Küresel Ekonomi-Politikte Türkiye
Türkiye’de beklentilerin hızla değişmesi, kurun ve enflasyonun yükselmesi, sadece iç faktörler kaynaklı da değil. Merkez bankalarının şahin duruşlarının öne çıktığı yeni bir dönemdeyiz. Enerji ve gıda başta olmak üzere emtia piyasalarındaki fiyat hareketleri ile birlikte, başta ABD olmak üzere, Avro Birliği ve İngiltere’deki faiz artışları da baskı oluşturuyor.
Bilal BAĞIŞ, SETA Proje Araştırmacısı
Küresel ekonomiyi, enflasyonist süreç, para politikasında ayrışma trendi ve doların güçlü seyri ile birlikte Ukrayna Savaşı, onunla bağlantılı enerji ve gıda krizi etkilemeye devam ediyor. Türkiye’nin ise cari açık ve dış finansman ihtiyacı (tüm olumsuzlukların temel sebeplerinden biri) sorunu henüz tam olarak halledilebilmiş değil.
Son 20 yıldaki ciddi atılımlarla, politik bağımsızlık önemli oranda sağlamlaştırıldı. Ancak, aslında yerinde ve doğru uygulamalar olsa da;
- ekonomik ve finansal yapıların kırılganlığı tam olarak giderilmeden,
- hedeflenen tam bir ekonomik ve finansal bağımsızlık sağlanmadan,
- uzun vadeli doğru hedefler, çok kısa vadede gerçekleştirmeye çalışacak şekilde
attığımız adımların maliyeti son zamanlarda yüksek seyretmeye başladı. Dahası, bu eksiklikler ve kırılganlık faktörleri artık daha bağımsız hareket etme eğilimindeki Türkiye üzerinde spekülatif baskılar için birer araç olarak kullanılmaya başlandı. Atılan adımların yükü de bu doğrultuda, artmaya başladı.
Veriler Ne Anlatıyor?
Türkiye ekonomisi ile ilgili reel veriler (işsizlik, büyüme, ihracat) genelde olumlu seyrederken; finansal veriler ise (enflasyon, kur ve faizler, CDS, rating, kredi büyümesi, rezervler) volatil seyretmeye devam ediyor. Spekülatif, manipülatif motivasyonlar ile bozulan beklentiler de bu süreci kötüleştiriyor.
Uzun vadeli yapısal dönüşüm süreçlerinde zaman kazandıracak (SWAP anlaşmaları, KKM, GES ve muhtemel yeni enflasyona endeksli enstrümanlar, döviz kazandıran konut düzenlemeleri gibi) adımlar ise gelmeye devam ediyor.
Büyük resimde, tüm bu atılan adımlarla;
- finansal derinleşme ve istikrar sağlanmaya,
- yurt-içine döviz çekme,
- içeride, TL varlıklara talebi artırmak,
- dövize talebi düşürmek,
- mevduat vadelerini uzatmak,
- makro-ihtiyati önlemler ve sıkılaştırma adımları ile kredi talebi ve ekonominin ısınmasını önlemek,
- kredilerin daha selektif dağıtılması, üretim ve ihracata yöneltme,
- kur istikrarı ve enflasyonla mücadele,
- potansiyel olarak yüksek getirili TL cinsi varlık opsiyonlarını genişletme,
- TEM’in içeriğinin doldurulması ve ekonominin ayakları yere daha sağlam basması, amaçlanıyor görünüyor.
Enerjide atılan adımlar (nükleer enerji, doğal kaynak keşifleri, rüzgâr ve güneş gibi), ulusal paralarla ticaret, Türkiye’nin sürekli artan stratejik önemi, gelişen girişim kültürü ve sağlam altyapısı (hem fiziksel hem beşerî) uzun vadede umut vermeye devam ediyor. Öte yandan, gayrimenkul piyasasına yönelik düzenlemeler, gıda ve tahıl piyasasına ve altın piyasasına yönelik adımlar da kritik süreçler olarak karşımızda duruyor.
Ancak, atılacak her adımın altyapısının da çok önceden iyi hazırlanması, özellikle de ABD ile de SWAP, ulusal paralarla daha aktif ticaret, kamunun konvansiyonel borçlanma araçlarına alternatifler (ICO, sukuk, uzun vadeli projeler için merkez bankası finansmanı), yapısal reformlar ise henüz üzerinde daha çok durulmasını gerektiren unsurlar olarak karşımızda duruyor.
Reel ekonomi tarafında işler nispeten iyi gidiyorken; büyümenin, (enflasyon baskısı oluşturacak) iç tüketim ve talep yoluyla değil; ihracat ve dışsatım yoluyla yapılmaya gayret edilmesi de bir o kadar önemli. Örneğin, 2021’deki çift haneli büyümeden sonra; Türkiye ekonomisi 2022’nin ilk çeyreğinde de %7,3 büyüdü.
Bununla birlikte, ihracat, ilk çeyrekte %15,2 artışla 19 milyar dolara, ithalat ise %44 artışla 29,7 milyar dolara yükseldi. Enerji ise dış ticarette hala en büyük paya sahip. Enerji ithalatı %157 artışla 10,7 milyar dolar seviyesinde.
Finansal tarafta ise Türkiye’deki tasarruflar, piyasaya sunulan likidite veya piyasadaki mevcut bol para genelde dövize, konuta veya tüketime eğilimli görünüyor. İstendiği gibi üretime ve yatırıma veya borsaya kanalize edilemiyor. Kaynakların doğru yönlendirilmesi noktasında henüz alınacak uzun ince bir yol var.
Ekonomik risklerin, Türkiye aleyhine spekülatif ve manipulatif gündemin de tersine çevrilmesinin yollarına odaklanmak gerekiyor. TL cinsi finansal araçlarda ürün çeşitliliğine ve yatırımcı tabanının genişletilmesine yönelik atılan adımların devam etmesi de önemli.
Türkiye Ekonomi Modeli’nin (TEM) de daha kapsamlı, içeriği dolu; içeride ve dışarıda yatırımcılara, üreticilere ve tüketicilere güven verecek, beklentileri doğru yönde yönlendirmeye odaklanan bir programa dönüştürülmeye ihtiyacı bulunuyor. TEM’in içinin bu doğrultuda doldurulması ciddi faydalar sağlar.
Enflasyon ve Faiz Verileri
Yurtiçinde, Mayıs ayı TÜFE enflasyonu (%73,5) piyasadaki beklentilerin biraz altında kalsa da diğer G20 ülkeleri ile karşılaştırıldığında hala yüksek seyrediyor. Son bir yılda, özellikle de ulaştırma, gıda ile ev eşyası ve konut fiyat artışları öne çıkıyor. Yaz döneminden itibaren ise enflasyonun adım adım gerilemesi bekleniyor.
Öncü göstergelerden İTO İstanbul enflasyonu (perakende endeksi) Mayıs’ta yıllık %87,35 (1998’den bu yana en yüksek artış) ve Türk-İş gıda enflasyonu da Mayıs’ta yıllık %107 olarak gerçekleşti.
Daha önceki yazılarda da altını çizdiğim gibi, Türkiye’de fiyatların sürekli artacağı beklentileri, küresel gıda ve enerji fiyatlarından, hatta kur artışlarından daha etkili görünüyor. Biz bu beklenti etkisini daha çok fahiş fiyat artışları, spekülasyon, stokçuluk gibi farklı kelimelerle duyuyoruz. Beklenti yönetimine daha fazla odaklanmak gerekiyor.
Ancak, Türkiye’de beklentilerin hızla değişmesi, kurun ve enflasyonun yükselmesi, sadece iç faktörler kaynaklı da değil. Merkez bankalarının şahin duruşlarının öne çıktığı yeni bir dönemdeyiz. Enerji ve gıda başta olmak üzere emtia piyasalarındaki fiyat hareketleri ile birlikte, başta ABD olmak üzere, Avro Birliği ve İngiltere’deki faiz artışları da baskı oluşturuyor.
Bunlarla birlikte, fiyat oynaklıklarının muhtemelen oturmaya başlayacağı yeni bir döneme de giriyoruz. Özellikle de gıda ve ulaşım gibi bazı sektörlerde fiyatlar aşırı oynak iken, henüz çok ciddi artış olmayan sektörlerde de hareketlilik olası. Dengelenmeye ihtiyaç duyulacak. Nitekim, son 15 yıldaki 2008 Krizi ve pandemi dönemi sonraları parasal genişleme adımları, Pandemi sonrası hızlı toparlanma; enerji krizi ve son savaş, küresel fiyatları fazlasıyla oynak hale getirdi.
Mali Denge de Önemli
Gelişmekte olan veya yeni gelişmiş ülkelerin, en az para politikası kadar, mali sorunlarının da gözden geçirilmesi; mali dengenin gözden kaçırılmaması hayati önem arz-eder.
Bütçe disiplini noktasında elde edilen kazanımların korunması, iç ve dış dengedeki açıkların, cari açığın sürdürülebilir seviyelerde tutulması; enflasyon beklentilerinin daha iyi yönetilmesine odaklanılmasında ciddi faydalar bulunmaktadır.
Türkiye’de son dönemler, cari açığın düşürülmesi ve borçların, özellikle de dış borçların düşürülmesi noktasındaki yeni süreç de bu yüzden daha değerli ve önemlidir.
***
Bilal Bağış
[TÜHA Haber Ajansı, 13 Haziran 2022]