İsrail’in Suriye’ye Yönelik Saldırılarının Arka Planı

Muhalifler kısa sürede Halep’i alıp güneye Hama ve Humus’a doğru ilerlemeye başlayınca, bunun Şam’ı hedef alan bir girişim olduğunu fark eden İsrail, Suriye’deki bazı noktaları vurmaya başladı. Önce Halep civarında bulunan bazı PKK/YPG unsurlarını muhaliflere karşı korumak için hava saldırıları düzenlediği söylenen İsrail’in, aslında kimyasal ve biyolojik silah üretim tesisleri ve depolarını vurduğu ortaya çıktı. Ancak bu saldırılarının zamanlama ve muhtevası hâlâ soru işaretleri içermektedir.
-Haydar ORUÇ-
TÜHA / TÜRKUAZ İnternational News Agency
Filistin/İsrail çalışmaları konusundaki bilgi birikimiyle tanınan ve Orta Doğu Uzmanı Haydar ORUÇ, Kriter Dergisi için kaleme aldığı “İsrail’in Suriye’ye Yönelik Saldırılarının Arka Planı” başlıklı yazısında, 8 Aralık 2024’te Suriye’de gerçekleşen devrimin sadece Esed rejimin sonunun getirilmesiyle sınırlı bir olay olmadığını belirterek, zira bu değişikliğin, bir şekilde Suriye’de bulunan güçler ve Suriye ile ilgili olan tüm aktörlerin de pozisyonlarını gözden geçirmelerine ve Suriye’ye yönelik planlarını revize etmelerine sebep olduğunu açıkladı.
Haydar ORUÇ, Suriye’deki yeni durumun, özellikle Rusya ve İran gibi şimdiye kadar Esed rejimini ayakta tutan aktörler için bir kayıp olarak kabul edilirken, muhaliflerle kurmuş olduğu yakın ilişki nedeniyle Suriye’nin geleceğinde daha fazla söz sahibi olması beklenen Türkiye için ise kazanç olarak görüldüğünü, ancak bunların dışında Golan Tepeleri’ni işgal altında tutması nedeniyle İsrail’in ve sözde DEAŞ ile mücadele maksadıyla PKK/YPG terör örgütünü koruyup kollayan ABD’nin de bu rejim değişikliğinden etkilenmesinin de kaçınılmaz gözüktüğüne dikkat çekti.
“Bu kapsamda, İsrail’i en çok rahatsız edecek konunun, şimdiye kadar Esed yönetimi tarafından Golan Tepeleri’nin geri alınmasına yönelik ciddi bir girişim olmamışken, yeni Suriye yönetiminin bu konuda daha talepkar olacağı şeklindeki beklenti olmuştur” diyen ORUÇ, şunları söyledi:
“Hal böyle olunca İsrail, daha rejim değişikliği gerçekleşmeden Suriye’ye yönelik birtakım saldırılar başlatmış ve bu saldırılar 8 Aralık’tan sonra da bir süre devam etmiştir. Bununla yetinmeyen İsrail, bir taraftan da kısmi sınır işgallerine girişmiştir. Bu nedenle İsrail’i farklı bir yere koymamız ve bu saldırılarla, işgal girişimlerinin sebeplerini irdelememiz, konunun daha iyi anlaşılması için faydalı olacaktır.
İsrail’in saldırılarının sebeplerine geçmeden önce, İsrail ile Suriye arasındaki 8 Aralık öncesi statükodan bahsetmenin gerekli olduğu kanaatindeyiz. Zira bu statükonun, iki ülke arasındaki bazı gizli ve kirli ilişkilerinin üzerini örtmek için bir kılıf olarak kullanıldığı değerlendirilmektedir”.
Suriye ile İsrail Arasındaki Statüko (1974-2024)
Orta Doğu Uzmanı Haydar ORUÇ, Suriye’nin, İsrail ile Arap devletleri arasında cereyan eden üç savaşa da iştirak ederek İsrail’e karşı savaşmış bir devlet olduğunu hatırlatarak, “İsrail, 1967’deki Altı Gün Savaşı’nda Golan Tepeleri’ni işgal etmiş, 1973’teki Yom Kippur Savaşı’nda da bu bölge İsrail’de kalmıştır. İki ülke arasındaki savaş durumu, 1974’te imzalanan “Kuvvetlerin Ayrılması Anlaşması” vesilesiyle dondurulmuş olup, taraflar arasında şimdiye kadar nihai bir barış anlaşması yapılmamıştır” dedi.
Bu anlaşma ile İsrail’in, Golan bölgesini elinde tutarken, iki taraf arasında Hermon Dağı’nın doğu eteklerini ve Kuneytra bölgesinin bazı kırsal bölgelerini de içine alan 75 kilometre uzunluğunda ve yerine göre 200 metreden 10 kilometreye kadar derinliği olan bir tampon bölge oluşturulduğunu ifade eden Haydar ORUÇ, bu bölgedeki ateşkesin korunmasının ise BM tarafından oluşturulan çok uluslu bir barış gücüne emanet edildiğini hatırlattı. (United Nations Disengagement Observer Force, UNDOF).
ORUÇ, Bu tampon bölge içerisinde bir miktar Suriye köyü kalmış olsa da Suriye askerleri bu tampon bölgenin gerisine çekilmiştir. İsrail ise bölgede yaşayan Dürzilerin yanı sıra buraya Yahudi yerleşimcileri transfer ederek, bölgede kendine müzahir bir nüfus oluşturmayı hedeflemiştir.
İsrail, 1981’de Golan Tepelerini ilhak ettiğini açıklamış olsa da başta BM olmak üzere hiçbir ülke bu ilhak kararını tanımamıştır. Dolayısıyla Golan Tepeleri uluslararası hukuka göre halen Suriye toprağıdır ve İsrail burada işgalci konumundadır. Ancak bu durum 2019’da, dönemin ABD Başkanı Trump’ın yaptığı açıklama ile değişme eğilimine girmiştir. Zira Trump, 2017’de Kudüs’ün İsrail’in başkenti olduğuna dair gayrihukuki kararından sonra 21 Mart 2019’da da Golan Tepelerini İsrail toprağı olarak kabul ettiğini açıklamıştır.
Trump’ın bu kararı, tıpkı İsrail’in ilhak kararı gibi ne Suriye ne de başka bir ülke tarafından kabul edilmemiş olsa da nihayetinde sahada defakto olarak İsrail işgali devam etmektedir. Hatta Suriye tarafının şimdiye kadar İsrail’e yönelik yapmış olduğu tüm tehdit ve kınamalara rağmen Golan Tepelerini kurtarmak için herhangi bir girişimde bulunduğu da gözlemlenmemiştir.
Ancak İsrail ile Suriye arasındaki 50 yıllık bu statüko, 8 Aralık’ın hemen öncesinde bozulmuş ve 8 Aralık’tan sonra İsrail’in başlatmış olduğu saldırılar ve tampon bölgeye girilmesiyle, geçici de olsa İsrail’in lehine bir durum arz etmeye başlamıştır.
İsrail ile Suriye arasındaki statükoyu sunduktan sonra şimdi İsrail’in, Suriye’deki yönetim değişikliği sürecinde yapmış olduğu saldırılarının arka planını açıklamaya çalışalım.
İsrail’in, Suriye’de Baas rejiminin devrilmesinin ardından bu ülkeye yönelik artan hava saldırıları ve karadan işgal sürecinde, İsrail ordusuna ait askeri araçların Suriye sınırındaki tampon bölgede bulunan Kuneytra beldesine bağlı Hadr köyündeki askeri hareketliliği İsrail sınırından görüntülendi. (Saeed Qaq / AA, 25 Aralık 2024)
İsrail’in Fırsatçılığı: Durumdan Vazife Çıkartmak
İsrail’in Suriye’deki gelişmeleri en az Türkiye kadar yakından izleyen bir aktör olduğu bilinmekteydi. Hatta, daha 27 Kasım’da İblib ve çevresinde muhaliflerin hareketlenmesi başladığında, zaten Lübnan’a yönelik saldırılar nedeniyle teyakkuz durumunda olan kuzey ordusu, henüz Lübnan ile sağlanan ateşkes hayata geçirilmiş olmasına rağmen alarm durumuna geçirilmişti.
Muhalifler kısa sürede Halep’i alıp güneye Hama ve Humus’a doğru ilerlemeye başlayınca, bunun Şam’ı hedef alan bir girişim olduğunu fark eden İsrail, Suriye’deki bazı noktaları vurmaya başlamıştır. Önce Halep civarında bulunan bazı PKK/YPG unsurlarını muhaliflere karşı korumak için hava saldırıları düzenlediği söylenen İsrail’in, aslında kimyasal ve biyolojik silah üretim tesisleri ve depolarını vurduğu ortaya çıktı. Ancak bu saldırılarının zamanlaması ve muhtevası hâlâ soru işaretleri içermektedir. Keza İsrail’in kimyasal ve biyolojik silah üretim tesislerinin yerini biliyorsa neden daha önce vurmadığı anlaşılamamıştır!
Muhaliflerin Şam’a girmesinin hemen ardından da Esed rejiminin sona ermesini bahane eden İsrail Başbakanı Netanyahu, mevcut koşullarda 1974 anlaşmasının geçerli olmadığını ileri sürüp, mavi hattın gerisinde bekleyen orduya ilerleme emri vermiştir. Bunun üzerine bir açıklama yapan İsrail Genelkurmay Başkanı Halevi ise savaşın artık Suriye cephesine kayacağını ifade etmiştir.
Bunun üzerine İsrail askerleri, Golan’daki sınır hattını geçip 1974’teki anlaşmada tampon bölge olarak belirlenen bölgeye girmeye başladı. Zaten bu bölgede az sayıda bulunduğu bilinen rejim askerlerinin son gelişmeler üzerine mevzilerini terk etmesi sayesinde İsrail ordusu Kuneytra civarının kontrolünü sağladıktan sonra, stratejik Hermon Dağını da ele geçirmiştir.
İsrail askerleri bir taraftan tampon bölgede kırmızı hat olarak belirlenen sınırı geçerken, diğer taraftan İsrail hava kuvvetleri Şam’daki Muhaberat karargâhı, içişleri bakanlığına bağlı pasaport işlemleri merkezi ve gizli belgelerin muhafaza edildiği arşiv binasını vurmuştur.
Daha bu saldırıların sebebi tam olarak anlaşılamamışken, Lazkiye limanında bulunan Suriye donanmasına ait gemilerin İsrail tarafından vurulduğu haberleri gelmeye başladı. Hemen arkasından da Suriye ordusuna ait ne kadar silah deposu, cephanelik, havaalanı ve korunak varsa hedef alındığı ve bu kapsamda Suriye ordusunun envanterinde bulunan; hava savunma sistemi bataryaları, savaş uçağı, helikopter ve diğer hava araçlarıyla, tank ve zırhlı personel taşıyıcı gibi araçların imha edildiği öğrenildi.
***
Yazar hakkında
Oruç, Orta Doğu konusunda uzmanlaşmış bir araştırmacı olarak dikkat çeker ve özellikle Filistin/İsrail çalışmaları konusundaki bilgi birikimiyle tanınır. Türkiye’nin Orta Doğu politikaları ve bölgenin siyasi tarihine dair çalışmaları da önemli bir yere sahiptir. Oruç’un İsrail ile bölge ülkeleri arasındaki ilişkiler ve ABD’nin Ortadoğu politikalarına dair görüşleri, gündemin önemli meselelerinden birini oluşturur. İsrail ve bölgesel gelişmeler konusundaki yorumları dikkatle takip edilmektedir. Oruç’un uzmanlığı ve görüşleri, Orta Doğu’ya ilişkin karmaşık konuları anlama ve değerlendirme açısından büyük önem taşır.
Haydar Oruç Kimdir?
Haydar Oruç, 1 Mart 1976 tarihinde Almanya’nın Berlin şehrinde doğmuş bir uzmandır. Asuman Krause ile aynı kökenden geldiği için sıklıkla aslen Türk mü, Alman mı olduğu ve dinî bağlamda hangi kökenden geldiği soruları gündeme gelir. Oruç, Alman bir baba ile Türk bir annenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Gençlik döneminde Almanya’nın genç milli basketbol takımında yer almıştır. Ancak 17 yaşındayken annesi tarafından Türkiye’ye getirilmiştir. Birden fazla dil bilen Oruç, Almanca, Türkçe, İngilizce ve Fransızca dillerini akıcı bir şekilde konuşur. 2005 yılında Türkiye’nin güzellik yarışmasında Türkiye ikinci güzeli seçildikten sonra mankenlik kariyerine başlamıştır. Mankenlik kariyerinin yanı sıra televizyon sunuculuğu, oyunculuk ve şarkıcılık gibi farklı alanlarda da faaliyet göstermiştir. Ayrıca Orta Doğu çalışmaları ve bölgeye yönelik dış politika konularında da uzmanlaşmış bir akademisyendir. Sakarya Üniversitesi’nde Orta Doğu Çalışmaları alanında post-doktora yapmış olan Oruç, Orta Doğu’nun siyasi tarihi ve Türkiye’nin Orta Doğu’ya yönelik dış politikaları gibi konularda araştırmalar yapar. Özellikle İsrail ile bölge ülkeleri arasındaki yakınlaşma politikaları ve ABD’nin Ortadoğu politikaları gibi konularda yorumlar yapar. Uzmanlık alanları, bölgesel gelişmeler açısından önemli bir kaynak teşkil eder.