Kitap: 15 Temmuz Sonrası Türkiye | Siyaset, Hukuk, Dış Politika, Güvenlik
ANKARA – TÜHA HABER /15 Temmuz Sonrası Türkiye | Siyaset, Hukuk, Dış Politika, Güvenlik başlığını taşıyan bu kitap alanında uzman araştırmacı ve akademisyenlerin makalelerini içeriyor. Kitapta 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrasında Türkiye’de meydana gelen gelişmeler ve değişimler farklı açılardan ele alınıyor.
15 Temmuz darbe girişimi Türk siyasi tarihindeki diğer darbe ve darbe girişimlerinden; failinin niteliği, darbeye karşı gösterilen sivil direniş ve elde edilen başarının iç ve dış politikada sağladığı dinamizm açılarından oldukça farklı bir örnek teşkil ediyor.
Darbe girişiminin püskürtülmesinden sonra Türkiye’de siyaset, yargı, dış politika ve güvenlik sahalarında derin dönüşümler yaşandı. 15 Temmuz’dan kısa bir süre sonra referandumla kabul edilen Anayasa değişikliğiyle siyasal sistem değişmiş ve Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçildi.
İlk defa bu darbe girişiminde sivil iradenin yanında duran yargı, sonrasında hem FETÖ/ PDY’ye hem de darbe girişimine karşı etkili bir mücadele yürüterek kısa sürede darbe davalarını sonuçlandı.
Örgüt ile sadece yurt içinde değil yurt dışında da farklı araçlarla mücadele edilmiş; Türkiye Maarif Vakfı, FETÖ’nün en önemli araçlarından biri olan yurt dışı eğitim örgütlenmesine karşı faaliyete geçti. Onlarca yıldır tartışılan TSK’nın yeniden yapılandırılması ve demokratik sivil denetimi ancak bu dönemde mümkün olabilmiş; TSK yurt dışında birçok operasyonu başarılı bir şekilde yürütürken yurt içindeki terör varlığını da sıfıra yaklaştırdı. Türkiye dış politikada çıkarlarının olduğu bütün alanlarda büyük bir otonomi kazanmıştır. Kitapta bütün bu konular uzman isimler tarafından tarihsel bir perspektifle analiz edildi.
Türkiye’nin demokrasi tarihi, sivil-asker ilişkileri ve siyasetin bürokratik vesayetle mücadelesi göz ardı edilerek anlaşılamaz. 27 Mayıs 1960 Darbesi ile başlayan makus darbeci gelenek ve 1961 Anayasası ile kurumsallaşan vesayet, 15 Temmuz 2016 darbe girişimine kadar farklı formlarda etkisini sürdürmüştü.
AK Parti, iktidarının ilk yıllarından itibaren darbeci gelenek ve anayasal vesayetle mücadele etmiş; yargıdan kamu yönetimine kadar her alanda siyasetin alanını genişletecek kazanımlar sağlamıştı.
Gerçek iktidarın vesayet kurumlarında olduğunu düşünen Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ilk andan itibaren kritik devlet kurumlarını ele geçirme hedefiyle hareket etmiş, Siyasetin gücünü ve milletin ferasetini küçümseyen örgüt, vesayet sistemi ile mücadele görüntüsünde yeni bir vesayet kurmaya çalışmış; rakiplerini gerilettikten sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti iktidarını hedef almış ve başarısız olunca 15 Temmuz’a giden süreç yaşanmıştı.
15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden altı yıl geçmiş olmasına rağmen halen birçok alanda etkilerini devam ettirdiği; üzerinde çalışılması, anlaşılması ve anlatılması gereken bir hadise olduğu açıkça
görülüyor.
Her şeyden önce 15 Temmuz darbe girişimi Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki diğer darbeler ve darbe girişimlerinden çoğu yönüyle ayrılıyor.
Bu sebeple darbe geleneği ve vesayetçi zihniyetle ilişkisi açık olsa da öncekiler için geçerli ön kabullerle anlaşılması ve açıklanması güç.
15 Temmuz ne Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) içerisindeki bir cunta ne de ordunun komuta kademesi tarafından hiyerarşik yapı içerisinde gerçekleştirilmiş ve bu kalkışmanın faili FETÖ, dini bir cemaat görünümünde doğmuş, esas amacını gizleyerek eğitim ve din hizmetlerini araç olarak kullanmış.
15 Temmuz darbe girişiminin faili FETÖ’nün dışarıdan görünen kamuya açık sivil yönü yanında bir de gizli-mahrem yapılanması mevcut. Örgütün öğrenci yurtları, dershaneler, özel okullar ve üniversiteleri kapsayan devasa bir eğitim ayağı olmuştur ve 15 Temmuz sonrası FETÖ’ye ait olduğu gerekçesiyle kapatılan üniversite sayısı on beş.
Eğitim kurumları örgütün hem toplumsal meşruiyetini hem de insan kaynağını sağlamış olup, FETÖ, eğitim alanı dışında büyük bir medya imparatorluğu, finans ağı, yardım kurumları, sendika ve meslek örgütü gibi farklı ayaklara da sahip olmuş, ancak vitrindeki bütün bu devasa sivil yapılanmanın tamamının varlık sebebi mahrem yapıyı beslemek ve gizlemek olduğu yargı kararları ile tespit edilmiş.
FETÖ, vesayet sisteminin itibarsızlaştırdığı ve sınırladığı demokratik siyasetin karşısında asıl iktidar odağı olarak gördüğü “devlet iktidarı”nı ele geçirmeyi hedeflemiş. Bu amaçla kırk yılı aşkın bir süre boyunca başta TSK olmak üzere istihbarat, emniyet ve yargı gibi kritik kamu kurumlarına mensuplarını yerleştirmiş.
Bu kurumlara sızan asker, polis, hakim ve savcı gibi örgüt mensupları; Anayasa, kanun ve hukuk çerçevesinde amirlerinin ve siyasi iradenin verdiği talimatlara değil bağlı oldukları mahrem imamların emirlerine uymuş.
Örgüt, devletin kritik kurumlarında elde ettiği gücü hiçbir hukuki, ahlaki ve dini ilkeyi gözetmeksizin kendi örgütsel amaçları için kullanmış, 15 Temmuz darbe girişimi 1 Kasım 2015 seçimleri sonrasında FETÖ’nün mahrem yapılanmasına ve onu besleyen sivil görünümlü yönüne karşı etkinliği artan mücadelenin sonunda gerçekleşmiş.
Nitekim itiraflara ve yargı kararlarına göre darbe planlamasının yapıldığı Ankara Çayyolu’ndaki villanın seçimlerden bir hafta sonra 8 Kasım 2015 tarihinde kiralandığı tespit edilmiş. Örgütün bu yapısı açığa çıktıktan sonra gerçekleştirdiği darbe girişiminin 27 Mayıs gibi bir cuntanın yaptığı darbeye benzetilmesi, etkilerinin değerlendirilmesi ve mücadelenin bu çerçevede ele alınması mümkün değil.
FETÖ’nün bu kendine özgü yapısının yanında darbe girişimine karşı gösterilen sivil direniş ve bütün kayıplarına rağmen bu direnişin başarıya ulaşması, 15 Temmuz’u özgün kılan hususlar olup, nitekim üzerinden geçen altı yıldan sonra darbe girişimi ve direnişin sonuçları halen gözlenebilmekte .
Bu kitapta, 15 Temmuz darbe girişimi ve FETÖ’nün ele alınmasının yanında asıl olarak 15 Temmuz sonrası siyaset, toplum, hukuk, dış politika ve güvenlik alanlarında altı yıllık sürede gerçekleşen değişimler değerlendiriliyor.
Bu kapsamda Burhanettin Duran, 15 Temmuz darbe girişiminin Türkiye’nin iç ve dış politikasına etkilerine ilişkin kapsamlı bir çerçeve yazıyla kitaba katkıda bulundu.
Duran makalesinde ilk olarak 15 Temmuz darbe girişiminin Türkiye’nin darbeler tarihindeki yerini, başarısız olmasının sebeplerini, girişimi bastıran sivil demokratik direnişin mahiyetini ve FETÖ ile mücadele sürecini incelemiş .
Sonrasında 15 Temmuz darbe girişiminin Türk dış politikasına getirdiği değişimi, yurt dışında yürütülen askeri operasyonları ve darbe girişimi sonrası yeni siyaset zemini ile başlayan Cumhur İttifakı ve Cumhurbaşkanlığı sistemine geçiş sürecini ele aldı.
Son olarak ise iç siyaseti hareketlendiren 2023 seçimleri ve dış politikada yaşanan hızlı değişimleri değerlendiriyor.
Cem Duran Uzun “15 Temmuz Sonrası Yargı ve FETÖ ile Mücadele” başlıklı makalesinde yargının FETÖ’ye ve 15 Temmuz darbe girişimine erken ve etkili tepkisini, kalkışma sonrası ilan edilen olağanüstü hal (OHAL) sürecini, FETÖ’den arındırma stratejisini ve son olarak darbe davalarında gelinen aşamayı ele alıyor.
Hamit Emrah Beriş, Türk siyasetindeki askeri bürokrasi ve darbe geleneğini, askerlerin siyasete müdahalesi ve vesayet sistemini, bu gelenek içerisinde 15 Temmuz’un oturduğu yeri, milletin sivil direnişini ve vesayete karşı yürütülen mücadeleyi değerlendiriyor.
Nebi Miş yazısında benzer gelişmişlik düzeyine sahip ülkeler 1980’lerde darbecilerle yüzleşip devlet aygıtlarını önemli oranda cuntacılardan arındırdıkları ve siyasal alanı sivilleştirebildikleri halde, Türkiye’de darbelerin 2016’ya kadar nasıl devam edebildiği meselesine cevap arıyor.
Vesayetçi zihniyetin yakın dönemlere kadar iktidar alanlarını sürdürebildiğini vurgulayan Miş, devletin içerisine uzun süre boyunca sızmış sapkın bir örgütün 2016’da halen darbe yaparak yönetimi ele geçirebilme düşüncesini sorguluyor.
Mert Hüseyin Akgün 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında TSK’nın demokratik sivil kontrolünde gerçekleştirilen dönüşümü kurumsal yapı, personel atama rejimi ve askeri eğitim şeklinde üç
başlıkta ele alıyor.
Ahmet Demirden yazısında kültist bir terör örgütü olarak FETÖ yapılanmasındaki radikalleşme süreçlerinin sosyal ve psikolojik boyutlarını ele irdeliyor. Nur Özkan Erbay ise dünyadaki benzer mesiyanik örgütlerle karşılaştırmalı olarak FETÖ’nün temel özelliklerini incelemiş, bir terör
örgütüne dönüşme sürecini ve kült terör örgütü lideri olarak Gülen’i analiz etmiş ve son olarak 15 Temmuz sonrası devam eden FETÖ tehdidini vurguluyor.
Muhittin Ataman, 15 Temmuz sonrası Türk dış politikasında yaşanan dönüşümü çerçeve bir yazıyla ele almıştır. Ataman, bu dönüşümü ulusal bağlamda bağımsızlık, bölgesel bağlamda liderlik ve küresel bağlamda küresel statü arayışı çerçevesinde analiz etmiş; Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğindeki Türkiye’nin, ideolojik kalıplardan kurtulmuş, verili düşmanları olmayan, milli menfaatlerini merkeze alan, dış politika konularına toptancı yaklaşmayan ve Ankara merkezli bir dış politika izlediğini değerlendiriyor.
Murat Yeşiltaş, Türkiye’nin güvenlik siyasetindeki değişim ve dönüşümü anlamak için ulusal, bölgesel ve uluslararası güvenlik ikliminde yaşanan köklü değişimlerin dikkate alınması gerektiğini ileri sürüyor.
Yeşiltaş, bu değişimin hem Arap ayaklanmaları sonrası bölgesel karışıklığın ardından Türkiye’nin değişen güvenlik ortamından hem de 2002 sonrası dış politika hedefinin uzun zamandır merkezi unsuru olan “iddialı bir bölgesel aktör” olma arayışından kaynaklandığını belirtmiş ve bununla birlikte 15 Temmuz’un “iddialı dış politika” stratejisini güvenlik ekseninde tahkim ettiğini vurguluyor.
Murat Aslan ise FETÖ’nün TSK’da meydana getirdiği tahribatı komuta kontrol, personel fonksiyonu, askeri istihbarat ve harekat kabiliyeti başlıkları altında incelemiş; 15 Temmuz sonrası yine bu alanlarda
yapılan düzenlemelerin neler olduğunu ve etkilerini ele alıyor.
Yücel Acer, FETÖ’nün yurt dışındaki bağlantılarını ve darbe girişimi sonrası yurt dışına kaçan örgüt mensuplarını incelemiş, firar eden darbe girişimi failleri ile örgüt mensupları hakkında çeşitli ulusal mahkemeler ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından verilen iade edilmeme ve mültecilik kararlarını uluslararası hukuk çerçevesinde değerlendiriyor.
Birol Akgün ve Metin Çelik ise FETÖ’nün yurt dışı eğitim örgütlenmesini, bu okulların örgüt için önem ve işlevinin yanı sıra 15 Temmuz sonrası kapatılma sürecini ele alıyor. Ayrıca Türkiye Maarif Vakfı’nın kuruluş felsefesi, yapısı ve faaliyetleri ile FETÖ iltisaklı okulların kapatılma sürecindeki rolünü değerlendiriyor ve yurt dışı okullarındaki son durumu ayrıntılı bir şekilde analiz ediyor.
İnci Cevher UZGAŞ
[TÜHA Haber Ajansı, 24 Temmuz 2022]