Küresel rekabetin Kazakistan’daki ayak izleri
ANKARA- TÜHA HABER / Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM) Araştırmacı -Yazarı Dr. Tuğrul Camaş, Kazakistan’ın istikrarsızlaştırılması, kaosa sürüklenmesi ne Rusya’ya ne de Türk dünyasına fayda sağlayacağına dikkat çekti.
Dr. Tuğrul Camaş, “Sadece kuşatma çemberinin içerisinde bir gedik açacak, yeni bir çatışma ve istikrarsızlık alanı oluşturacaktır. Diğer yandan Avrasya’nın kalbinde yaşanacak çatışmalar bölgeye dışarından gelmek isteyen güçlere zemin oluşturacaktır” dedi.
“Modern dönem siyasi tarih ve uluslararası ilişkiler alanında yaşanan olaylar teknolojide yaşanan gelişmelere bağlı olarak her zamankinden daha hızlı gelişiyor” diyen Dr. Tuğrul Camaş, tarihin dünü, bugünü ve geleceği kapsayan olaylar zinciri içerisinde hızına yetişilmez bir seyre tâbi olduğunu söyledi.
(ANKASAM) Araştırmacı -Yazarı Dr. Tuğrul Camaş
Dr. Tuğrul Camaş, “Bu nedenle modern zamanı dönemlere bölmek istersek bunu siyasi olaylar bakımından değil kullanılan teknolojiler bakımından yapmalıyız. Bu noktada Soğuk Savaş sonrası dönem gerçekten kendine has özellikleri ile önceki dönemlerden büyük oranda ayrılmaktadır” şeklinde konuştu.
Meseleleri izah zorlaşıyor
“İçinde bulunduğumuz dönem uluslararası ilişkiler, diplomasi, savunma sanayiinde kullanılan teknolojiler, yeni iletişim metotları, aşı diplomasisi gibi yeni ilişki alanları, sanal gerçeklik, yapay zekâ, hibrit teknolojilerin kullanımının artması, toplumsal olaylarda, devrim teknolojisinde ve örtülü operasyonlarda kullanılan yeni yaklaşım ve yöntemler bakımından eskiye göre büyük oranda farklılık göstermektedir” diyen Dr. Tuğrul Camaş, “Yinelemek gerekirse bu farkın nedeni yöntemlerin değişmesidir. Aslında tarihi olaylar her zaman olduğu gibi zaman, mekân, olay kurgusu, neden ve sonuç ilişkisi içerisinde kendi tabiatına uygun olarak cereyan etmektedir. Kaldı ki bunlar tarihin değişmeyen parametreleridir. Dahası içerisinde bulunduğumuz döneme tarih penceresinden bakacak olursak Soğuk Savaş’ın tarihi bir simetrisini yaşadığımızı da açıkça ifade etmek gerekir. Ancak günümüzde uluslararası ilişkilerde veya toplumsal olaylarda yaşanan meseleler teknolojide yaşanan gelişmelere bağlı olarak son derece sofistike, diplomatik, siyasi ve askeri ilişkilerin etkisi altında oluşmaktadır” dedi.
Dr. Tuğrul Camaş, Tabii buna bağlı olarak siyasi tarihe geçecek meseleleri izah etmenin eskiye oranla daha da zorlaştığının altını çizerek, bu durumu örnekleyen en son olayın yeni yılın ilk günlerinde Kazakistan’da yaşandığını hatırlattı.
“Görünen ve gerçekte olan arasındaki farkın son derece büyük olduğu bu olay yeni dönemin teknolojilerinin etkin olarak kullanıldığı bir toplumsal olay olması nedeniyle izahı son derece zor” olduğunu söyleyen Dr. Tuğrul Camaş, “Bu olayın aynı zamanda uluslararası ilişkilerin cari durumundan da etkilendiğini asla göz ardı etmemeliyiz. Kazakistan’da yaşananları daha iyi açıklayabilmek için uluslararası ilişkilerin güncel gelişmelerinin oluşturduğu konjonktür üzerinden bir değerlendirme yapmak gerekmektedir. Konjonktür haricinde yapılan tüm değerlendirmeler bizi her zaman yanılgıya götürecektir” dedi.
Dr. Tuğrul Camaş, şöyle devam etti:
“Az önce de değindiğimiz gibi tarih kendi tabiatı içerisinde cereyan etmektedir. Ancak Soğuk Savaş sürecinde ve sonrasında yaşanan ideolojik temelli jeopolitik siyasetin geçerliliğini korumasına bağlı olarak oluşan bileşenler meseleleri biraz daha zorlaştırmaktadır. İdeolojik söylemler (Sovyetleşme, demokratikleşme), coğrafi etken (çevreleme) ve Soğuk Savaş’ın tarafları (çok kutupluluk) gibi parametreler son dönemde yaşanan toplumsal olaylar, devrimler ve krizlerle iç içe girmiş simbiyotik bir ilişkiye sahiptir. Bu ilişkinin nedeni ise Soğuk Savaş sonrası uluslararası ilişkilerde Amerikan merkezli tek kutuplu dünya yaklaşımına karşı Rusya ve Çin’in çok kutuplu bir dünya dizaynı arasında yaşanan rekabettir. Tabii bu rekabetin asli oyuncusu Soğuk Savaş’ın kazananı demokratikleşmedir. Amerikan menfaatleri doğrultusunda bizzat ABD önderliğinde Batılı bir değer olarak tüm dünyada transfer edilmek istenen demokrasinin yayılmacılık faaliyetleri için eşsiz bir enstrüman olduğunu, zehirli sarmaşık olduğunu, düşünen ve bilen ülkeler buna karşı bir duruş sergilemektedir”.
Demokrasi ve yayılmacılık
Dr. Tuğrul Camaş, Demokrasi sloganıyla yürütülen yayılmacılığın bugün Türkiye, Rusya, İran, Çin gibi ülkelerin sınırına dayandığını belirterek, ancak halen Asya’nın içlerinde ve Avrasya steplerine giremediğine vurgu yaptı.
“Başka bir deyişle Sovyet sonrası coğrafyaya henüz girememiştir” diyen Dr. Tuğrul Camaş, Soğuk Savaş ile birlikte ABD’nin başlattığı çevreleme (containment) politikasının aynı kuşakta yeniden yaşandığını, bu çevrelemenin nihai maksadının öncelikle ABD menfaatleriyle uyumlu çalışmayan rejimleri yeni teknoloji ve yöntemlerle devirmek, yerlerine ABD menfaatleriyle uyumlu rejimleri getirerek demokrasi transferine devam ettiğinin altını çizdi.
Uyumluysa diktatör kalabilir
Dr. Tuğrul Camaş, burada amacın gerçekten dünyanın demokratikleşmesi olmadığına dikkat çekerek, şunları söyledi:
“Mesela Suudi Arabistan Krallığı’nın totaliter rejimi Amerikan menfaatleriyle uyumlu olduğu müddetçe sorun değildir. Ancak Saddam Hüseyin rejimi diktatör olduğu iddiası ile ortadan kaldırılmıştır. Kuşatma içerisinde kalan hedef ülkeler siyasi askeri diplomatik ve ekonomik açıdan yıpratılmaya çalışılmaktadır. Suudi Arabistan, Mısır gibi ülkelerin Türkiye’nin ticaretini baltalamaya çalışması, Türk ürünleri boykot etmesi de bu nedenledir. Bu yıpratma çabası devrim veya rejim değişikliği için zemin oluşturmak adına yapılan soft power uygulamalarıdır. Özellikle ekonomik sorunlar bu zeminin oluşması için son derece elverişli koşullardır. Eğer devrimler başarısız olursa bu durumda örtülü operasyonlar ve vekâlet savaşları ile sınırların istikrarsızlaştırılmasına çalışılmaktadır”.
Türkiye için Suriye, Rusya için Ukrayna, yine Rusya, Çin ve İran için ise Afganistan ülke olarak istikrarsızlık kaynağı rolünü üstlendiğini açıklayan Araştırmacı -Yazarı Dr. Tuğrul Camaş, burada rejimleri ABD lehine değiştirilen ya da ekonomik krizlerle baskı altına alınarak istenilen dış politikayı uygulamak zorunda bırakılan ülkelerin, Batı’nın uydu/taşeron devletleri olarak faaliyetlerine kendi komşuları aleyhine devam ettiğini ifade etti.
Yunanistan ve Suudi Arabistan’ın Türkiye aleyhine, Polonya, Ukrayna ve Baltık ülkelerinin Rusya’ya karşı attıkları adımların bu durumun somut örnekleri olduğuna vurgu yaparak şunları aktardı:
“Meseleye Türkiye, Rusya, Çin ve İran açısından bakacak olursak; bu ülkeler çevrelemeye karşı etkin bir direniş ve hatta çevrelemeyi delmek üzere bir dış politika geliştirmektedirler. Bu açıdan bakılırsa; Türkiye’nin Doğu Akdeniz’in doğusuna hapsolmama çabası, Rusya’nın Baltık Denizi’nde kurulmaya çalışılan ablukaya karşı verdiği mücadele, İran’ın Hürmüz-Hint Okyanusu bağlantısını canlı tutmaya çalışması bu duruma somut birer örnektir. Yine Rusya’nın Doğu Avrupa ve Ukrayna’da NATO’dan Rusya sınırına doğru yayılmama noktasında hukuki garanti talebi ve hatta sonuç alınamadığı durumda Ukrayna sınırında savunma pozisyonundan saldırı pozisyonuna geçilmesi gibi hazırlıklar yapılması da kuşatmayı delmek, tehditleri kendi sınırlarından uzak tutma çabasının en güzel örneğidir. Yine Rusya kendi güvenlik konseptinin bir gereği olarak siyasi, askeri ve diplomatik etki alanının kendi sınırlarının uzağında eski Sovyet sınırlarında sağlamaya çalışmakladır”.
Çevreleme kuşağı
Dr. Tuğrul Camaş, başka bir deyişle, demokratikleşme sloganıyla yürütülen kuşatma çemberine karşı Rusya’nın kendi savunma çemberini Sovyetler Birliği’nin eski sınırları üzerinde oluşturduğunu dile getirerek, bu nedenle günümüz uluslararası ilişiklerine konu olan önemli siyasi, tarihi ve askeri meselelerin Finlandiya, Polonya, Ukrayna, Suriye, Irak, Afganistan ve Güney Kore’ye kadar giden geniş bir yay, çevreleme hattı üzerinde gerçekleştiğinin altını çizdi.
“Bu nedenle çevreleme kuşağının hem üzerinde hem içerisinde hem de dışında kalan zorlu denklemler kurmak ve bu nedenle son yıllarda oldukça karmaşık diplomatik ilişkiler yürütmek zorunda kalmıştır” diyen Dr. Tuğrul Camaş, “NATO üyesi Türkiye bir yandan Suriye’de belirli bir süre Batı ile yan yana Rusya ile karşı karşıya gelirken bugün kendi sınırlarını korumak için NATO üyesi ABD’ye karşı Rusya ile işbirliği yapmaktadır. Yine Yunanistan bugün Türkiye’ye karşı kuşatma çemberinin dışında adeta bir askeri lojistik üssü görevi görmektedir” dedi.
Dr. Tuğrul Camaş, Çevreleme içerisinde kalan Türkiye ve İran’ın aynı zamanda Rus dış politikası için birer ön savunma hattı bulunduğunu, ülkelerde yaşanacak siyasi, askeri ve diplomatik tüm gelişmelerin Rusya açısında son derece önemli olduğunu söyledi.
“Tam olarak bu nedenle Türkiye, İran, Çin ve Rusya bölgesel işbirliği yaparak çember hattında alan savunması yapmaktadırlar” diye konuşan Dr. Tuğrul Camaş, “ancak bölge dışından gelen yayılmacı güç bu ülkelerde daha sonra kullanılmak üzere sadece kendisinin girebildiği gizli arka kapılar bırakmıştır. Mesela Gezi eylemleri ve 15 Temmuz darbe denemesi, Turuncu devrimler ve diğer tüm örtülü operasyonlar bu arka kapılar üzerinden ve hemen hemen hiç iz bırakmadan yapılmaya çalışılmıştır. Aslında Kazakistan’da yaşananlar da bundan çok farklı değildir” dedi.
Dr. Tuğrul Camaş, Kazakistan’ın tek bir farkla; çemberin çok içinde kalmasıyla diğerlerinden ayrıldığına dikkat çekerek şunları söyledi:
“Kuşatmanın nihai hedeflerinden biri olan Rusya’nın kalbine, Rusya’daki Türk dünyasının kalbine, en yakın yerde bulunan Kazakistan’da hiç beklenmedik bir anda olayların gösteri mahiyetinden çıkarak darbeye evirilmesi küresel konjonktürün bir ürünüdür. Buradan sonrası Kazakistan toplum dinamiklerini çok iyi bilenlerin modern devrim teknolojisini, renkli devrim teknolojisini kullanarak sokakları doldurması ile gelişen bir devrim hareketidir. Burada öncelikle toplum içinde bilinçli olarak bırakılmış arka kapıları kullananların varlığı ve modern çağın iletişim araçlarının olayların gelişmesine yaptığı etki göz ardı edilmemeli. Sıradan bir zam protestosunun ne kadar hızlı bir biçimde isyana ve hatta darbe girişimine dönüştüğü ancak toplum dinamiklerini yakından tanıyanların uyguladığı devrim teknolojisi ile mümkün olduğu görülmelidir”.
Dr. Tuğrul Camaş, “Tabii 60 Tenge olan LPG fiyatlarının bir gecede yüzde 100 zamla 120 Tenge’ye çıkarılması olayların çıkmasına vesile olmuştur. Bu oranda bir zammın yapılmasında herhangi bir kasıt aramak gerekir mi bilmiyoruz. Ancak gösterilerin ikinci gününde, Cumhurbaşkanı Tokayev halkın sesini duyduğunu, hükümette özel komisyon görevlendirdiğini açıkça ifade etti. Dahası bu komisyon meydanlarda halkla buluşarak LPG zamlarını geri almasına ve eski satış fiyatının bile atlına çekmesine rağmen gösterilerin 4 Ocak’ta ülke geneline sıçradığı bir gerçektir. Sonuç olarak barışçıl ve masum başlayan gösteriler ülke çapında bir isyana dönüştü” şeklinde dile getirdi.
“Gösterilerde olayların ülkede eş zamanlı olarak birçok şehirde ortaya çıkması, özellikle stratejik öneme sahip kamu binalarının ele geçirilmeye çalışılması, askeri ve kolluk görevlileri gibi giyinerek algı oluşturulması, isyancıların sıradan eylemcileri “canlı kalkan” olarak kullanması modern devrim teknolojisinin yöntemleri olduğu gibi sokakta başlayan olayların amacının sadece zamları protesto etmek olmadığını göstermesi bakımından da önemli” olduğunu açıklayan Dr. Tuğrul Camaş, “Ayrıca tüm saldırı ve operasyonların tek bir merkezden koordine edilmesi maksadın ülkede geniş çaplı bir kaos çıkarmak olduğunu göstermektedir. 5 Ocak itibariyle Kazakistan Güvenlik Konseyi’ne bizzat başkanlık yapmaya başlayan Kazakistan Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev de ülkede başlayan olayların uzunca bir süre hazırlandığını, ülke dışından gelen teröristlerin sürece dâhil edildiğini ve maksadın çok daha farklı olduğunu açıklayarak bu durumu teyit etmiştir. Kaldı ki yıllarca Afganistan üzerinden Doğu Türkistan ve Orta Asya’ya girmeye çalışan ABD dış politikası bunu başaramamış ancak Afganistan üretimi radikal selefi örgütler güneyden Urallara kadar oluşturdukları yeşil koridorlarla arka kapılardan bölgeye girmiştir. Bu grup ve örgütler yeri ve zamanı geldiğinde uyuyan hücre olmaktan çıkmış ve harekete geçmiştir.
Buna karşın Kazakistan üyesi olduğu Kollektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’nden yardım isteyerek ülke içerisinde başta stratejik öneme sahip binalar olmak üzere birçok alanı koruma altına almıştır. Tabii burada şunu da hemen ifade etmek gerekir. TDT üyesi ülkeler arasında herhangi bir askeri anlaşma olmaması nedeniyle böyle bir yardımı TDT üyesi ülkelerden talep etmesi hukuken mümkün olmamıştır”.
Aslında ne oldu?
(ANKASAM) Araştırmacı -Yazarı Dr. Tuğrul Camaş, şu an tüm Kazakistan’da olayların kontrol altına alındığını ve soruşturmaların yürütüldüğünü belirterek, Kollektif Güvenlik Anlaşması Örgütü kapsamında ülkeye gelen Rus birliklerinin de Rusya’ya döndüğünü ifade etti.
tugrulcamas@gmail.com
***
Tuğrul ÇAMAŞ, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Tarih Bölümü’nü 2003 yılında bitirdi. Lisans bitirme tezini “Sovyet Sonrası Özbekistan’da Sosyo-Ekonomik Yapı” başlığı ile yazdıktan sonra Saint Petersburg’da iki yıl Rusça eğitim aldı. Akabinde Ural Devlet Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde “21 yy. Başlarında Gürcistan ve Ukrayna’da Renkli Devrimler ve Karşılaştırmalı Analiz” adlı Yüksek Lisans Tezi’ni yazarak Yüksek Lisans eğitimini tamamladı. Dış ticaret başta olmak üzere özel sektörde çalışmakla beraber bağımsız araştırmacı olarak Sovyet sonrası coğrafya hakkında çalışmalar yapmaktadır. Doğu Avrupa Türk Tarihi ile ilgili yayımları bulunan yazarın Sovyet sonrası coğrafyada yaşanan gelişmeler hakkında analizleri de bulunmaktadır. Aynı zamanda Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tarih Bölümü Doktora öğrencisidir.
[TÜHA Haber Ajansı, 22 Ocak 2022]