir şekilde uygulanabilmesi için, hükümetlerin, yerel yönetimlerin uluslararası kuruluşların ve sivil toplumun ortak çabaları gereklidir. Ancak bu sayede, gelecek nesillerin sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevrede yaşama hakkı güvence altına alınabilir.
Bu kapsamda toplumcu belediyecilik anlayışı bu hakkın güvence altına alınmasında öne çıkmaktadır. Çünkü karar alma mekanizmaları olarak yerel yönetimler, tüm dünyada sürdürülen ekolojik mücadelenin ilk basamağında yer almaktadır.
Doğal çevre güvenliği ve toplumcu belediyecilik, sürdürülebilir bir gelecek inşa etmede kilit rol oynayan iki önemli konudur. Bu iki kavramın bir arada ele alınması, yerel yönetimlerin hem çevreyi koruyan ve gelecek nesillerin sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevrede yaşama hakkını güvence altına alan hem de toplumsal adaleti gözeten politikalar geliştirmesini sağlar. Sonuç olarak, toplumcu belediyecilik anlayışı, doğal çevre güvenliğinin sağlanmasında etkili bir araç olarak yerel yönetimlerde benimsenmeli ve yaygınlaştırılmalıdır.
Bu doğrultuda toplumcu belediyeler; seragazı emisyon miktarlarının azaltımı, yenilenebililir enerji üretimi ve enerji verimliliğinin artırılması, su varlıklarının verimli kullanımı, hava kirliliğinin önlenmesi, alternatif ulaşım sistemleri, atık üretiminin azaltılması ve atık yönetimi, afet acil planlarının yapılması, biyoçeşitliliğin korunması ve çeşitliliğin artırılması gibi yeşil bakış açısı ile üretilen çözüm yollarını benimseyerek harekete geçmeli ve varsa halihazırdaki faaliyetlerini arttırmalıdır.