İsrail’deki Yargı Revizyonu Tasarısını ve Protestoları Anlamak
* Son dört yıldır siyasi istikrarsızlığın içinde bulunan İsrail halkı beşinci seçime 2022 yılının son aylarında gitti ve belki de bu defa toplumun tüm hücrelerine yayılacak, daha şiddetli bir istikrarsızlığa sürüklendi.
* 37. hükümet bir kez daha Likud lideri Benjamin Netanyahu liderliğinde kuruldu.
* Gelgelelim sükûnet bir yana, son koalisyon hükümeti ve almayı planladığı kararlar İsrail’i tarihinde görülmemiş bir protestolar sarmalı içine çekti.
TÜHA / TÜRKUAZ İnternational News Agency
İzmir Demokrasi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Tuğçe Ersoy-Ceylan, kaleme aldığı “İsrail’deki Yargı Revizyonu Tasarısını ve Protestoları Anlamak ” başlıklı yazısında, ülkede dört ayı aşkın süredir devam eden gösterileri tetikleyen, yargı revizyonu yapma kararlılığındaki hükümetin ülkenin tarihindeki en aşırı milliyetçi-dindar koalisyon olması açısından tarihe geçtiğini açıkladı.
“Likud liderliğindeki koalisyonda Dini Siyonist Parti, Kahanist ve anti-Arap Otzma Yehudit (Yahudi Gücü), Haredi (ultra-Ortodoks) Şas ve Birleşik Tevrat Yahudiliği (UTJ) ile aşırı sağcı-dindar Noam partileri yer alıyor” diyen Doç. Dr. Tuğçe Ersoy-Ceylan, şunları söyledi:
“2022’nin son günlerinde kurulan bu koalisyon 28 Aralık’ta programını açıkladı. Hayat pahalılığıyla mücadele edilmesi, eğitimde eşitliğin sağlanması, Arap sektöründeki suç ve güvenlik meselelerinin ele alınması gibi hususların yanısıra İsrail’in her yerinde, işgal altındaki topraklar da dâhil, yerleşimin teşviki, devletin Yahudi karakterinin korunması ve yasama – yürütme – yargı arasındaki, iktidarın iddiasına göre yargının elinde aşırı güç olmasından bozulan dengenin sağlanması gibi konular koalisyonun niteliğini göstermesi ve niyetlerinin sorgulanması açısından öne çıkan başlıklardır. Protestoları tetikleyen ise hükümet tarafından yargı reformu olarak sunulan gelgelelim halk tarafından yargıya, dolayısıyla özgürlüklere ve demokrasiye darbe olarak algılanan revizyon programı oldu. Ancak henüz yargı revizyonuna sıra gelmeden, hükümeti kurmak için atılan adımlar kararlılıkla sürdürülmekte olan bu protestoların arka planındaki algılanan ‘tehdidi’ ve yaklaşmakta olan ‘tehlikeyi’ protestocular nezdinde açıkça ortaya koymuş oldu. Koalisyon üyelerine verilen yeni ve görülmemiş pozisyonlar ile kanunen bakanlık yapamayacak olanların bakan olarak atanması ise bu hissiyatın katalizörü oldu”.
Doç. Dr. Tuğçe Ersoy-Ceylan, kamuoyuna Ben-Gvir, Deri ve Smotrich kanunları olarak yansıyan düzenlemelerin hukukun üstünlüğünün varsayıldığı demokratik bir sistemde kabul edilemez uygulamalar olarak görüldüğünü belirterek, “Bu minvalde, Otzma Yehudit lideri ve Ulusal Güvenlik Bakanı olan Itamar Ben-Gvir’e kolluk kuvvetleri üzerinde benzeri görülmemiş bir yetki verilmesi, savcı ve diğer yetkililer ile konsültasyondan sonra soruşturmaları yönlendirme ve onların nasıl yürütüleceğine karar verme yetkisiyle donatıldı” dedi.
Bunun, Ben-Gvir’in koalisyona katılmak için özel şartı olduğunu dile getiren Doç. Dr. Tuğçe Ersoy-Ceylan, Maliye Bakanı olan Dini Siyonist Parti lideri Bezalel Smotrich’in aynı zamanda bir bakanlık içinde başka bir nevi ast bakanlık pozisyonu edindiğini hatırlattı.
[Dini Siyonist Parti lideri Bezalel Smotrich]
Doç. Dr. Tuğçe Ersoy-Ceylan, şöyle devam etti:
“Savunma Bakanlığı içinde işgal altındaki topraklardaki meselelerle ilgilenecek birimin (COGAT – Coordinator of Government Activities in the Territories) başına ‘sivil’ meselelerle ilgilenmek üzere Arap ve Filistinli karşıtı, Yahudi üstünlüğünü ve yerleşim hareketini destekleyen Smotrich getirildi. Smotrich de koalisyon anlaşması sayesinde COGAT biriminin başına gelecek generalleri atama, Başbakan Netanyahu’nun onayıyla yerleşime dair hususları ele alma gibi yetkilerle donatıldı. ŞAS lideri Aryeh Deri ise hakkındaki “dolandırıcılık, güveni kötüye kullanma, mahkeme işlemlerini engelleme, kara para aklama ve vergi suçu” ile ilgili soruşturma devam etmesine rağmen 29 Aralık’ta İçişleri ve Sağlık Bakanı olarak atandı. Ne var ki, 18 Ocak 2023’te İsrail Yüksek Mahkemesi vergi suçundan hüküm giydiği için bakanlık görevini devam ettiremeyeceğine hükmetti ve Deri 24 Ocak’ta görevini bıraktı. Bu atamalar İsrail’deki kitleler tarafından hukukun üstünlüğünü görmezden gelen keyfi girişimler olarak algılandı. Likud partili Adalet Bakanı Yariv Levin’in 4 Ocak’taki yargı sisteminin gözden geçirilmesine dair teklifi ise bardağı taşıran son damla oldu ve 7 Ocak Cumartesi günü binlerce kişinin başlattığı yargıda revizyon yapılmasına karşı gösteriler, yüzbinleri bularak bugüne kadar devam etti.”
[ Anayasa, Hukuk ve Adalet Komisyonu başkanı Simcha Rothman]
“Aslına bakılırsa, iktidarın söylemiyle teklif edilen yargı ‘reformu’ yeni bir gündem değil. Levin ile beraber hâlihazırdaki Knesset sözcüsü Amir Ohana ile Anayasa, Hukuk ve Adalet Komisyonu başkanı Simcha Rothman yıllardır reform taleplerini dile getirmekteydiler” diyen Doç. Dr. Tuğçe Ersoy-Ceylan, “Gelgelelim söz konusu revizyonu talep edenlerin siyasi pozisyonu ve ideolojisi durumu karmaşık hale getiren bir etken. Rothman’ın aşırı sağcı Dini Siyonist Parti üyesi olması ve kamuoyuna verdiği demeçler, halkın belli bir kesiminin nezdinde niyetlerin sorgulanmasına neden oluyor. Rothman’ın ifade özgürlüğüne dair şu demeci bu kanıyı destekler nitelikte: “İnsanların istemedikleri şeyleri yapmamaları da özgürlük. İfade özgürlüğü Araplar veya LGBT bireyler hakkında ‘hoş olmayan’ şeyler söylemeyi de kapsar.” Bu ifadelerin nefret söylemi olarak algılanması ise kaçınılmazdı. Dolayısıyla koalisyon hükümetinin yargıda revizyon teklifi kitleler tarafından demokrasiye ve hukukun üstünlüğüne bir darbe olarak algılandı ve kitleler hukuk düzenini ve demokrasiyi korumak adına sokaklara dökülerek gösteriler düzenlemeye başladılar. Bu kesimlerin en büyük kaygısı temel haklarını kaybetmek, onlardan mahrum kalmaktı; hükümetin kompozisyonu da bu kanıyı güçlendiren bir faktör oldu” şeklinde aktardı.
İzmir Demokrasi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Tuğçe Ersoy-Ceylan, İsrail yargı sisteminde Yüksek Mahkemenin temel hak ve özgürlüklerin korunması ile hukukun üstünlüğünün sürdürülmesini garanti eden en yüksek merci olmasından ötürü hayati bir rol oynadığının altını çizdi.
Diğer bir deyişle Yüksek Mahkemenin demokratik-seküler sistemin temel direklerinden biri olduğunu anlatan Doç. Dr. Tuğçe Ersoy-Ceylan, bu koruyucu-sürdürücü rolünden dolayı yasama ve yürütme erklerini de denetleyen, yeri geldiğinde yasamayı geçersiz kılan yetkilerle donatıldığını ifade etti.
Doç. Dr. Tuğçe Ersoy-Ceylan, “İsrail özelinde Yüksek Mahkeme üzerinde denge/kontrol eksikliği olduğuna ve olağanüstü gücü olduğuna dair bir eleştiri yapılabilecekse de, bunun sebebi İsrail’de anayasanın olmamasına bağlanabilir. Hal böyle olunca, ülkede anayasa yerine geçen Temel Yasaları denetleyecek, iktidarların otoriterleşmesinin veya sınırları aşmasının önündeki tek güvence bu kurum. İşte, şimdiki koalisyonun bu kurumun yapısını değiştirecek ve kısıtlayacak olan revizyon teklifi özellikle seküler kesimler nezdinde demokrasinin tehlikede olduğu kanaatini doğurdu. Teklifin içeriği bu kanaati güçlendirecek nitelikte” olduğunu kaydetti.
Levin’in sunduğu ‘reform’ planının demokratik bir sistemde yargının zararına olacak türden düzenlemeler olarak nitelemenin mümkün olduğunu ifade eden Doç. Dr. Tuğçe Ersoy-Ceylan,
Tasarı onaylandığı takdirde yasama yetkisi daha da güçlenirken, yargı (Yüksek Mahkeme) yetkisi kısıtlanacaktır. Bu durumda yapılması tasarlanan değişikliklerin en başında Yargıç Atama Komisyonunun kompozisyonun değişmesi. Dokuz üyeli bu komisyonda (biri adalet bakanı olan) 2 kabine üyesi, (biri muhalefetten olan) 2 Knesset (İsrail meclisi) üyesi, 2 Baro üyesi, 2
Yüksek Mahkeme üyesi ve Yüksek Mahkemenin başkanı bulunmaktadır” dedi.
Doç. Dr. Tuğçe Ersoy-Ceylan, Tasarıda baro temsilcilerinin komisyondan çıkarılarak biri hükümetten biri Knessetten olmak üzere iki siyasi kadronun daha Komisyona ilave edilmesinin teklif edildiğini, bu durumda tasarıya göre Yüksek Mahkemenin yargıçlarına veto yetkisi sağlanacaksa da, komisyonda siyasilerin çoğunlukta olacağını ve bunun da, atamaların siyasileşmesi yönünde bir tehlike doğacağı kanaatini yarattığını söyledi.
Yargı denetiminin düzenlenmesine (aslında zorlaştırılmasına) yönelik teklif ise Knessetten çıkacak herhangi bir kanunun hükümsüz kılınması/feshedilmesi için özel çoğunluk aranması olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Tuğçe Ersoy-Ceylan, “Böyle olunca, Temel Yasalar duruşma konusu olamayacak, Mahkemenin bu yasaların üstünde olması, yani onları denetlemesi engellenebilecek. Böylece, Temel Yasalara karşı açılacak davalarda Mahkemenin kararlarının kabulü için mecliste salt çoğunluğun (120 sandalyeli Knessette 61) aranması düzenlemesi geçtiği takdirde herhangi bir hükümetin Mahkemenin fesih kararlarını yeniden yürürlüğe koymasının önü açılacaktır. Bu husus, özellikle temel haklar ve azınlık hakları açısından sıkıntı doğurabilir” dedi. (devam edecek)
**
Yazar hakkında
Doç. Dr. Tuğçe Ersoy-Ceylan, İzmir Demokrasi Üniversitesi
Tuğçe Ersoy-Ceylan İzmir Demokrasi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümü öğretim üyesidir. Galatasaray Üniversitesi’nden mezun oldu. Fransa’da Université Lyon II, Institut d’Etudes Politiques (IEP)’de Yakındoğu ve Akdeniz Araştırmaları Merkezi’nde eğitimine devam etti. Yüksek Lisans derecesini ODTÜ Ortadoğu Araştırmaları programından; doktora derecesini Marmara Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü’nden aldı. 2015’te İsrail Hayfa Üniversitesi’nde bulundu. 2022 yılında Brandeis Üniversitesi Schusterman İsrail Çalışmaları Merkezi’nde misafir öğretim üyesi olarak bulundu. İsrail siyaseti ve toplumu, Türkiye-İsrail ilişkileri ve Orta Doğu siyaseti üzerine çalışmaktadır. Son olarak İsrail: Kimlik, Siyaset, Dış Politika, Güvenlik kitabının editörlüğünü yapmıştır.