Heniyye Suikastı ve İsrail’in Ahtapot Doktrini’nin Dönüşümü
Hamas’ın Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye’nin İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’ın yemin törenine katılmak için bulunduğu Tahran’da suikasta uğrayarak hayatını kaybetmesi, siyasi olduğu kadar teknik boyutlarıyla üzerinde durulması gereken bir gelişmedir.
TÜHA / TÜRKUAZ İnternational News Agency
İstanbul Medeniyet Üniversitesi Öğr Üyesi ve İran Araştırmaları Merkezi’nden (İRAM) Araştırmacı Hurşit DİNGİL, kaleme aldığı “Heniyye Suikastı ve İsrail’in Ahtapot Doktrini’nin Dönüşümü” başlıklı yazısında, İran’ın başkentinin kuzeyinde bulunan Sadabat Sarayı’na oldukça yakın bir mevkide geceyi geçirmesi planlanan Heniyye’nin ağırlandığı konukevi, Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) Ensarü’l-Mehdi birimi tarafından korunduğunu hatırlattı.
Hurşit DİNGİL, olayı sabah 06.00 sularında duyuran İran cenahından yapılan müteakip açıklamalarda, törenin ardından konukevine geçen Heniyye’nin sabaha karşı 02.00 civarında dışardan ateşlenen bir füzeyle hedef alındığının ileri sürüldüğünü ve olayın üzerinden çok geçmeden çıkan İran kaynaklı bazı haberlerde, füzenin İran toprakları dışından gönderildiği dahi iddia edildiğini hatırlattı.
“Ne var ki daha sonra yapılan açıklamalarda saldırının İran içinden ve kısa menzilli bir füze kullanılarak gerçekleştirildiği belirtildi” diyen Araştırmacı DİNGİL, “Fakat İranlı yetkililer suikastın detaylarına ilişkin ikna edici bir izahat yapmadığı için yapılan açıklamalar, akıllardaki soru işaretini gidermediği gibi kuşkuları artırdı. Bu nedenle, gelinen noktada arkasında İsrail olan bu suikastın tam olarak kimlerin eliyle, nasıl ve ne tür bir silahla gerçekleştirildiği soruları hala yanıtlanmayı beklemektedir” dedi.
Suikast Öncesi Bağlam ve İsrail’in Ahtapot Doktrini Dönüşümü
Suikast, İbrahim Reisi’nin ölümü sonrası gerçekleştirilen seçimlerde cumhurbaşkanı seçilen Pezeşkiyan’ın resmi olarak göreve başladığı ilk saatlerde gerçekleştiğini belirten Hurşit DİNGİL, şunları söyledi:
“Daha da önemlisi suikast, 7 Ekim sonrasında İsrail saldırganlığından kaynaklı olarak bölgede gerilimin süratle tırmandığı bir süreçte meydana geldi. Söz konusu süreçte, Yemen’deki Husiler, Irak’taki İran destekli vekil güçler ve Lübnan’daki Hizbullah tarafından İsrail’e karşı, Tel Aviv’i oldukça endişelendirecek derecede koordineli bir asimetrik saldırı düzenlenmekteydi. Bu örgütler arasındaki koordinasyon, İsrail ve ABD’nin asimetrik türdeki bileşik güvenlik tehditlerini önlemesini zorlaştırmaktaydı.”
“Öte yandan İsrail’in, savaş suçu işlediği Gazze’de belirlediği askeri hedefleri gerçekleştirememiş ve askeri stratejisinin sınırlarına ulaşmıştı” diyen Araştırmacı DİNGİL, “Bu süreçte İsrail’in Lübnan’a olası bir askeri operasyon gerçekleştirme olasılığı gündeme gelirken yine söz konusu askeri limitler İsrail’in düzenli bir ordu ile Lübnan’a kapsamlı bir askeri operasyona girişememesine neden olmuştur. Nitekim, İsrail özellikle Gazze’deki askeri başarısızlığını telafi etmek üzere güvenlik strateji ve uygulamalarında mecburi bir değişime başvurmuştur” dedi.
Bu değişimin bilhassa İsrail’in İran’a karşı uyguladığı Ahtapot Doktrini olarak adlandırılan güvenlik stratejisinde somut olarak görüldüğüne dikkat çeken Hurşit DİNGİL, şöyle devam etti:
“Bölgedeki mevzubahis örgütlerle ilişkisinden dolayı İran’ı ahtapotun başı olarak tanımlayan İsrail’e göre Tahran’ın “vekil güçleri” olan bu yapılar ahtapotun kollarıdır. Bu yaklaşıma göre İsrail, tehlikeyi bertaraf etmek için ahtapotun başı olarak tanımlanan İran’ı doğrudan hedef almalıdır. İsrail, Tahran başta olmak üzere İran’ı (İranlı üst ve orta seviye askeri-teknik yetkililer/kritik altyapı, nükleer ve askeri tesisler) 2018’den bu yana doğrudan hedef alırken, Gazze savaşı sonrasında mecburi bir değişime giderek vekil güçlerin başlarının yani Ahtapotun kollarının başındaki üst düzey figürleri hedef almaya başlamıştır. İsrail bu kapsamda, Beyrut’ta kamikaze İHA ile Hamas’ın üst düzey siyasi liderleri arasında yer alan Salih Aruri’yi hedef almış ve bu suikast önemli bir dönüm noktası olmuştur. Benzer şekilde Heniyye suikastından hemen önce gerçekleştirilen ve Hizbullah’ın komuta kademesinde yer alan Fuad Şükür suikastı da bu dönüşümü somutlaştırmıştır. Ayrıca haziran ayından beri Hizbullah’ın üst düzey askeri figürlerinin hedef alınması da doktrinin değişime uğradığını göstermiştir. Nitekim İsrail, 2018’den bu yana Kasım Süleymani, Muhsin Fahrizade ve Albay Hasan Seyid Hüdayi suikastları gibi birbirini takip eden suikastlar gerçekleştirdiği gibi İran içinde kritik alt yapı tesislerine ve askeri tesislere yönelik sabotaj eylemleri düzenlemiştir.
Ancak 7 Ekim sonrasında özellikle İsrail’in Gazze saldırılarının başlamasının akabinde suikast ve sabotajların hedeflerinin değiştiği görülmüştür. Bu değişimin motivasyonları arasında İsrail’in Gazze’deki askeri başarısızlıkları ve Lübnan’a olası bir kara harekâtı başlatmayı zorlaştıran kısıtların yer aldığını söylemek mümkündür. İsrail bu değişimle Gazze’de kaybettiği psikolojik üstünlüğü yeniden kazanmaya çalışmaktadır. Lübnan’a kara harekâtı başlatmanın maliyetleri ve zorlayıcı sınırları dikkate alındığında, İsrail görece tecrübe kazandığı somut hedeflere dönük hava saldırılarına ve suikastlara yönelmiştir. Hudeyde Limanına düzenlenen hava saldırısı da bu kapsamda değerlendirilebilir. Bu saldırıyla İsrail, İran’a karşı uzun menzillerde saldırı düzenleyebileceğini göstermeyi amaçladığı gibi psikolojik üstünlüğü ele geçirmeyi de hedeflemiştir. Sonuç olarak, İsrail’in Heniyye suikastını da bu kapsamda değerlendirmek gerekmektedir. Nitekim suikast sonrası ve öncesi süreçte güvenlik strateji ve uygulamaları dahilinde incelenen örnekler de hedef, araç, yöntem ve eylemler itibariyle benzerlikler sunmaktadır.”
Suikastın Teknik Detayları
(İRAM) Araştırmacı Hurşit DİNGİL, Heniyye’in suikastının teknik detayları hakkında da bilgi vererek, Heniyye suikastı sonrası suikastın detaylarına ilişkin tutarsız ve çelişkili çeşitli iddiaların da dillendirildiğini belirterek, açık kaynaklara dayanarak yapılacak dikkatli bir analizin bu çelişkili ve tutarsızlıkların neden olduğu belirsizliği ortadan kaldırabileceğini ve burada cevaplanması gereken soruların suikastın nasıl bir silahla, hangi yöntemle, kimler tarafından ve hangi iradenin onayına dayalı olarak gerçekleştirildiği olduğuna açıkladı..
Görsel 1. Heniyye Suikastı Açık Kaynak Bulguları
(Not: Görseldeki veriler açık kaynak bazlı temsili değerlerdir.)
Tablo 1. Suikasta İlişkin İddialar ve Analizleri
İstanbul Medeniyet Üniversitesi Öğr Üyesi ve İran Araştırmaları Merkezi’nden (İRAM) Araştırmacı Hurşit DİNGİL, yazının sonuç kısmını şu sözlerle noktaladı:
“Sonuç olarak suikastın açık kaynak bulguları etrafındaki hedef ve yöntem detayları dikkate alındığında, bu tarz bir eylem için patlayıcı tesirinin hedefe uygun olması, hassas vuruş yeteneği, kinetik vuruş yeteneği, anlık hedef takibi, çoklu teyitleme sirkülasyon ve iletişim gibi başlıca isterlerin karşılanmasından bahsedilebilir. Bu faktörler düşünüldüğünde güdümlü ve taktik maksatlı, kısa menzilli gelişmiş sistemlerin suikast hedefi ve çevresi itibariyle uyumlu olduğunu söylemek mümkündür. Diğer taraftan İranlı yetkililerin saldırının havadan gerçekleştiğinde ısrar etmesi, karada tüm güvenlik protokollerinin uygulandığı ve gerekli önlemlerin alındığı algısını oluşturma amacı taşımaktadır. Nitekim İran tarafından yapılan tüm açıklamaların hava temelli bir saldırı üzerinde durulduğu görülmektedir. Öte yandan suikastın failleri, suikastın hangi silahla ve tam olarak nasıl gerçekleştirildiğini, operasyon güvenliği prensibinden ötürü gizli tutmaktadır. Diğer yandan İsrail’in İran’ın ne tür güvenlik zafiyetlerinden yararlandığının ortaya çıkmasını istemeyen Tahran, suikastın detaylarını açıklamamaktadır. Bu durum beraberinde ilgili aktörlere psikolojik harp için de elverişli koşullar sunmakta ve suikastın hangi silahla ve nasıl gerçekleştirildiği sorusunun net bir cevap bulamamasına neden olmaktadır.”
Gazeteci* Ataner YÜCE, TRT
***
Yazar hakkında
(İRAM) Araştırmacı Hurşit DİNGİL
2017 yılında Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler programından bölüm ve fakülte birincisi olarak mezun oldu. Lisans ve lisansüstü dönemlerde Dışişleri Bakanlığı, Hazine ve Maliye Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA), Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, Rekabet Kurumu, TRT gibi çeşitli kamu kuruluşlarında stajlar yaptı. 2019 yılında İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler tezli yüksek lisans programından “Putin Dönemi Ulusal Güvenlik Stratejileri ve Suriye Müdahalesi” başlıklı teziyle mezun oldu. Halihazırda İstanbul Medeniyet Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Anabilim dalında doktora tez çalışmalarını sürdürmektedir. Ulusal güvenlik stratejileri ve doktrinleri, büyük güç rekabeti, asimetrik ve hibrit tehditler, yükselen tehditler, başlıca çalışma konuları arasında yer almaktadır. İyi derecede İngilizce, orta seviyelerde Farsça, Rusça, Arapça dillerini bilmektedir.