İmamoğlu’nun İstanbul Stratejisi: Eski Söylemin Tekrarı ve Polemik Arayışı
Her yerel seçim döneminde olduğu gibi 2024 seçimleri için de en çok konuşulan büyükşehirlerin başında İstanbul geliyor. Birçok partinin adayını açıklamasına rağmen İstanbul’da seçim yarışı esas olarak Murat Kurum ile Ekrem İmamoğlu arasında. Bu noktada Kurum, seçim kampanyasını büyük oranda sahada sürdürürken söylemlerinde ise proje ve vaatlere odaklanıyor. İmamoğlu’nun ise 2019 yerel seçimlerindeki…
TÜHA / TÜRKUAZ İnternational News Agency
SETA bağımsız, tarafsız düşünce ve yayın kuruluşu olan Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı Siyaset Araştırmacısı Fatma Zehra ÖZDEMİR, kaleme aldığı “İmamoğlu’nun İstanbul Stratejisi: Eski Söylemin Tekrarı ve Polemik Arayışı” başlıklı yazısında, her yerel seçim döneminde olduğu gibi 2024 seçimleri için de en çok konuşulan büyükşehirlerin başında İstanbul’un geldiğine dikkat çekiyor.
Siyaset Araştırmacısı Fatma Zehra ÖZDEMİR’in yazısının detayı şöyle:
Birçok partinin adayını açıklamasına rağmen İstanbul’da seçim yarışı esas olarak Murat Kurum ile Ekrem İmamoğlu arasında. Bu noktada Kurum, seçim kampanyasını büyük oranda sahada sürdürürken söylemlerinde ise proje ve vaatlere odaklanıyor. İmamoğlu’nun ise 2019 yerel seçimlerindeki strateji ve söylemini büyük oranda tekrar ettiği görülüyor. Özellikle 2019’da kullandığı “Ya Kanal Ya İstanbul” sloganı etrafında şekillendirdiği ve geniş bir seçmen kesiminde ortak bir tepki oluşturma amacı taşıyan stratejisini yeniden kullanıyor.
Bu doğrultuda İmamoğlu, hem Kurum’un hem de seçmenin gündeminde olmayan, seçim süreci öncesine kadar kendi gündeminden dahi düşmüş Kanal İstanbul’u yeniden tartışma konusu haline getirmeye çalışıyor. Ayrıca 2019’da kullandığı “rant ve israf” odaklı söylemleri de birebir devam ettiriyor. Tüm bunları yaparken de büyük oranda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı hedef aldığı ve Erdoğan’ı ikili bir polemiğe çekmeye çalıştığı görülüyor. Ancak İmamoğlu’nun yürüttüğü söylem ve stratejinin, en çok kendisine zarar verdiğini belirtmek gerek.
Eski Söylemin Tekrarı
İmamoğlu’nun, 2019 yerel seçimlerinde benimsediği strateji ve söylemi, mevcut seçim sürecinde büyük oranda tekrar ediyor. Bu bağlamda özellikle 2019 seçimlerinde “Ya Kanal Ya İstanbul” sloganı üzerinden yürüttüğü ve İstanbullu seçmende ortak bir “tepki” yakalamaya çalıştığı stratejiyi, neredeyse bire bir tekrarladığı söylenebilir. Ancak bu defa 2019 seçimlerine kıyasla önemli bir fark mevcut: Kanal İstanbul, Murat Kurum’un gündeminde değil.
Kurum, İstanbul ile ilgili olarak önceliklerini deprem ve kentsel dönüşüm ile ulaşım sorunu olarak duyurdu. Söz konusu mesele hakkında da defalarca açıklık getirdi. “İstanbul’un gündeminde olmayan hiçbir şey bizim de gündemimizde olmayacak”, “İstanbul’un sorunları neyse, sadece bu sorunlara odaklanacağız”, “İstanbul’un sorunlarına çözüm bulmayanların, İstanbul’un ulaşım çilesini, deprem riskini ortadan kaldırmayanların ajanslar üzerinden kurduğu senaryolara ortak olmayacağız” şeklinde açıklamalar yaptı. Konuya ilişkin tartışmalara dahil olmadı ve oluşturulabilecek tartışmaların da önüne geçti.
Ancak İmamoğlu cephesi, Kurum’un açıklamalarını tamamen görmezden gelerek Kanal İstanbul üzerinden spekülasyon üretmeye devam ediyor. Bu noktada dezenformasyona varan iddialar, partili yöneticiler ve bazı medya kuruluşları tarafından gündeme getiriliyor. Bilhassa İmamoğlu, yaptığı her konuşmada Kanal İstanbul’u gündeme getirerek adeta kendi kendine bir polemik yaratıp, bu polemiklere kendi yanıtlarını veriyor. Tek kişilik tartışmasında ise Kurum’un konuya ilişkin pozisyonunu görmezden geliyor ve kendini muhalif kamuoyuna, tıpkı 2019’da olduğu gibi, projeyi engelleyecek yegane isim olarak pazarlıyor.
Kanal İstanbul’a ek olarak İmamoğlu, yine 2019’daki söylemlerinin temeli olan “rant” ve “israf” iddialarını yeniden kullanıyor. İmamoğlu, 2024 seçimlerinde de yine “aynı düzenin” varlığından ve bu düzenin değişiminden söz ediyor. Bunun yanı sıra yine rant ve israf söylemi, Kurum’un en güçlü projelerini değersizleştirmek için kullanılıyor. İstanbul’un en büyük ihtiyaçlarından biri olan kentsel dönüşüm vaatleri dahi rant ve israf iddiaları üzerinden etkisizleştirilmeye çalışılıyor.
Elbette İmamoğlu’nun bugünkü seçim kampanyası ve söyleminde farklılaşan noktalar da mevcut. Örneğin İmamoğlu, 2019 seçimlerinde olabildiğince ön plana çıkarılmış ve CHP kimliğinden ayrıştırılmıştı. Başta Genel Başkan olmak üzere CHP’li hiçbir yönetici, İstanbul ve İmamoğlu hakkında herhangi bir şey söylemiyor ve İstanbul özelinde yalnızca İmamoğlu ön plana çıkarılıyordu. Hatta seçim afişlerinde CHP amblemi dahi tercih edilmiyordu.
Ancak mevcut süreçte bunu gerçekleştirmek pek mümkün değil. Zira CHP içinde liderlik ettiği “değişim hareketi” ve parti kurultayındaki ağırlığı, buna paralel olarak parti yönetimde fiili olarak sahip olduğu yetkilerle hareket ettiği iddiaları, İmamoğlu’nun CHP’den ayrıştırılmasına imkân tanımıyor. Özellikle İmamoğlu’nun diğer belediye başkan adaylarını belirleme sürecindeki etkisi, yine genel başkan gibi CHP’nin diğer büyükşehir veya il belediye başkan adaylarını tanıttığı ve onlar için oy istediği videolar CHP’den ayrıştırılması ve ön plana çıkarılmasının önündeki engellerden birkaçı. Bu sebeple parti içindeki tartışmalar, İmamoğlu açısından yıpratıcı bir etkiye sahip.
Ancak bu etkiyi azaltmak için partide tüm olumsuzlukların, sorun ve tartışmaların Özgür Özel’e yüklenmeye çalışıldığı; olumlu gelişmelerin ise İmamoğlu’na atfedildiği yeni bir strateji mevcut. Oysa yaşanan gelişmelerde en az Özel kadar İmamoğlu’nun da sorumluluğu var ve bu sorumluluk bilinçli bir strateji ile gizlenmeye çalışılıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı Polemiğe Çekme Çabası
Tüm bunların yanı sıra İmamoğlu’nun kampanyasında en çok dikkat çeken hususlardan biri, hemen her konuşmasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı hedef alması. Kurum’dan mümkün mertebe bahsetmeyip Erdoğan’ı hedef almasının en önemli sebeplerinden biri, esas rakibinin Kurum değil Erdoğan olduğu algısını oluşturmak. Böylece partiler nezdinde kurumsal olarak kazanamadığı ittifak desteğini, “Erdoğan karşıtlığı” üzerinden seçmen nezdinde kazanmaya çalışmakta. Diğer bir deyişle sık sık vurguladığı “taban ittifakı” ve/veya “İstanbul İttifakı”nı oluşturabilmek için seçmenleri Erdoğan karşıtlığı üzerinden konsolide etmeyi hedeflemekte.
İmamoğlu’nun, söz konusu motivasyonla Cumhurbaşkanı Erdoğan ile bir polemik içine girmeyi amaçladığı söylenebilir. Erdoğan’ı bu tür bir polemiğin içine çekebilmek için de çoğu zaman provokatif söylemlere başvuruyor. Erdoğan’ın ise kendisini muhatap almayarak cevap vermemesi ve kişisel tartışmalara girmemesi, İmamoğlu’nun bu hamlelerini boşa düşürüyor. Ancak İmamoğlu pes etmiş değil. Zira Kanal İstanbul’da olduğu gibi kendi başlattığı tartışmalara kendi cevap vererek, monolog halinde bir polemik yürütmeye çalışıyor. Dolayısıyla İmamoğlu, Erdoğan’ı çekemediği ikili polemiği, kendi zihninde ürettiği argüman ve karşı argümanlar ile yine kendi söylemleriyle sürdürüyor.
Sonuç olarak İstanbul’un farklı sorun ve öncelikleri olmasına rağmen İmamoğlu’nun 2019’daki söylem ve stratejisini önemli ölçüde tekrarladığı görülmektedir. Bu stratejinin ise en başta İmamoğlu’na zarar verdiğini söylemek gerek. Zira karşısında oldukça iddialı ve somut vaatleri olan, İstanbul’un en önemli sorunlarını çözmeye yönelik projeler sunan, seçim sürecinde de tartışmalara dahil olmadan sadece projelerine/vaatlerine odaklanan bir aday bulunuyor. İmamoğlu ise bu vaatlerle yarışacak yeni bir şey üretmekten ziyade polemik ve tartışma arayışı içinde.
Diğer taraftan İstanbul, yerel seçimlerde dahi İmamoğlu’nun yegâne odağı haline gelemiyor. İmamoğlu’nun genel siyasetteki polemiklere dahil olması ve ısrarla Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef alması, farklı bir gerçeği de gözler önüne seriyor: Hedefinin İstanbul ile kısıtlı olmadığı ve 2028 seçimlerinde cumhurbaşkanı adayı olma isteği. Buna İmamoğlu’nun CHP yönetiminde sahip olduğu fiilli yetkiler ve “eş genel başkan” iddiaları da eklendiğinde, İmamoğlu’nun İstanbul, CHP ve Cumhurbaşkanı olmak gibi birbirinden tamamen farklı üç ajandası olduğu ortaya çıkıyor. Ancak üç farklı ve iddialı makama sahip olma isteği ve hırsı, İmamoğlu’nu “her şey olayım derken hiçbir şey olamama” riskiyle de karşı karşıya bırakıyor.
***
Yazar hakkında