Kabulünün 100. yılında İstiklal Marşımız ve Mehmet Akif
12 Mart 2021, İstiklal Marşımızın TBBM genel kurulunda 12 Mart 1921’de defalarca okunup büyük takdir ve heyecanla ayakta alkışlanarak kabul edilişinin 100. yılı. Ulusal şahlanışın simgesi niteliğindeki bu kabulün üzerinden 100 yıl geçmiş olması çok anlamlıdır. Bu 100 yıl, marşın kendisi için de temsil ettiği millet için de kıvanç vericidir. İstiklal Marşımız, kabulünün üzerinden 100 yıl geçmesiyle artık Türk tarihinin dikkate değer kilometre taşlarından ve tarihe vurduğumuz silinmez damgalardan birisi haline gelmiştir. Kökü mazide olan bir istikbalin güvencesi payesine erişmiştir.
İstiklal Marşımız, ait olduğu milletin, yani biz Türklerin ezeli ve tarihi karakteri olan özgürlük ve bağımsızlık aşkını, mertlik ve kahramanlığını, âlicenaplığını, yine bu karaktere dâhil olan daha birçok erdemi ve ayrıcalığı çok büyük bir ehliyetle ifade eden eşsiz bir eserdir.
İstiklal Marşımızın güftesindeki bu başarının üç temel sebebi vardır:
1-Onun şairinin, söz konusu marşın yazılmasına vesile olan ve Türk milleti için hayat memat davası olan İstiklal Savaşının heyecanını sahada bizzat yaşaması, o savaşın başarısı için başından sonuna kadar fikren ve fiilen her fedakârlığı göstermesidir.
2-Yine bu şairin, Türk milletinin tarihini, kabiliyetlerini, erdemlerini, İslam imanının bunlara katkısını çok iyi bilmesi; bunların çok iyi değerlendirmesini yapabilecek bir kültüre ve entelektüel donanıma sahip bir mütefekkir olmasıdır.
3-Dünyadaki çok az istiklal marşı, Türk İstiklal Marşı kadar tarihi ve konjonktürel tecrübeye, derin bir kültürel ve manevi bilince ve inanca dayanılarak yazılmıştır. Bu yüzden Türk İstiklal Marşı, çok farklı, çok ayrıcalıklı, milli hasletlerimizi çok iyi sergileyen benzersiz bir marştır. Adeta Türk milleti adına yazılmış evrensel bir bildiridir, ulusal bir anttır.
Bu güftenin şairi Mehmet Akif Ersoy çok yönlü bir şahsiyettir. Hem bir ilim hem bir edebiyat adamıdır. Arapça, Farsça ve Fransızcaya hakkıyla vakıftır. Eğitimini aldığı meslek, kendisinin yaşadığı yıllarda tüm dünyada önemli bir müspet ilim dalı olan veteriner hekimliktir. Edebiyat adamı olarak verdiği en büyük eser “Safahat”tır. Safahat, ağırlıklı olarak dinsel konuların işlendiği bir eserdir. Ama bu konular sofuluktan ve duygusallıktan uzak, bütünüyle akılcı ve ilerici bir yaklaşımla işlenmiştir. Prof. Mehmet Kaplan, Safahat’ı Türk edebiyatı tarihinin 4 temel eserinden birisi (diğerleri Dede Korkut, Mesnevi, Mevlit) olarak niteliyor.
Orhan Şaik Gökyay ise Safahat’ın nasıl engin bir bilginin, birikimin ürünü olduğunu anlatmak için şöyle diyor: “Mehmet Akif’in ilmi, öğrenimini yaptığı baytarlıkla sınırlı kalmıyor. Safahat’ı okudukça görüyoruz ki, o İslami ilimleri ne kadar derinlere inerek biliyorsa müspet ilimlere de o derece vukuf sahibidir.”
Akif; bir ilim, bir edebiyat adamı olduğu kadar bir eylem, bir aksiyon adamıdır. Safahat’ın birçok bölümü gezilere, gözlemlere dayanılarak yazılmıştır. Kurtuluş savaşında Anadolu’da verdiği ateşli vaaz ve hitabelerle halkı istiklal mücadelesine destek vermeye teşvik etmiştir. Onun lügatinde tembellik, miskinlik, uyuşukluk yoktur. Safahat; tembelliğe, miskinliğe, kaderciliğe savaş açan; dinamizmi yücelten bir eserdir. Gökyay’ın dediği gibi derin bir İslam ve Kur’an bilgisine sahip olan Akif, İslam’ı yaşanılan çağa cevap verecek şekilde anlamak gerektiğine inanan ve Safahat’ta görüleceği üzere bütün çabasını bu alanda yoğunlaştıran bir münevverdir. O kadar ki, Mısır’da ikamet ettiği ve Türk edebiyatı dersleri verdiği yıllarda takım elbise ve kravatla bir Batılı gibi giyindiği için kendisine bağnaz çevrelerce “Gâvur Akif” denmiştir.
Akif’in değinilmeden geçilmemesi gereken bir yönü de dürüstlüğüdür. Akif her türlü dürüstlük testinden yüz akıyla çıkabilecek az sayıdaki tarihi şahsiyetlerdendir. Mithat Cemal Kuntay, “Mehmet Akif” adlı eserinde onun bu yönüne tanıklık ediyor: “Mehmet Akif, hayatını baştan sona yalana başvurmadan anlatabilecek ender insanlardan biridir.”
İsmail ÖZCAN & Eğitimci Yazar
[TÜHA Haber Ajansı, 20 Mart 2022]
Yorumlar