Doğu Türkistan’da Türklerin İslam’ı Kabulü
Doğu Türkistan’da İslam’ın Türkler arasında nasıl ve ne zaman yayıldığı tarihçiler arasında önemli bir tartışma konusundur. Ayrıca bu konu, modern Uygur ulusal kimliğinin de önemli bir parçasıdır.
Amerikan tarihçi James A. Millward’ın bu konudaki görüşlerini çeviriyorum (Eurasan Crossroads’tan).
TÜHA / TÜRKUAZ İnternational News Agency
Prof. Dr. Mehmet Akif Erdoğru
Samani şehzadesinin Karahanlılara sığınması ve Artuş’ta cami yapması
Batı Tarım Havzası, Karahanlılar aracılığıyla Maveraünnehir İslam Dünyası ile yakından bağlantılı hale geldi. Uygur devleti günümüz Uygurlarına etnik Uygur ismini verirken, Karahanlılar da dinlerinin (İslam) sorumluluğunu büyük ölçüde üstleniyorlardı. Kaşgar bölgesinden yarı efsanevi bir anlatım, Türklerin İslamlaşmasını aşağıdaki olaya bağlamaktadır: Maveraünnehir’de İrani ve İslami olan Samani devletinin hükümdarının bir erkek kardeşinin, Kaşgar’da Karahanlıların Buğra kolunun bir üyesi olan Oğulçak’a sığınmak istediği söyleniyor. Buğra Han, bu seçkin Samani mültecisini Kaşgar’ın hemen dışındaki önemli bir kervan istasyonu olan Artuş’a vali olarak atıyor. Yeni vali oraya bir cami yaptırıyor.
Satuk Buğra Han’ın Müslüman olması
Bir süre sonra Oğulçak’ın yeğeni olan Satuk, Artuş’ta kervanları denetlerken, Müslüman tüccarların müezzinin çağrısını (ezan) duyar duymaz, namaz kılmak için tüm işlerini bıraktıklarını fark ediyor. Bu manzaradan çok etkilenen Satuk, bizzat Kur’an okumaya başlıyor. Başka bir versiyona göre, Satuk, bir gün avlanırken konuşan bir tavşanla karşılaşıyor ve bu tavşan şeyhe dönüşüyor ve ona şunu okumaya ikna eder: Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammed de onun peygamberidir.’ Satuk, İslam’ı benimsedikten sonra, amcası Buğra Han ile savaştı ve onu mağlup etti. Sonra, belki de Samanoğulları’nın yardımıyla Balasagun’u aldı ve yaşlı Arslan hanı yerinden etti. Satuk Buğra Han, tebaası arasında İslam’ı teşvik etti. İslami kaynaklara göre, Sincan’da İslamlaşma büyük bir başarıya ulaştı.
960 yılında çok sayıdaki Türkün İslam’ı benimsemesi. Şeyhler, mutasavvıflar ve tacirler.
Satuk’un ölümünden beş yıl sonra, 960 yılında “200.000 Türk çadırının” İslam’ı kabulüyle büyük atılım gerçekleşti. Satuk Buğra Han, Artuş ve Kaşgar bölgesinde saygı duyulan bir figür olmaya devam ediyor. Orada onun mezarı, medresesi ve türbesi, Yakup Beg tarafından yeniden inşa edildi ve vakıflar bağışlandı ve şimdi yeniden inşa ediliyor. Bu geleneksel anlatıma rağmen, Karahanlıların İslam’ı benimsemesi daha yavaş bir şekilde gerçekleşmiş olması muhtemeldir. Müslüman âlim Kalimati, bu dönemde Karahanlı sarayında bir rol oynamış olabilir. Bozkırlardaki şeyhler ve mutasavvıflar ile Müslüman tüccarların her yere nüfuz etmesi de muhtemelen İslam’ı benimsemede önemliydi.
Türklerin İslam’ı kabul etmesi dünya çapında tarihi öneme sahip bir olaydı, çünkü Karahanlılar, Samani hanedanını yok etmeye (1000) ve Müslüman Maveraünnehir’in kontrolünü ele geçirmeye devam ettiler. Onlar, İslam dünyasındaki birkaç Türk hükümdar hanedanından ilki olacaklardı.
Uygur adı. Karluklar, Karahanlılar ve diğer boylar.
Modern Uygur milliyetçiliği açısından bakıldığında, Karahanlıların ve Uygur Koçu devletinin tarihleri, bir soruna işaret eder. Modern Uygur halkı, adını Uygur imparatorluğu ve Koçu devletinden (İslami kaynaklarda Uyguristan olarak bilinir) almıştır. İslam’ı benimseyenler, günümüzün tam anlamıyla Uygur şehri Kaşgar da dâhil olmak üzere, kuzey Sincan ve batı Tarım Havzası’nda bulunan Karahanlılardı. Pek çok Uygur ve Han sülalesine mensup bazı Çinli bilim adamları, Karahanlılar ve Satuk Buğra Han’ın kökenleri konusunda farklı bir görüşü benimsemişlerdir. Aslında Karluklar, Karahanlılar ve diğer boylar arasındaki ilişkiler, belirsizdir.
Oğuz boyu: Yağma
840 yılında Uygur Orhun devletinin yıkılmasından sonra batıya kaçan Dokuz Oğuz boylarından biri olan Yağma’nın, erken dönemde Kaşgar’ın hâkimiyetine girdiği biliniyor. Üstelik Yağma hükümdarları daha sonra Kaşgar Karahanlıları tarafından kullanılacak olan ‘Buğra Han’ unvanını kullandılar. Dokuz Oğuz boyları, Uygurlarla yakından ilişkilidir. Dolayısıyla hem Karahanlı devleti hem de Karahanlı hanedanı, idareci sülalelerin atalarının Uygurların Orhun hanlığına kadar çıkması nedeniyle “Uygur”dur.
Minzular ve Farklı boylar
Yağma ile Orhun Uygurları ve Karahanlılar arasındaki bağlantıları tartışan başka bilim adamları ise farklı bir görüştedir. Her iki durumda da, dokuzuncu ve onuncu yüzyıl Türk boylarının kimlikleriyle ilgili tartışmaların altında, bugün Çin’deki Uygur minzularının (Çin’deki etnik azınlıklar) kimliği ve Sincan bölgesindeki tarihi iddiaları konusundaki milliyetçi kaygı yatıyor. Ancak bu soruyla ilgili tartışma bana yanlış yönlendirilmiş gibi görünüyor. Hem Karahanlı Uygur hem de Karahanlı rejimleri, Toharlı, İranlı, muhtemelen Hintli ve Koçu’daki Çinli unsurlardan oluşan yerel nüfusu idare eden ve onlarla evlenen dış elitler tarafından kuruldu. Bu tür imparatorlukların sarayları, genetik mirasın yanı sıra, yönettikleri topraklara ve halklara siyasi, tarihi ve kültürel bir miras da bıraktılar. Fetihte bulunan boyların hangi isimle anıldığına veya tarihçilerin onlara ne isim verdiklerine bakılmaksızın, bunların hepsi, bu bölgenin daha sonraki sakinlerine miras kaldı ve tarihlerinin bir parçası haline geldi. Uygur tarihinin düzgün ve tek yönlü bir anlatısı oluşturulamaz ancak bu, anlatıların da doğru olmadığı anlamına gelmez.
Kaşgarlı Mahmud ve Yusuf Hac Hacib
Modern Uygurların atalarına ilişkin daha geniş anlayışa uygun olarak, Uygurların ulusal ve kültürel kahramanlarıyla ilgili anıtlar arasında, Karahanlı şahsiyetler, yüksek bir yer işgal eder. Bunlardan biri, Kaşgar’daki Halik medresesinde eğitim görmüş, Karahanlı hükümdar ailesinden, iyi seyahat etmiş, iyi eğitimli, Mahmud Kaşgari’dir. O, daha sonra Abbasi halifesinin Bağdat’taki sarayına taşındı ve burada 1070’lerde Arapça-Türkçe, çeşitli Türk lehçelerini ayrıntılı olarak anlatan ve karşılaştıran bir sözlük yazdı.
Anadolu ile Çin arasındaki bozkırlarda ve dağlarda dolaşan barbarların (Türkler) kaba dili olarak İslam dünyasının genel olarak küçümsediği dili (Türkçe)incelediği Divanı Lügatü’t-Türk’ü, Arap sözlükbilimine sofistike teknikler kazandırdı. Belki de hilafetin Selçuklu Türklerinin elinde olması, onu, böyle bir sözlük hazırlamaya itti. Her halükarda Kaşgarlı açık bir şekilde Türk olduğunu ifade etmektedir. O, Arapça ve Farsça konusundaki bilgisine rağmen, Farsça ile karışmadığı için, Uygur ve Karahanlı lehçelerini Türk lehçelerinin ‘en zarif’ ve ‘en saf’ı olarak tanımlar. Kaşgarî’nin eserinde aktardığı terimler, deyimler ve atasözleri, dilsel değerinin yanı sıra, zengin bir edebî eser deposu olup, Türklerin tarihi ve kültürel bilgiler sunmakta ve on birinci yüzyıldaki Türk yaşamına dair canlı bir fikir vermektedir.
Yusuf Has Hacib, Karahanlılardan olan başka bir Uygur edebi kahramanıdır. Aynı zamanda o da Halik medresesinin eski talebelerindendir. 1069 yılında Kaşgar’da tamamlanan Kutadgu Bilig, Türk hükümdarları için yazılmış, şehzadelere ayna, devlet yönetimi rehberidir. Kitap, eski İslam-İran geleneğinin fikirlerinden ve tasavvuf değerlerinden yararlanıyor ve bunları Türk şiirine yerleştiriyor. Alegorik olarak isimlendirilmiş dört karakter (bir hükümdar, bir vezir, bir bilge ve bir sofu) arasındaki bir dizi diyalogdan oluşur. Bunlar sırasıyla adalet, şans, bilgelik ve insanın dini ilkelerini temsil eder. Kitabın ikinci yarısını kaplayan münzevi konuşmalar, toplum ve devlet işlerine gitmek ya da dağlara çekilip kendini dini tefekküre adamakta, aktif olarak yer almanın daha iyi olup olmadığı konusu gibi o dönemde yaygın olan bir tartışmayı ateşliyor. Sincan’daki Sufiler, manevi ve dünyevi kaygıları uzlaştırmanın mümkün olduğunu gördüler, hem Allah’a hem de hükümdara hizmet ederek. Hem Mahmud Kaşgari hem de Yusuf Has Hacib, bugün Çin Sincan Halk Cumhuriyeti’nde ulusal kahramanlar olarak görülüyor ve kutlanıyor. Kaşgari’nin mezarı restore edildi ve Yusuf’un anısına modern bir türbe inşa edildi. Her iki türbenin bulunduğu bölge de turistik güzergâha dâhil edildi.