Libya’da suçlu kim? İklim mi Daniel mi?
Gazeteci yazar, çevirmen ve SABAH Gazetesi köşe yazarı Bercan TUTAR, “Libya’da suçlu kim? İklim mi Daniel mi?” başlıklı bir yazı kaleme aldı.
İşte yazar Bercan TUTAR’ın “Libya’da suçlu kim? İklim mi Daniel mi?” başlıklı yazısının detayları:
Gezegenimiz yanıyor, yıkılıyor, yarılıyor ve boğuluyor… Ne var ki çoğu bizim hatamız. Ancak bu gerçeği çarpıtan yeşil ideolojinin radikal militanları sosyo-kültürel, siyasi, ekonomik, ahlaki ve vicdani her tür felaketin günah keçisi olarak iklimi, doğayı ve küresel ısınmayı işaret ediyor. Global çaptaki manipülasyon ve dezenformasyonlarında sınır tanımıyorlar.
Bunun son örneği Libya… Daha şimdiden 6 bin cana mal olan ve hâlâ 10 bin kişinin kayıp olduğu sel felaketi evleri ve arabaları içindeki insanlarla birlikte bir çöp gibi sürükleyip denize döktü. Barajlar taştı, sokak ve caddeleriyle enkaza dönen şehirler tanınmaz hale geldi. Şimdi de denizden insan cesetleri fışkırıyor.
‘Daniel Kasırgası’ adı verilen sel faciası şiddet, kaos ve bölünmüşlüğün hâkim olduğu ülkeye ağır bir darbe daha indirdi. Yıllardır süren işgal ve iç savaşlar nedeniyle merkezi bir hükümetin olmayışı, ülkeyi doğal felaketlere karşı daha da savunmasız hale getirdi.
Batılı ve yerli sömürgeci zihniyetin eseri olan bu tablo için doğayı suçlamak, gerçekleri inkâr edip ideolojik körlüğe sığınmaktır. Emperyal güçler, BM kararlarıyla Afrika’nın en zengin ülkesi Libya’yı adeta enkaza dönüştürerek açlık, ölüm, şiddet ve kaosun yurdu haline getirdi.
Şimdi sanki bunu yapan kendisi ve bir damla petrol için ülkeyi kan gölüne çeviren Batı değilmiş gibi BM kalkmış sel felaketiyle ilgili “Libya henüz bir iklim stratejisi geliştirmemiş tek ülke” diyerek suçu yine kurbana kesiyor.
Sadece Libya’da değil, dünyanın hemen her ülkesinde meydana gelen benzer felaketlerde küresel emperyalist merkez ve onun borazanı BM, kendi suçlarını perdelemek için ya iklim kamuflajının arkasına sığınıyor ya da felç ettikleri ülkelerin siyasi ve kültürel yapılarını sorumlu ilan ediyor.
Libya’daki sel felaketinden önce de bu yaz Yunanistan’dan Hawaii’ye, Cezayir’den Kanada’ya kadar birçok ülkeyi kavuran orman yangınları ‘insanlığın kirletici felaketleri’ yerine ‘doğanın gazabı ve küresel iklimin cezası’ diye yansıtıldı. Emperyalist merkezin pazarladığı ve yeşil ideolojinin taşeronları tarafından savunulan bu manipülasyonlar her açıdan çağımızın en büyük, en yaygın ve en organize yalanıdır.
Özellikle 1990’lardan bu yana uluslararası kamuoyunu iklim değişikliğinin doğal afetleri tetiklediği ve daha da kötüleştirdiğine ikna etmek için küresel bir çaba sarf edildi. Doğrudur iklim değişikliği daha fazla sıcak hava dalgasına ve yağışta değişikliklere neden oluyor.
Fakat bir doğal felaket iki özellikle tanımlanır… İlki ölümler, ikincisi de yol açtığı sosyal, ekonomik ve kültürel maliyetler. Bu mercekten bakınca çevresel afetlerden kaynaklanan ölümler geçen yüzyıla göre büyük ölçüde azaldı. Örneğin Japonya ve ABD gibi ülkelerde afetlerden her yıl sadece birkaç yüz insan ölüyor. Zira kayıpların asıl nedeni insan hatasıdır. Alınmayan önlemler, çürük binalar, işlevsiz arazi yönetimleri, yetersiz altyapı ve çarpık kentleşmedir.
Afetlerden dolayı iklim değişikliğini veya kurban ülkeleri suçlamak sadece siyasi sınıfların menfaatlerine yarar. Böylece kendi hatalarını perdelerler. Batılı Danieller ile yerli taşeronlarının sabah akşam propagandasını yaptığı bu yenilenebilir dogmatik manipülasyonlar ancak ve ancak yönetici kesimin siyasi, finansal ve kültürel çıkar kasırgalarına hizmet eder. Dünyanın dört bir yanında olduğu gibi Libya’da da gördüğümüz trajik tablo maalesef bundan ibaret.