Lawrence’tan Colani’ye Suriye trajedisi -2/1- Suriye’de kumpasın hızlanması

*
Araplar, Osmanlı idaresi altında 400 yıl yaşadı. Son 76 yılda yaşananlara bakılırsa belki de en huzurlu 400 yılı yaşadıkları söylenebilir. 1918 sonrası Osmanlıdan tamamen bağımsızlaşan Araplar, pek çok yeni devlet kurdu. Kurulan devletlerin çoğunluğu İsrail Devletinin 1948 yılında kurulmasını kabul edip, Birinci ve İkinci Dünya Savaşının galibi Anglosakson sahiplerine biat ettikleri sürece barış ve bolluk içinde yaşadılar.
-Cem GÜNDENİZ-
TÜHA / TÜRKUAZ İnternational News Agency
2006 yılında Mavi Vatan doktrinini açıklayan emekli amiral Cem Gürdeniz, kaleme aldığı “Lawrence’tan Colani’ye Suriye trajedisi -2-” başlıklı yazısının bugünkü bölümünde de Suriye’de kumpasın hızlanmasını ele alıyor.
SURİYE’DE KUMPASIN HIZLANMASI
2000’lerin başında Suriye’de Araplar, Bedeviler, Kürtler, Türkmenler, Filistinliler, Ermeniler, Sünniler, Aleviler, Ortodoks Hristiyanlar, Katolikler, Dürziler mevcuttu. Hafız Esad’ın son yıllarına kadar ülkesel bütünlük korunabiliyor ve kademeli şekilde batı dünyası ile ilişkiler geliştiriliyordu.
Hafız Esad’ın 10 Haziran 2000’de ölümünden sonra iktidara gelen ve asıl mesleği göz doktorluğu olan oğlu Beşar Esad, Suriye gibi çok milletli, çok dinli ve İsrail ile sınır komşusu olan ülkeyi yönetmeye hazır değildi. Ancak en önemlisi 11 Eylül 2001 sonrası neoconlar, yeni Amerikan Yüzyılı için düğmeye basmışlardı. Suriye dönüştürülmeliydi.
ABD Kongresi Suriye’nin Lübnan ve Irak’ta teröre destek veriyor ve kitle imha silahları barındırıyor iddiası ile 12 Aralık 2003 tarihinde “Suriye Hesap Verebilirlik ve Lübnan Egemenliğinin Restorasyonu Yasası (2004)” olarak bilinen yasa üzerinden pek çok yaptırımlar yanında ekonomik yaptırımlara da başladı.
Böylece sosyal ve kültürel açıdan Arap alemi içinde en gelişmişler arasındaki Suriye halkı, kademeli şekilde fakirliğe ve içine kapanmaya itildi. Bu süreçte daha sonra 2006-2010 arasında Suriye modern tarihinin en uzun ve kötü kuraklığı yaşandı. Irak’a Amerikan müdahalesinden sonra zorunlu göç eden 1,5 milyon sığınmacının yarattığı külfet de ekonomik dengeleri alt üst etti.
İÇSAVAŞIN BAŞLAMASI VE DEĞİŞEN DENGELER
2003 sonrası 8 yıldır kıvranan ve ekonomik ve siyasi baskılara maruz kalan çok katmanlı Suriye halkı en ufak kışkırtmaya hassas haldeydi. İç savaş bu hareketle 2011 Mart ayında başladı. Beşar Esad süreci yönetemedi. Esad yönetimine karşı ‘‘demokrasi” talebiyle başlayan ayaklanmalar, etnik ve mezhep ayrılıklarının kışkırtıldığı şiddetli çatışmalara dönüştü.
Esad rejiminin ayaklanmaları bastırmada aşırı güç kullanması karşılıklı şiddeti artırdı. ABD ve İngiliz istihbaratı Afganistan, Libya, Irak ve Suriye’de yıllardır beslediği terör örgütlerini iç savaşta Esad rejimini yıkmak için kullandı. 2011 Temmuz’unda Sünni ağırlıklı muhalifler Özgür Suriye Ordusunu (ÖSO) ve Sürgündeki Hükümeti kurdu. 2012 Mayıs’ından itibaren ABD rejim karşıtı güçlere yardıma başladı. Bu yardım 2014 sonrası Pentagon’un Eğit ve Donat programına dönüştü.
2014 yılı başından itibaren kökleri El Kaideye dayanan IŞID (DAEŞ) terör örgütü Suriye’de kısa sürede pek çok yerde etkili oldu. 2013 ‘ten itibaren İran Hizbullah’ı; 2015’ten itibaren Rusya, rejim güçlerine fiilen askeri destek vermeye başladı. Aynı yıl ABD de Suriye devleti davet etmediği halde IŞID ile yani kendi ürünü terörle mücadele kapsamında kendi kendini Suriye’ye davet ettirerek Fırat’ın doğusunda petrol ve doğal gaz havzalarının bulunduğu bölgede sonradan sayıları 11’i bulacak üs ve karakollara yerleşti.
Petrol havzalarının emniyetini Kürtlerle birlikte sağladılar. Bu gelişme üzerine Esad, Rusya ile babası zamanından kalan askeri iş birliği anlaşmasını 2017 yılında güncelleyip 49 yıllığına uzatarak Rusya’nın Tartus’taki deniz üssü ile Lazkiye‘deki Hmeymim hava üssüne uzun vadeli erişimini güvence altına aldı.
Aynı yıl Rusya Türkiye ve İran Astana süreci hızlandı. Diğer yandan Kürtler PKK’nın Suriye uzantısı olan PYD’ye bağlı Suriye Demokratik Güçleri (SDF) çatısı altında örgütlendi. Suriye’de Fırat’ın batısında PYD’nin Akdeniz’e erişimini Türkiye 2016, 2018 ve 2019 ‘da icra ettiği harekatlar ile önledi.
Bu harekatlarda Türkmenlerin de yer aldığı Suriye Milli Ordusu (SMO) Türk ordusuna destek verdi. Ancak radikal unsurlar IŞID, El Kaide, El Nusra gibi son derece tehlikeli terör grupları İdlib ve Hama’da örgütlenmeye, Libya’dan getirilen silahlar ile donatılmaya devam edildi. Bir nevi iç ayaklanmayı başlatacak muhalifler ülke dışından bölgeye getirilen terör unsurlarına eklendi.
Aynı senaryo Afganistan’da da yaşanmıştı. İdlib’deki köktendinci silahlı terör örgütlerinin yapılanması 2015 sonrası Rusya ve Türkiye arasında gelişen iş birliğine rağmen önlenemedi. Bu süreç içinde en önemli gelişmelerden birisi Akdeniz’de yaşandı. Tartus’ta üslü Rus savaş gemileri Akdeniz’den IŞID hedeflerine Kalibr hipersonik füzelerini kullanarak 2017 mayıs ve haziran aylarında saldırılar düzenledi.
2016 yılında da Rus savaş uçaklarının yoğun saldırıları sayesinde Halep şehri muhaliflerden geri alınmıştı. Esad, Rusya’nın en gelişmiş savaş uçakları, savaş gemileri ve füze sistemleri ile yaptığı bu güç gösterileri ile Suriye’nin savunmasına Rusya’nın her durumda kayıtsız şartsız güvence vereceğini kabullendi.
Halbuki bir ülkenin asli savaş gücü kendi vatanı için ölmeye hazır askerlerinin mevcudiyeti ile ölçülür. İran ise daha başlangıçtan itibaren Irak Şii coğrafyasını kullanarak Suriye’ye kesintisiz muharip askeri desteğine devam ediyordu. 2013 yılında Filistinliler tarafından kurulan Kudüs Tugayları da Suriye rejimini korumak için en büyük askeri ve maddi desteği İran’dan temin ediyordu. İran, böylece Suriye üzerinden doğrudan Lübnan Hizbullah’ına da askeri desteğe devam ederek İsrail’in kuzeyden kuşatılması ve tehdit ekseni içinde tutulmasına yardım ediyordu.
ORDUNUN ZAYIFLAMASI
İç savaştan bu yana geçen 13 yılda, Suriye ordusu hızla geriledi. Rus askeri ve İran Hizbullah’ının varlığı ile Suriye Ordusu neticede 8 Aralık 2024 tarihinde Şam’ın ve çevresinin pek çoğu ABD ve AB ülkeleri tarafından terörist listesinde tutulan ve hatta ödüle tabi olan köktendinci militanların HTŞ liderliğinde muhalifler adı altında hızlı ilerlemesi karşısında dayanamadı ve düştü.
HTŞ (Heyet Tahrir El Şam -Şam Düşerse Tahran da Düşer) isimli grup El Nusra’nın BM tarafından yasaklı terörist grup olarak ilan edilmesinden sonra ABD tarafından yeniden markalaştırıldı. Liderleri Colani 2003’te El Kaide militanı olarak keskin ABD Düşmanı iken bugün ABD ve İsrail’in gözdesi konumunda bir militan.
İsrail ve ABD aleyhinde tek bir eylemi söz konusu değil. Colani liderliğinde İdlib’de oluşan 50 bin civarında büyük çoğunluğu toplama köktendinci terör elemanına birkaç gün içinde ülkesini 8 Aralık 2024 tarihinde teslim eden Suriye Ordusu 9 yıl önce 2015’te çok başarılı savunma yapabilmişti.
Çok zor koşullarda Esad’ın Cumhuriyet Muhafızları ve Kaplan Kuvvetleri kendilerinden daha büyük ABD ve İsrail vekillerine karşı savunma yapmış, Lazkiye kıyıları ile kritik ikmal yolları savunmuştu. O günlerde Şam neredeyse her gün vurulmasına rağmen kararlı bir şekilde durmuştu.
Bugün, aynı Şam savaşmadan neden düştü? Suriye ordusunun Şam’ın civarında Alevi ağırlıklı askerlerle güneyde Sünni ağırlıklı birlikleri tutması göz önüne alınırsa büyük bir çoğunluğun savaş irade ve azmini gelen muhalif dalga karşısında yitirdiğini söyleyebiliriz.
İsrail daha sonra yok etmeden önce, pek çok savaş uçağı ve helikopterin Suriye askerleri tarafından gelen muhalif gruplara teslim edildiğini medyada gördük. Arapların geleneksel olarak savaş konusunda kötü karneye sahip olmaları da buna eklenebilir.
Irak ve Libya savaşlarında da her iki ülke ordusunun askerlerinin birkaç istisna dışında direniş ve kahramanlıklarından bahsedemeyiz. Ayrıca bu süreçte özellikle 2018 sonrası sahada tecrübeye sahip generallerin yerlerini rejimin sadık askeri liderlerinin almış olması ve ordunun savaş eğitiminin azlığı da rol oynamış olabilir.
Suriye askerleri başta insansız hava araçları olmak üzere yeni teknolojilerden uzaktılar. Halbuki karşılarındaki yabancı istihbarat ajanslarından destek alan düzensiz ordular Ukrayna dahil, dışardan sadece silah değil, eğitim de alıyordu.
Suriye için gayret harcayan Rusya’nın 2018 yılında, 7 yıllık iç savaş yorgunluğu çeken orduda reform talebinde bulunduğu biliniyor. Benzer talebin İran tarafından da yapıldığı biliniyor. Ancak Esad bu tekliflere yaklaşmadı.
Esad savaş zamanı lider özelliklerine sahip değildi. Cepheye hiç gitmedi. Ekonomik ambargo altında karaborsanın zirve yaptığı ülkede yolsuzluk had safhaya çıktı. Orduya da sirayet eden yolsuzluklar ve ülkenin fiilen son 7 yıldır bölünmüş olmasının yarattığı fiili durum 100 bin kişilik Suriye ordusunu savaşamayacağı bir konuma sürükledi.
Benzer durum Irak ve Libya’da da yaşanmıştı. Orada da CIA tarafından satın alınan generallerin Saddam’a ve Kaddafi’ye ihanetleri söz konusuydu. Askerler de tüm Suriye toplumu gibi, Batı’dan gelen yoğun yaptırımlar ve öz kaynaklarının acımasızca çalınması sonucu yoksullaştılar.
Buğday yetiştirilen ve petrol/doğal gaz üreten bölgeler, 2016’dan bu yana ABD ve Kürt vekillerinin işgali altındaydı. Sonuç olarak, çoğu Suriyeli günde sadece birkaç saat elektriğe sahipti. Eve ekmek götürmekte zorlanıyordu.
Halbuki 2011’de iç savaş başlamadan önce Suriye hem gıda ve hem de enerji konusunda kendi kendine yeterliydi. Suriyeliler ücretsiz sağlık ve eğitimden de yararlanıyordu.
Kısacası Suriye Ordusu ABD, Türkiye ve İsrail tarafından desteklenen muhaliflerin biriktirdiği enerji karşısında direnmek istemedi. Bunda İsrail’in Lübnan’da kullandığı orantısız ateş gücünün ve Gazze’de yaptığı soykırımın psikolojik etkisinin de olduğu söylenebilir.
ABD’den temin ettiği sınırsız ateş gücünün kullanımı ve televizyonlarda sürekli ölen çocuk ve kadınların gösterilmesinin yarattığı psikolojik etkinin Suriye ordusundaki askerleri de etkilemesi kaçınılmaz olabilir. Esad’ın bu durumu görerek ne Rusya’dan ne de İran’dan yardım talep etmeden rejimi ve yönetimi muhaliflere terk etmesi kaçınılmaz olmuş olabilir.(devam edecek-HTŞ’NİN TESADÜFİ ZAFERİ-2/2)
***
Yazar hakkında
Cem Gürdeniz, 24 Mart 1958 tarihinde İstanbul’da doğan Cem Gürdeniz, 1969 yılında Sarıyer Pertevniyal İlkokulu’nu bitirdi, ortaokula yatılı olarak Haydarpaşa Lisesi’ne gitti. Ardından, 1972 yılında Deniz Lisesi’ne kabul edildi. 1979 yılında Deniz Harp Okulu Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü bitirerek Deniz Teğmen rütbesiyle güverte subayı olarak görev aldı.
1983-1985 yılları arasında ABD Naval Postgraduate School’da “İnsan Gücü, Personel ve Eğitim” alanında yüksek lisans eğitimini tamamladı ve 1987 yılına kadar Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda görev yaptı. 1987-1989 yılları arasında Deniz Harp Akademisi öğrenimini tamamladı. Ardından Deniz Kurmay Yüzbaşı olarak TCG Gayret Harekât Subayı oldu. Bu görevini sürdürürken 1991 yılında NATO SHAPE Karargâhı’nda dış göreve seçildi, dış görevi esnasında ise Brüksel ULB (Université Libre Bruxelles)’de Uluslararası Politika dalında yüksek lisans yaptı.