Kafkasyada barışın önündeki engel Rusya mı Azerbaycan mı
19’uncu yüzyılın hemen başlarında Kafkasya coğrafyasında Çarlık Rusyası’nın işgalcilik siyasetine Genceli Cevat Han canını feda ederek direnmişti.
TÜHA / TÜRKUAZ İnternational News Agency
Independent Türkçe’den Gazeteci-Yazar Dr. Mayis Alizade, Ankara`daki Kafkassam Başkanı ve Kuzey Makedonya Vizyon Uluslararası Türk Üniversitesi eski Rektör yardımcısı Prof. Dr. Hasan Oktay’la yapmış olduğunu söyleşi:
20’nci yüzyılın başlarında yine aynı Çarlık Rusyası, Karabağ’da Ermeni-Müslüman kavgasının ateşini fitillemek suretiyle bölgeyi kendi kontrolü altında tutma girişimlerini sürdürmüştü.
Ekim 1917 sosyalist devriminden sonra Bakü belediyesine yapılan seçimlerde Müsavat Partisi’nin yüzde 40 oy almasına rağmen, Lenin’in desteğini alan Taşnaklar seçim sonuçlarını iptal ederek Bakü’nün yönetimini ele almıştı.
İşte o yönetim, 31 Mart – 4 Nisan 1918 tarihleri arasında Bakü’de 12 bin Müslümanı katlettiğini bizzat itiraf etmişti.
28 Mayıs 1918’de kendi bağımsız devletini ilan etmiş Azerbaycan’ın özgürlüğü, 27 Nisan 1920’de sosyalist Rusya tarafından sonlandırılırken “enternasyonalizmi” ana ilkesi sayan Sovyetler Birliği asla Çarlık Rusyası politikalarından vazgeçmemiş ve 1980’lerin sonlarında etnik kavgaları yeniden kızıştırmıştı.
Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarını işgalini bizzat destekleyen Moskova, yaklaşık otuz sene bu statükonun korunmasını da sağladı.
27 Eylül 2020’de başlayıp 9 Kasım 2020’de sona eren ve tarihte “44 günlük savaş” olarak bilinen askeri operasyonların üzerinden yaklaşık dört sene geçmesine rağmen, Azerbaycan ile Ermenistan arasında barış anlaşması imzalanmazken Kremlin, dizginleri yine elinde tutma isteğinden geri adım atmıyor.
Ancak bu süreç içinde Ermenistan Başbakanı Paşinyan’ın kararlı adımları dikkat çekiyor.
Örneğin, 31 Temmuz’da Rus askerlerinin Erivan’daki Zvartnots Havaalanı’ndaki görevini sonlandıran Ermenistan yönetimi, Başbakan Paşinyan’ın 8 Ekim’de Moskova’da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile bir araya gelmesinden sonra devrim niteliğindeki yeni bir gelişme yaşandı:
Ermenistan-İran sınırındaki geçiş noktasında 1 Ocak’tan itibaren Ermeni sınır görevlileri göreve başlayacakları gibi, 2026 yılından itibaren Ermenistan-İran ve Ermenistan-Türkiye sınırını koruyan Rus askerlerine Ermenistan’ın kendi askerleri de eşlik edecek.
Bölgedeki bu önemli gelişmelerle ilgili Independent Türkçe’nin sorularını Ankara’daki Kafkas Stratejik Araştırmaları Merkezi Başkanı ve Makedonya’daki Vizyon Türk Üniversitesi eski Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Hasan Oktay cevaplandırdı.
“Ermenistan ve Gürcistan, Rusya’ya karşı direnerek Batı’ya açılma arzusunu ön plana çıkarıyorlar”
31 Temmuz’da Rus askerlerinin Erivan’daki Zvartnots Havaalanı’na giriş-çıkışlarının kontrolünü sonlandırarak ülkeyi terk etmesine muvaffak olduktan sonra bu kez Ocak 2025’ten itibaren ülkesinin Türkiye ve İran sınırlarını kendi askerlerinin koruyacağına ilişkin anlaşma sağlandı. Bu, nasıl değerlendirmeli?
Ruslar, 1801 yılı itibarıyla geldikleri Kafkasya’dan artık çekilme zamanlarının geldiğini hissediyorlar.
Global Rus serisinin ana dayanak noktası, Güney Kafkasya’yı elimizde tutarsak Türkistan coğrafyasını kontrol ederiz yaklaşımı üzerinde kuruludur.
Ruslar, Güney Kafkasya’yı önce Gürcüler, sonra Ermeniler üzerinden kontrol ettiler. Güney Kafkasya’daki Müslüman unsur, başta Azerbaycan halkı olmak üzere Ruslar ile pek barışık olamadılar.
Fakat buna rağmen Rusya, özellikle 1828 Türkmen Çayı Anlaşması’ndan sonra Güney Kafkasya’da bugüne kadar kaldılar.
Şimdi Ermenistan ve Gürcistan, Rusya’ya karşı direnerek Batı’ya açılma arzusunu ön plana çıkarıyorlar.
Ermeniler, her ne kadar şimdiye kadar Ruslarla birlikte Güney Kafkasya siyasetinde çok önemli bir yer almışlarsa da bundan sonraki süreçte yeni bir strateji denemeye başladılar.
Bu stratejinin ana hareket noktası, 200 yıldır Ruslarla birlikte yürütülen politikanın dışında yeni araçlar ve özellikle batıya açılma seçeneği ön plana çıktı.
Çarlık döneminde, Sovyet döneminde ve federasyon döneminde Rusya, Güney Kafkasya’da Ermeniler üzerinden strateji sevk ve idare ederek varlıklarını sürdürdüler.
Özellikle Sovyet’ten federasyon Rusyası’na geçişte Ruslar, Ermeniler üzerinden Güney Kafkasya’da kalabilmek için Azerbaycan’ın topraklarını işgal yöntemini kullandılar.
Ermeniler, Ruslar ile birlikte hareket etmekten vazgeçip Rus askerlerini önce havaalanından, sonra da Türkiye ve İran sınırlarını koruma anlaşmasından çıkarak Rusları topraklarından uzaklaştırmak istiyor.
Rusya, özellikle Paşinyan iktidara geldikten sonra meydana gelen 44 günlük savaşta Ermenistan’ın yenileceğini ve bu yenilgi üzerine Ermenistan’da iktidar değişimi olacağını hesap ederek Azerbaycan’ın yedi rayonunu işgalden kurtarma operasyonuna ses çıkarmadı.
Ne zaman ki Azerbaycan, Şuşa’yı aldı, Rusya müdahale ederek üçlü bir ateşkes anlaşması imzalattı.
Rusya böylece Ermenistan’ı baskı altında tutacak ve iktidar değişimi sağlayacaktı, bunda başarılı olamadı.
Ermenistan kendi toprak ve sınırlarını kendi imkânları ile korumaya karar verdi. 1801 yılında Güney Kafkasya’ya giden Rus askerleri artık bu coğrafyayı terk etmeleri yönünde bir eğilim ortaya çıktı.
Gürcistan seçimleri ve Azerbaycan’ın tutumu bu süreçte oldukça merak ediliyor; Putin’in Bakü seyahati Rusya’yı Güney Kafkasya’da yeni arayışlara sevk ediyor.
44 günlük savaş başlar başlamaz siz “İlham Aliyev’in ana amacı Rusya’nın desteğiyle Paşinyan’ı devirmekse bunu bilelim” demiştiniz. Üzerinden 4 yıl geçtikten sonra bu konuda ne söylemek istersiniz?
12 Temmuz 2020’de Ermenistan topraklarından Azerbaycan Tovuz köyüne füze atılınca, Azerbaycan’ın buna cevap vererek Erivan’ı bombalaması bekleniyordu.
Böylece oluşacak kargaşada Ermenistan, Azerbaycan’a karşı yenilecek; Birleşmiş Milletler devreye girerek barış sağlayacaktı.
Bu mağlubiyet karşısında Paşinyan iktidardan uzaklaşacaktı. Ancak Türkiye devreye girerek 2,5 aylık bir hazırlık yaptı.
Uluslararası hukuk ve meşruiyete göre hareket edilerek, direkt Ermenistan topraklarına değil, Ermenistan’ın Rusya adına işgal ettiği Azerbaycan topraklarına harekete geçildi.
Bu ince strateji ve taktik, Rusya tarafından çok geç anlaşıldı. Azerbaycan bile bu 44 günlük savaşın böyle sonuçlanacağını hesap etmiyordu.
Onun için Erdoğan, yapmış olduğu bir konuşmada “Karabağ’ı nasıl almışsak” cümlesini kullanmak durumunda kaldı.
Azerbaycan’ın normal şartlar altında Güney Kafkasya’da Rusya’nın önceliklerine karşı bu kadar açık ve net bir şekilde cüretkâr harekete kalkışmayı aklından bile geçirmiyordu.
Ermenistan’ın hassas durumu ve Türkiye’nin bu taktik ve stratejik hamlesi, Paşinyan’ı iktidarda tuttuğu gibi Azerbaycan’ın da 7 rayonun işgalden kurtulmasının önünü açmış oldu.
Azerbaycan savaştan galip çıkmanın yanı sıra 19 Eylül 2023’te gerçekleştirdiği bir günlük operasyonla Ermenilerin kendi topraklarını tamamen terk etmesini sağladı. Fakat bugüne kadar iki ülke arasında barış anlaşması yok. Sizce bunun sebebi ne?
Türkiye’nin stratejik hamle ve taktiği ile gerçekleşen 44 günlük savaş sonunda 10 Kasım ateşkes anlaşması imzalandı.
Türkiye, 12 Temmuz’dan bu tarafa Azerbaycan’a vermiş olduğu desteğin sonucunda bu ateşkes antlaşmasında hukuken yer almak arzusundaydı.
Fakat Azerbaycan, Rusya ve ABD tarafından tanınmaması nedeniyle, Türkiye’nin ateşkesin içinde yer alması hedeflenmiyor.
Bu süreçte, Ermenistan açısından da birçok sıkıntılı durum meydana geldi.
30 Eylül 2020’de Moskova, başta Paşinyan’ı yeniden iktidarını sürdürebilmek için bir baskı oluşturdu; bu da daha sonraki günlerde Karabağ’ın tamamen Ermenistan’a geçmemesi yönünde kararlar alması gerektiği anlamına geliyordu.
Fakat bunun öncesinde, 2021’de Paşinyan’ın iki önemli eylemi gerçekleşti. Öncelikle Batı ile yeni bir ilişki kurarak, ABD ve Avrupa Birliği’nden destek almak istedikleri yönündeki açıklamaları önemli bir aşamaydı.
Bu açıklamalardan sonra Rusya, iki ülkenin 10 Kasım’daki ateşkes anlaşmasını ikame edecek yeni bir antlaşmanın olmadığını açıkça beyan etti.
19 Eylül 2023’te Azerbaycan, Ermenistan’ın Garabağ bölgesindeki Ermeni işgalini sona erdirdi. Fakat hala barış antlaşması yok.
Bunun iki sebebi var:
Birincisi, Azerbaycan, eline geçen fırsatla birlikte güçlü bir konum elde etmişken, burada bir müzakere sürecinin sonuçlanması için bir barış antlaşması imzalamaktan kaçınıyor.
İkincisi, Ermenistan, sürecin daha iyi yönetilmesini sağlamaya çalışıyor. Eğer barış antlaşması imzalanmazsa, Batı ile ilişkiyi sağlamlaştırmaya çalışarak bir güç dengesi oluşturma çabası devam edecek.
“Normalleşme süreci, Ermenistan için oldukça zorlu bir durum arz ediyor”
İki ülke arasındaki ilişkilerin normalleşmesi için ne tür bir süreç öngörüyorsunuz?
Normalleşme süreci başlamakla birlikte birçok mesafe alındı.
Ermenistan, sürecin başından itibaren Türkiye’nin desteğini almak için önemli hamlelerde bulunmuştu.
Türkiye, açıkça Karabağ bölgesinin Azerbaycan’ın bir parçası olduğunu söylemekte, Azerbaycan da bunun altını çiziyor.
Ancak her iki ülke de birbirine karşı büyük mesafelerde duruyor.
Ermenistan, Rusya’yı asla göz ardı edemeyecektir.
Normalleşme sürecinin ilerlemesi, Türkiye’nin Ermenistan’a daha fazla açılım sağlaması ve Rusya’nın bölgede etkisini kaybetmesiyle doğrudan ilişkili.
Öte yandan, Ermenistan, Batı ile daha fazla angaje olmaya çalışsa da mevcut Rusya-Ermenistan ilişkisi, Batı’nın bölgedeki pozisyonu için büyük engel teşkil ediyor.
Dolayısıyla, normalleşme süreci, Ermenistan için oldukça zorlu bir durum arz ediyor.
Dr. Mayis Alizade Independent Türkçe
https://www.indyturk.com/node/746684/t%C3%BCrki%CC%87yeden-sesler/ad%C4%B1m-ad%C4%B1m-hatta-bazen-santim-santim
***
Yazar hakkında
Prof. Dr. Hasan Oktay,1964 Samsun doğumludur. İlk, Orta ve Lise eğitimini Samsun’da tamamlayıp, İstanbul Üniversitesi Tarih bölümünü tamamlamasının ardından Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde akademik hayatına başlamıştır. Tarih uluslararası ilişkiler alanında çalışmalarını sürdürmektedir. Altı yıl Kuzey Makedonya’da uluslararası Vizyon Üniversitesi’nde Rektör Yardımcılığı yapmıştır. 2008 yılında Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (KAFKASSAM)’ni kurmuştur. Halen aktif olarak KAFKASSAM başkanlığını sürdürmektedir. KAFKASSAM, Merkezi Ankara’da olup, bölgesel araştırmalar yapan bir strateji merkezidir. Başta Rusya olmak üzere Kuzey Kafkasya, Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan ve İran’da gönüllülük esasına göre çalışan uzmanlarla birlikte çalışmalarına devam etmektedir.