Macron’un Çin Gezisi ve Stratejik Otonomi
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un devlet törenleriyle ağırlandığı Çin ziyareti sonrasında Avrupa’nın ABD’ye bağımlılığını azaltması ve Çin’le ABD arasında Tayvan üzerinden yaşanacak bir çatışmada taraf olmaması gerektiği yönündeki sözleri Washington’da tepki çekti.
Kadir ÜSTÜN, SETA Washington D.C. Koordinatörü
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un devlet törenleriyle ağırlandığı Çin ziyareti sonrasında Avrupa’nın ABD’ye bağımlılığını azaltması ve Çin’le ABD arasında Tayvan üzerinden yaşanacak bir çatışmada taraf olmaması gerektiği yönündeki sözleri Washington’da tepki çekti. Macron, Avrupa’nın ‘stratejik otonomi’ kazanması gerektiğini ve bunu inşa etmeye karşı en büyük riskin ‘bize ait olmayan krizlere bulaşmaktan’ doğacağını söylemesi, Fransa’yla ABD arasında Tayvan konusunda görüş ayrılığı olarak yorumlandı. Macron’un stratejik otonomi kavramının Avrupa çapında geniş bir destek bulduğunu söylemek zor ancak ABD-Avrupa ittifakının aynı sayfada olmadığı da açık. Transatlantik ittifakını Ukrayna konusunda bir arada tutmayı başarmış olsa da Biden yönetiminin aynı birlikteliği olası bir Tayvan işgalinde sağlaması çok daha zor olacak.
Macron’un Avrupa’nın Tayvan konusunda ABD’nin ‘takipçisi’ olmaması gerektiği yönündeki sözleriyle birlikte Çin lideri Xi’yle yakın resimler verip üzerine Çin’i herhangi bir konuda eleştirmemesi de tepki çekti. Çin’in Macron’un ayrılmasından birkaç saat sonra geniş bir ‘Tayvan’ı çevreleme’ tatbikatı başlatıp adayı vurmanın da içinde bulunduğu birtakım askeri senaryoların egzersizini yapması, Fransız Başkanı’na tepkiyi artıran etkenlerden biri oldu. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in de Macron’la eş zamanlı olarak Çin’i ziyaret etmesi, eski İngiltere Başkanı Liz Truss tarafından ‘zayıflık işareti’ olarak değerlendirildi. Bu iki Avrupa liderinin şu aşamada Çin’i ziyaret etmesinin ABD’yle Çin arasındaki çekişmede taraf seçmeme çabası olduğu söylenebilir.
Çin’in Avrupa’nın stratejik otonomisi kavramına sıklıkla atıfta bulunmasının Transatlantik ittifak içerisinde ayrılık yaratma çabası olduğu açık. Rusya’ya Ukrayna konusunda istediği desteği pasif bir biçimde veren Çin, Avrupa’da Macron gibi düşünenleri yanına çekerek ABD’yi özellikle Tayvan konusunda yalnızlaştırmaya çalışıyor. Buna karşılık Washington’un bir yandan Avrupa’nın kendini savunma kapasitesinin artması gerektiğini söylemesi bir yandan da Macron’un sözlerinden rahatsız olması, Batı ittifakının büyük stratejisinin ne olması gerektiği konusunda bir uzlaşı olmadığına işaret ediyor. Macron’un Avrupa’nın amiral gemisi Almanya’yı yanına almadan Avrupa’nın stratejik otonomisinden veya ordu kurmasından bahsetmesi havada kalsa da ABD’nin Çin konusunda Avrupa’yı tam ikna edemediğini söylemek mümkün.
Biden yönetimi Batı ittifakının Asya’daki müttefikleriyle birlikte dünya ticaretinin %60’ını temsil ettiğini ve dolayısıyla bu ittifakın güçlendirilmesinin Çin’le mücadele için tek çözüm olduğunu düşünüyor. Ancak bunun Avrupa’da karşılık bulduğunu söylemek zor zira ne Fransa ne de Almanya Çin’le karşı karşıya gelerek yeni bir soğuk savaşa evirilmek istiyor. Biden başkan olduktan sonra Avrupa’yı Huawei konusunda ikna etmekte beklediğinden daha fazla zorlanmıştı. Ukrayna’yı işgal girişimi sonrasında Rusya’yı izole etme konusunda Avrupalı müttefiklerini özellikle başlarda ikna etmekte güçlük çeken Biden yönetimi, Ukrayna’ya verilen destek üzerinden Çin’e Tayvan konusunda gözdağı vermeyi başarmıştı. Buna rağmen Çin’in Rusya’yla ilişkisini dikkatlice devam ettirmesi ve hatta silah sağlama aşamasına gelmesi, işlerin pek de Washington’un istediği gibi gitmediğine işaret ediyor.
Macron’un Çin’le uzlaşı arayan yumuşak tonu, Avrupa’nın ABD’ye silah ve enerji konusunda bağımlılığından şikâyet etmesi ve dahası Rusya ve Çin’in söylemlerini tekrarlarcasına doların küresel baskınlığından yakınması dikkat çekiyor. Tayvan üzerinden olası bir çatışmada Avrupa’nın stratejik otonomisini koruyamayacağını ve vasal haline geleceğini söyleyen Macron’un halihazırda Avrupa’nın güvenliğini garanti eden ABD’ye karşı nasıl bir otonomi istediği tam da belli değil aslında. Daha önce NATO’nun ölü beyninden yakınan Macron’un bu tür çıkışlarının pek de altını dolduramadığını biliyoruz. Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi dışlamaya çalışan bir cephenin liderliğini yapmaya kalkan Macron’un bu çabası sonuç vermemişti. İçerde emeklilik yaşı üzerinden yaşadığı siyasi kriz sonrasında onay oranı müthiş düşen Macron’un dış politikada bir arayış içinde olduğu da açık. Bütün bunlara rağmen Macron’un yalnız olmadığını ve Avrupa’da ABD’yle birlikte Çin’e karşı mücadeleye girişme konusundaki iştahsız kitlenin sözcüsü olduğunu söylemek abartı olmayacaktır.
Biden yönetiminin Avustralya ve İngiltere’yle imzaladığı AUKUS anlaşması yüzünden ciddi bir kriz yaşadığı Fransa’yı bu anlaşmaya dahil ederek Macron’un gönlünü almaya çalışmasına rağmen Batı içerisinde büyük strateji konusunda birlik sağlanamadığı açık. Ukrayna’ya destek konusunda nispeten geride duran Fransız liderin Çin gezisi sırasında Pekin’i memnun edecek bir performans ortaya koyması, Transatlantik ilişkilerin tahmin edildiğinden zayıf olduğuna işaret ediyor. Çin’e büyük bir iş adamı heyetiyle giden Macron ve onun gibi düşünen Avrupalıların ekonomik ilişkileri Tayvan meselesine feda etmek istemedikleri anlaşılıyor. Biden yönetiminin Çin’le iş yapmaya devam etmek isteyen müttefiklerini bundan vazgeçirmesi kolay değil ve Tayvan’a muhtemel bir askeri müdahalede bunun önemli rol oynayacağı kesin. Bu durumda Washington’un Avrupa’nın tam desteği olmadan Çin’le baş etmesi çok zor olacak.