I. Dünya Savaşı ve Millî Mücadele Döneminde Esir Mektuplarının Sansürü İle İlgili Teşkilatlanma
Bismillâhirrahmanirrahîm;
Hitit Üniversitesi Tarih Bölümünde öğretim üyesi ve Stratejik Araştırmalar ve Analiz Merkezi (STRASAM) konuk yazar Prof. Dr. Mehmet ÇANLI, “Osmanlı Devleti’nde sansür; Tanzimattan I. Dünya Savaşına kadar sansür, sivil toplumda basın yayın alanında uygulanmıştır. I. Dünya Savaşının başlamasıyla birlikte askeri alanda da sansür uygulamalarının gündeme geldiği görülmektedir” dedi.
TÜHA / TÜRKUAZ İnternational News Agency
Yönetimler, insan topluluklarının bir arada yaşamaya başlamasıyla birlikte bireylerin ve toplulukların haberleşmesini denetleyip kontrol altında tutma ihtiyacını hissetmiştir. Bu uygulama, zamanla her alanda yaygınlaştırılmıştır. Türkçede genel kullanım olarak yasaklama anlamına gelen sansür, her türlü yazılı ve görsel yayın, sinema, tiyatro gösterimlerinin hükümetçe önceden denetlenip kontrol edilmesi anlamına gelmektedir. Bu anlayış, özellikle on dokuzuncu yüzyılda basın yayın faaliyetlerinin artmaya başlamasıyla birlikte kendini iyice hissettirmeye başlamıştır. Bu durum sivil alanda olduğu gibi askeri alanda da geçerli olmuştur.
Osmanlı Devleti’nde sansür, yaygın olarak Tanzimatla başlayan batılılaşma hareketleri ile ortaya çıkmıştır. Bunun ilk uygulamasını devletin resmi yayın organı olan Takvim-i vekayi’de görmekteyiz. Bu gazetede yönetim aleyhine ve genel ahlaka aykırı yazılar denetime takılmıştır. Denetim mekanizması kurumsallaşmaya 2 Şubat 1862 tarihinde Maarif Nezaretine bağlı olarak Matbuat Müdürlüğünün kurulmasıyla başlamıştır. Bu denetimler, I. Meşrutiyet döneminde bir süre hafifletilmiş ise de II. Abdulhamit döneminde en sert şekilde uygulanmaya devam edilmiştir. II. Meşrutiyet döneminde bir süre denetim mekanizması kaldırılmış ise de sonraki dönemlerde iktidara gelen her yönetim, kendi yönetim tarzına göre denetim mekanizması kurmuştur.
Osmanlı Devleti’nde genel olarak Tanzimattan I. Dünya Savaşına kadar sansür, sivil toplumda basın yayın alanında uygulanmıştır. I. Dünya Savaşının başlamasıyla birlikte askeri alanda da sansür uygulamalarının gündeme geldiği görülmektedir. I. Dünya Savaşı ve sonrasında orduda konu ile ilgili alınan tedbirler nelerdir? Uygulamada orduda sansür teşkilatının yapısı nedir? Bu yapı, Millî Mücadele döneminde nasıl uygulandı? Esir mektupları niçin sansür edilmesi gereklidir? gibi sorulara cevap aranacaktır.
I. Dünya Savaşında Sansür Uygulamaları ve Posta Teşkilatı
I. Dünya Savaşının başlamasından kısa bir süre sonra Osmanlı Devleti, 2 Ağustos 1914 tarihinde genel seferberlik ilan etti. Seferberlikle birlikte sansür kararı alındı. Bu karar, seferberlik hazırlıklarını gizlemek ve kamuoyunu psikolojik olarak savaşa hazırlamak amacıyla alınmıştır. Uygulamasına da 7 Ağustos 1914 tarihinden itibaren başlanmıştır. Sansür talimatnamesine göre birçok bölgede sansür merkezi kurulması kararlaştırılmıştır.
Bu uygulama basın-yayın alanının yanında haberleşme, ulaştırma ve eğlence alanında da uygulanmıştır. Sansür uygulamalarının başlamasıyla birlikte Posta ve Telgraf Nezaretine bağlı telgraf merkezleri askeriyeye devredilmiştir. Bununla birlikte Nezarete bağlı sivil postanelerin yanında fırka, kolordu, karargâh ve menzil merkezlerinde askeri personelin mektup, havale ve koli işlemleri için askeri posta merkezi kurulmuştur. Savaşın başlamasıyla birlikte Osmanlı Devleti, tek taraflı şekilde kapitülasyonları kaldırmasına bağlı olarak ülkedeki yabancı postaneleri 1 Ekim 1914 tarihinden itibaren kapatmıştır.
Postanelerde gönderilen her türlü mektup ve koliler sansüre tabi tutulmuştur. Sivil halkın yurt içi ve dışına göndereceği mektuplar, postanede açık olarak teslim edilerek sansür uygulandıktan sonra gönderilecekti. Yurt dışından gelecek olan mektuplarda sansüre tabi tutulduktan sonra sahiplerine teslim edilecekti. Şehir içi mektuplar ise kontrol edilmeden kapalı olarak gönderilip alınabilecekti. Sivil memurların gönderecekleri mektup ve havaleler bağlı bulundukları idari birimler tarafından kontrol edildikten sonra gönderilecekti. Askeri personelin mektupları ise bağlı bulundukları birliklerce bakıldıktan sonra postanelere teslim edilecekti. Bu uygulama ile sivil halkla birlikte resmi görevli sivil ve askeri personelin haberleşmesi de kontrol altına alınmaya çalışılmıştır. Esirlerle ilgili yapılacak haberleşme ise uluslararası sözleşmelere göre yapılmasına özen gösterilmiştir.
I. Dünya Savaşı döneminde esirlerle ilgili yapılmış olan daha önceki uluslararası sözleşmeler ve 1906 II. Cenevre Sözleşmesi geçerlidir. Bu sözleşmenin deniz savaşlarına uyarlanması da 1907 La Haye Sözleşmesi ile olmuştur. Bahsedilen sözleşmelerde, esirler hakkında bilgi edinme ve esirlerin haberleşmesinin sağlanması hakkında maddeler bulunmaktadır. Ayrıca az da olsa esir mektuplarının sansür edilmesi hakkında bilgiler mevcuttur.
Bu sözleşmeler çerçevesinde Osmanlı Devleti, iç hukuk çerçevesinde talimatnameler ve uluslararası itilafnameler imzalayarak esirlerle ilgili yapılacak işlemler konusunda hukuki düzenlemelere gitmiştir. Bu düzenlemelerden biri, 1915 yılında yayınladığı “Üsera Hakkında Talimatname” dir. Diğer bir düzenleme de 27 Kasım 1917 tarihinde İngiltere ile yapılan itilafnamedir. Bu itilafname, Fransızlar için de geçerli olmuştur. Millî Mücadele döneminin başlarında bu talimatname ve itilafnameler bir süre uygulanmış olup daha sonra yeni bir talimatname yayınlanmıştır.
Osmanlı Devleti, savaş süresince ilgili sözleşmeler, talimatname ve itilafname çerçevesinde esirlerin işlemleri ile ilgili teşkilatını kurmuştur. Esir mektuplarının sansürü, Harbiye Nezaretine bağlı kurulan Üsera Müfettişliğince yapılmıştır. Ayrıca kolordu komutanlıklarınca da sansür yapıldığı bilinmektedir. Esir sayısının artmasıyla birlikteyse 1917 yılında İngiltere ile yapılan itilafname gereği, zaman kaybının önlenmesi için mektupların sansürünün esir garnizonlarında yapılması şartı getirilmiştir.
1915 tarihli “Üsera Talimatnamesi”ne göre Esirlere gelen mektuplar, para havaleleri ve posta paketleri ve kendilerinin göndereceği mektuplar, her türlü posta ücreti ve diğer vergilerden muaf tutulacaktı. Aynı zamanda bunlar esir garnizon komutanlıklarınca sansüre tabi tutulacaktı. Gelen mektuplar, paketler, gazeteler vs. sansür edilmedikçe kendilerine verilmeyecekti. Şüpheli içeriğe sahip olanlarda sahiplerine teslim edilmeyecekti.
Gönderilecek olan malzemenin içinde para, kıymetli evrak veya diğer kıymetli eşya varsa kıymeti görevli memura bildirilecek ve taahhütlü gönderilecekti. Bu tür mektup ve koliler, yurt dışına gönderilecekse İstanbul, Bağdat ve Beyrut posta merkezlerinden birine kontrol ettirilecektir.
Sansür uygulamaları 1918 yılının sonlarına doğru hafifletilmiştir. Savaşın uzun sürmesi nedeniyle zaten zayıf durumda olan posta teşkilatının faaliyetleri masrafların artması, yeterli eleman bulunamaması ve ekonomik şartların günden güne daha da zorlaşması nedeniyle durma noktasına gelmiştir. Ancak esir mektuplarının ulaştırılmasına ve sansür edilmesine devam edilmiştir. Savaşın sonlarına doğru veya Mütareke döneminde posta teşkilatının yeterince çalışmamasından dolayı esir mektup ve gönderilerinin ulaştırılmasına Kızılay aracılık etmeye başlamıştır. (devam edecek-Esir Mektupları Niçin Sansürlenir?)
***
Yazar hakkında
Prof. Dr. Mehmet ÇANLI
Biyografi
1986’da Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun olmuştur. Sırasıyla Başbakanlığın Cumhuriyet Arşivi, Dokümantasyon ve Halkla İlişkiler Daire Başkanlıklarında çalıştı. 1990 yılında Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsünde yüksek lisansını tamamladı. Aynı Enstitüde Ocak 1994’de doktora çalışmasını bitirdi. Nisan 1994’de Muğla Üniversitesi Tarih Bölümü T.C. Anabilim Dalında Yrd. Doç. Dr. olarak atandı. Mart 2008’de TC. Tarihi Anabilim Dalından Doçentliğini aldı. 2013’te Hitit Üniversitesinde profesörlük kadrosuna atandı. Halen Hitit Üniversitesi Tarih Bölümünde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. Osmanlıca, Arapça ve İngilizce bilmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Tarihi ile ilgili kitap ve çeşitli dergilerde yayınlanmış makaleleri bulunmaktadır.