İran-İsrail gerginliğinde muhtemel senaryolar
* Bu analiz, Ankara merkezli bir düşünce kuruluşu olan (SETA) Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı’ndan, Murat ASLAN, Sibel DÜZ, Mehmet Salah DEVRİM ve İsmet HORASANLI tarafından hazırlandı.
* Bu analizde, İran ve İsrail arasındaki son sıcak temasların iki ülkenin stratejik amaçlarına bağlı olarak düşük etkili misillemelerle “pinpon” çatışmasına dönüştüğü öne sürülmektedir.
TÜHA / TÜRKUAZ İnternational News Agency
İran ve İsrail arasında dolaylı yürütülen ancak son dönemde “doğrudan angajman” şeklinde cereyan eden “sınırlı güç kullanımı”nın hangi istikamete evrileceği merak edilen bir konu haline gelmiştir.
Gelişmelere doğrudan veya dolaylı taraf olanların strateji yapımlarına temel teşkil etmek üzere her iki aktörün vekilleriyle birlikte birbirlerine karşı başlatabileceği herhangi bir saldırı veya sessizlik süreci birçok farklı artçı olayı tetikleyecek niteliktedir.
Muhtemel senaryoları ortaya koymadan önce öncelikle İran-İsrail gerginliğinde öne çıkan dinamikleri ele almak gerekmektedir.
İran’ın ve İsrail’in Güdüleri
İran açısından İsrail ile sürdürülen düşük profilli ve dolaylı mücadelenin boyutları şu şekildedir:
• İç kamuoyu bağlamında muhafazakarların İsrail karşıtlığı üzerinden motivasyonunun yönlendirilmesi ve öte yandan reformcuların baskılanması Vekil unsurların itikat ve sadakatinin sürdürülebilir kılınması ve bu yolla İran’ın caydırıcılığının güçlendirilmesi
• Asimetrik yöntemlerin devreye alınmasıyla mevcut kabiliyet eksikliğinden kaynaklanan zafiyetin giderilmesi
• İsrail ile asimetrik çatışmanın yanında seyrek de olsa doğrudan ama düşük profilli çatışmaya girilmesi, böylece İran’ın vekilleri
gözünde rüştünün ispat edilmesi
• Filistin sorununu sahiplenerek İsrail’e karşı mücadelede meşruiyet zemininin oluşturulması İsrail açısından İran ile dolaylı veya doğrudan angajmanların boyutları ise şu şekildedir:
• Tehdidin kaynağında kurutulması
• İran’ın vekilleri üzerinden veya doğrudan Irak, Suriye veya Körfez bölgesinde deniz trafiğinin engellenmesi ve Batı çıkarlarına özellikle Amerikan üslerine– yönelik saldırılar ileri sürülerek ABD’nin kalıcı desteğinin elde edilmesi
• Gazze’de meydana gelen “soykırım”ın uluslararası toplum nezdinde gündemden düşürülmesi amacıyla İran ile gerginliğin istismar edilmesi
• Körfez ülkelerinin İran’a saldırılar sonrasında ABD-İsrail ekseninde konumlanmasının sağlanması, bu yolla İran’ın ve Filistin meselesinin bir Arap veya İslam ortak sorunu olmasının önlenmesi
• Üstün teknolojiye sahip IDF’nin ve istihbarat teşkilatı Mossad’ın İran’da yürüttüğü operasyonlarla İsrail’in caydırıcılığının ve dokunulmazlığının üçüncü taraflar nezdinde de sağlanması
• Komşu olan veya ikincil etki alanında bulunan ülkelerdeki askeri kapasitenin İsrail’e tehdit olamayacak şekilde baskı altına alınması ve bu minvalde İran üzerinden diğer ülkelere dolaylı mesaj verilmesi İsrail’in ve İran’ın Askeri Stratejilerini Etkileyen Hususlar
İki tarafın arka plandaki amaç ve ajandaları istikametinde askeri stratejilerini etkileyen hususları incelemekte fayda bulunmaktadır. Öncelikle İsrail ve İran’ın paylaştığı ve doğrudan angajmana girilebilecek bir hudut hattı bulunmamaktadır.
Bu nedenle izlenecek askeri strateji iki taraf için de roket/füze, hava kuvvetleri (İsrail için) gezici mühimmat (loitering munition) dahil S/İHA sistemlerinin kullanılması, vekil güçlere sağlanan destek (İran için), uluslararası toplumun baskısını sağlamak üzere deniz trafiğine müdahale etmek gibi yöntemlere dayanmaktadır. İsrail’in istihbarat ağının geçmişte yaptığı sabotaj ve suikastlar dikkate alındığında istihbarat ve etki odaklı etkinin de gündemde olduğu görülmektedir.
İki ülke için de mevcut çatışma ortamı kesin sonuçlu bir angajmandan ziyade taciz ve yıpratmayı ön plana çıkarmıştır. Bu çerçevede
İran, İsrail’in askeri tesislerine yönelik roket ve füze saldırılarını nicel ve nitel bağlamlarda önlenemeyecek şekilde planlamış ve icra etmiştir.
Hizbullah ve Husiler ile Irak ve Suriye’deki direniş ekseninin İsrail ve ABD askerlerine yönelik saldırıları; çatışmayı geniş bir coğrafyaya yayarak ABD üzerinde baskı oluşturmak, İsrail’i yıpratmak ve İran’ın kapasitesini hatırlatmak amaçlarını taşımaktadır.
İsrail’in ve İran’ın Stratejik Seçenekleri
Müteakip döneme yönelik senaryoların üretilmesinde öncelikle stratejik tercihlerin oluşturulması gerekmektedir. Bu çerçevede ortaya koyulabilecek stratejik tercihler sunulmuştur. Şeçenekler her iki ülkede de hükümet ve rejim değişikliğinin olmadığı varsayımına dayanmaktadır. İsrail’de hükümet ve İran’da rejimin değişmesi halinde senaryoların geçerliliğini yitirmesi beklenmelidir.
İsrail’in Senaryo Analizi
İsrail açısından dört muhtemel senaryo ön plana çıkmaktadır. Bunlardan ilki İran saldırılarına karşı misillemeye devam edilmesidir. İsrail’in önceliklerinin operatif düzeyde sırasıyla;
Lübnan’ın güneyi, Gazze ve Batı Şeria olduğu dikkate alındığında askeri sıklet merkezi sağlamak adına “İran saldırılarına misillemede bulunmak” öncelikle tercih edilebilecek seçenektir. Bu durum İran ile ilgili tasarrufun sonraya bırakılması anlamı taşımaktadır.
İsrail karar alıcıları İran’ın etkisinin kırılması halinde muhatap olunan vekillerin de geri adım atmak zorunda kalacağına inanırsa İran’a karşı agresif bir politika izlenmesi beklenmelidir.
Özellikle İran’ın hasmane girişimlerinin istihbarat örgütü tarafından tespit edilmesi halinde İsrail istihbarat ve askeri kabiliyetleriyle önleyici saldırılarda bulunabilecektir.
Böyle bir seçenek lider konumundaki İranlılara suikastlar düzenlemesi, kritik altyapının vurulması, askeri kabiliyetlerden yüksek değerde hedef olabileceklerin tahribi ve böylece İran’ın kendini savunamaz hale getirilmesi amaçlarını tahakkuk ettirebilecektir.
Geniş kapsamlı ve yıkıcı saldırı seçeneği İsrail’in hazmedemeyeceği ölçekte bir İran saldırısı halinde mümkün görünmektedir. Bu durumda İran’ın nükleer tesislerine, kritik altyapısına ve şehirlerine yönelik İsrail hava saldırıları beklenebilir. Sessizlik şeklinde ifade edilebilecek son seçenek ise İsrail’in dış baskıya maruz kalması veya doğrudan çatışma halinde olduğu Lübnan ve Gazze’de yoğunluğun gözlenmesiyle mümkün olabilecektir.
İran’ın Senaryo Analizi
İran açısından İsrail ile “doğrudan bir çatışmaya girmeden dolaylı angajmana devam edilmesi” çatışmaların yönetilmesi ve sürdürülebilmesi noktasında ön plana çıkan seçenektir. Bu meyanda Hizbullah ve Husilerin daha önce uyguladıkları yöntem ve gerçekleştirdikleri saldırıların devam etmesi beklenebilir.
İsrail’in 26 Ekim 2024’te olduğu gibi İran’ı doğrudan hedef alabilecek saldırıları halinde Tahran’ın vekil unsurlarını daha agresif kullanması ve aynı anda hipersonik füzelerin dahil olduğu nicelik ve nitelik bağlamlarda yoğun saldırılar gerçekleştirmesi mümkün görünmektedir. Ancak bu seçenek İsrail’in geniş kapsamlı ve yıkıcı saldırılara yönelmesine de neden olabilir.
İran’ın muhtemel senaryolarında vekil unsurlarına biçtiği rolün henüz istenen düzeyde olmadığı dikkate alındığında Irak, Suriye, Lübnan ve Babülmendep Boğazı’nda senkronize eylemlerin daha saldırgan icra edilmesi beklenebilir.
Deniz trafiğinin hem Babülmendep hem de Körfez’de sekteye uğratılması, sinyalleri verilen ancak net bir tutumla uygulanmayan bir İran seçeneğiyken önümüzdeki dönem daha radikal eylemlere sahne olabilir.
ABD’nin Muhtemel Senaryoları
Diğer aktörler incelendiğinde ABD’nin halen İsrail’e ön koşulsuz destek verdiği görülmektedir. İnsani yardım ve çatışmaların yatıştırılması gibi söylemler seslendirilse de Washington yönetimi İsrail’e “elini çabuk tutma” siyaseti izlemektedir.
ABD’nin öncelikli kaygısı ise Amerikan askerleri ve çıkarlarının Irak, Suriye ve Körfez’de tehlikeye atılmasıdır. Bu nedenle İran’ın yoğun bir saldırıya maruz kalması halinde ABD’nin askerlerine ve çıkarlarına karşı pozisyon alması beklenebilir.
ABD için ikinci seçenek İsrail lehine tepkisiz kalınmasıdır. İsrail’in 26 Ekim saldırısında takip edilen strateji de ABD’nin saldırıya yönelik bir dahlinin olmadığı istikametindedir. Ancak bu seçenek inandırıcı değildir. ABD’nin son seçeneği ise ara bulucularla gerginlikleri yatıştırmak olup bu alanda Katar ve diğer Körfez ülkeleri fırsatlar sunmaktadır. Ancak bu seçeneğin gerçekleşmesi için İsrail’in mevcut cephelerde sorunlar yaşaması ve İran’ın da kapasite darlığıyla karşı karşıya gelmesi gerekmektedir.
Öte yandan ABD’nin Körfez ve Doğu Akdeniz’e intikal ettirdiği unsurların gittikçe yoğun bir resim vermesi dikkate alındığında askeri seçeneklerin ABD planlamalarında üst sıralarda yer aldığı ifade edilebilir.
Üçüncü Tarafların Senaryo Analizi
Üçüncü aktörler –özellikle Rusya ve Çin– ise izle ve gör politikası izleyebilecektir. Ukrayna’da zor günler geçiren Rusya ve Batı ile sorun yaşamak istemeyen Çin’in İran’a doğrudan destek vermek yerine “lehine tarafsızlık” tercih etmesi mümkündür. İran’a dolaylı ve örtülü destek vermek de bu ülkelerin tercihleri arasındadır.
Rusya’nın Ukrayna’daki savaşta ihtiyaç duyduğu insan kaynağını Suriye, Afrika ve Kuzey Kore’den milisler/askerler ile karşılamaya başlaması ve lojistik problemleri nedeniyle İran veya Filistin lehine bir tavır alması beklenmemektedir.
Çin’in Ortadoğu’daki gelişmeleri Güney Çin Denizi, Tayvan ve Filipinler gibi sorunlarda ABD’nin fiili baskısının azalması beklentisiyle sessiz bir tavırda takip ettiği görülmektedir.
İsrail lehine tarafsızlık ve sessizlik içinde olan Körfez ülkelerinin (Katar hariç) mevcut tercihlerinde değişiklik beklenmemelidir. Hamas aleyhine tavırları ile bilinen Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Suudi Arabistan’ın İran’ın Körfez’de çıkarabileceği güvenlik sorunlarının
farkında olduğu, bu nedenle ABD’nin “rejim güvenliği” garantilerine itibar ettikleri ifade edilebi-lir. Bu nedenle gerginliklere taraf olmak yerine izlemeyi tercih eden Körfez ülkelerinin siyasetinin dengeye odaklanacağı beklenebilir.
Avrupa Birliği (AB) ise bölünmüş yapısıyla Ortadoğu’daki gelişmeleri uzaktan seyretmekte ve kendi kaygılarına öncelik vermektedir. Rusya’dan kaynaklı tehdit algısı ve yasa dışı göçmen riski nedeniyle AB’nin sorunları değerlendirme parametreleri ABD’den farklıdır. Ancak insan hakları ihlalleri ve uluslararası hukuk nedeniyle İsrail karşıtlığı ve yanlılığı arasında bölünmüş olan AB’nin kamuoyu baskısına karşı hassas olduğu ifade edilebilir.
Bu bağlamda halen İsrail’e destek veren Almanya’nın Uluslararası Adalet Divanı ve Uluslararası Ceza Mahkemesi kararlarını dikkatle takip edeceği, Fransa’nın Lübnan’daki gelişmeler sonrasında İsrail ile gerginlik yaşadığı, İtalya’nın daha geniş bir serbestlik içinde kararlar
alabileceği ve Doğu Avrupa ülkelerinin ise Rusya tehdidi nedeniyle gelişmelerden kopuk olduğu ileri sürülebilir.
***
Yazarlar hakkında
MURAT ASLAN
Kara Harp Okulu’nun Yönetim Bölümünden mezun olmuş ve TSK bünyesinde muhtelif görevler almıştır. Aynı dönem içinde ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde 2006-2010 arasında yüksek lisans ve 2011-2017 arasında doktora eğitimlerini tamamlamıştır. Hasan Kalyoncu Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan Aslan, Ortadoğu özelinde çalışmalara ağırlık vermiş; savunma ve güvenlik çalışmaları kapsamında güç kavramı, istihbarat ve propaganda kavram ve uygulamaları üzerine odaklanmış, Afganistan, Balkanlar, ABD ve Çin’de yapmış olduğu saha çalışmaları nedeniyle farklı bölgelerin etkileşimi ve küresel politikada konumlanması üzerine yoğunlaşmıştır.
SIBEL DÜZ
Ortadoğu Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olan Düz 2014’te SETA Vakfı’nda araştırma asistanı olarak çalışmaya başlamıştır. 2019’da başlatılan ve halen faaliyetlerini sürdüren Terörizm Analiz Platformu (TAP) adlı veri tabanı ve web sitesinin proje koordinatörlüğünü yürütmektedir. 2021’den itibaren SETA’da araştırmacı olarak çalışmaktadır. SETA’nın yayımladığı The Ascension of Turkey as a Drone Power: History, Strategy, and Geopolitical Implications ve Unpacking the Debate on Turkish Drones adlı raporları kaleme almıştır. Askeri teknoloji ve strateji, terörizm ve ayaklanmayla mücadele ile insansız sistemler alanlarında araştırmalarını sürdürmektedir.
MEHMET SALAH DEVRIM
Antalya Bilim Üniversitesi’ndeki yüksek lisans eğitimini “Askeri İlişkilerde Devrimin Savaş ve Uluslararası Politikaya Etkisi” başlıklı tezi ile tamamlamıştır. Halihazırda SETA Vakfı’nda araştırma görevlisi ve Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde doktora öğrencisidir. Aynı zamanda Terörizm Analiz Platformu’nda (TAP) veri analisti ve katkı sağlayıcı olarak yer almaktadır. Araştırmalarını güvenlik çalışmaları, askeri teknolojiler, savunma sanayii ve terörle mücadele alanlarında sürdürmektedir.
İSMET HORASANLI
Lisans derecesini Uludağ Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden alan Horasanlı aynı üniversitede yüksek lisansını Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde “Devrim Sonrası İran’ın Körfez Bölgesine Yönelik Dış Politikası” teziyle tamamlamıştır. 2014’te ABD’de bulunduğu dönemde CIEE’nin düzenlemiş olduğu “CIEE Civic Leadership Summit” programına katılma hakkı kazanıp başarıyla tamamlamıştır.
2017-2021 arasında İRAM’da çalışmıştır. Bir dönem SETA Berlin’de staj yapmış olup halihazırda AYBU/ULİSA Güvenlik Çalışmaları’nda ikinci yüksek lisans eğitimi devam etmekte ve SETA Dış Politika Araştırmalarında çalışmaktadır. Horasanlı çalışmalarında Afganistan, İran dış politikası ve Körfez bölgesine ağırlık vermektedir. İleri düzeyde İngilizce ve Farsça, orta düzeyde Peştuca ve Arapça bilmektedir.