Matrix Resurrections: Efsanevi serideki kehanetler ile gerçek hayat arasında nasıl paralellikler var?
LONDRA-TÜHA HABER / Matrix serisinin dördüncü filmi Matrix Resurrections Cuma günü Türkiye’de gösterime girdi. Peki bir döneme damgasını vuran bilimkurgu serisi gerçek dünyaya dair hangi kehanetleri bugüne miras bıraktı?
(TÜHA) Türkuaz Uluslararası Haber Ajansı Avrupa Temsilcisi Tuba Nur TÜRKELİ’nin (BBC Eğlence Muhabiri Alex Taylor)’a dayandırdığı haberine göre, “Gelecekte ne olacak bilmiyorum…Buraya sana bunun nasıl sonlanacağını değil nasıl başlayacağını söylemeye geldim.”
1999 yapımı The Matrix filminin kapanış sahnesinde Keanu Reeves’in oynadığı Neo karakteri insanlığın bir simulasyonun içinde hapsolduğunu keşfettikten sonra dünyayı kontrol eden makineleri bu ifadelerle uyarıyordu.
İnternet devriminin toplumdaki etkileri sürerken prömiyerini yapan film dönemin teknolojik gelişmelerinden istifade etmekle kalmamış, toplumu şekillendiren internet, bilinç ve toplumsal kontrol gibi meselelerle ilgili geleceğe dönük soru işaretlerini de ortaya atmıştı.
Dördüncü film Matrix Resurrections’ın sinema salonlarına gelmesine günler kala, efsane film serisinin gelecekten haber veren kehanetlerini hatırlayalım.
‘Gerçeğin çölü’
Matrix’in yaratıcıları Lana ve Lilly Wachowski kardeşler, distopik seriyi yaratırken Fransız filozof Jean Baudrillard’ın çalışmalarından ilham aldı.
Wachowski kardeşler başroldeki Keanu Reeves meşhur siyah trençkotu ve gözlüklerini takıp karakterine bürünmeden çok uzun süre önce, ünlü oyuncudan Baudrillard’ın 1981’de yayımlanan kitabı Simülakrlar ve Simülasyon’ı okuyarak rolüne hazırlanmasını istediler.
Kitapta kapitalizmin illüzyonlarının gerçekliğin yerini aldığı bir dünyaya ithafen “Gerçeğin çölü” ifadesi geçiyordu.
Filmde de isyancı lider Morpheus, Neo’yu dış dünyanın kalıntıları ile karşılaştırdığında aynen bu ifadeyi kullanıyordu.
Baudrillard’a göre bu simülasyondan kaçış yoktu ancak Baudrillard Sözlüğü’nün yazarı Prof. Richard Smith’e göre Matrix yaratıcıları “Matrix’ten ayrı ve hakiki doğal dünyanın sözünü verdikleri” filmde “umut” aşılıyorlardı.
Peki Matrix efsanesi bizim gerçekliğimiz üzerinden nasıl bir etki bıraktı?
1. Kırmızı hap
Filmin hafızalara kazınan sahnelerinden birinde Morpheus, o sırada meraklı bilgisayar korsanı Thomas Anderson olarak yaşamını sürdüren Neo’ya bir mavi bir de kırmızı hap uzatarak bir seçim yapmasını söylüyordu.
Ya mavi hapı yutacak ve insanlığı köleleştirmek için yaratılan sahte gerçeklikte hayata dönüp orada yaşayacaktı, ya da kırmızı hapı yutup hakikate ve makinelerin tahakkümündeki gerçekliğe gözlerini açacaktı.
Prof. Smith’e göre film, Marksist anlatımıyla Platon’un bir mağarada zincirlenmiş ve “duvardaki gölgeleri gerçeklikle karıştıran” mahkumlar üzerinden yaptığı özgürlükle ilgili metaforu anımsatıyordu.
Ancak zamanla kırmızı hap metaforunun internette gerçek anlamından çok uzak amaçlarla kullanıldığı da oldu.
Kadın düşmanlarından oluşan ve kendilerine ‘İstemsizce bekar (involuntarily celibate)’ adını veren Incel hareketi, Reddit internet sitesinde “TheRedPill” (kırmızı hap) adını verdikleri forum sayfasını kurdu. 2012’de kurulan sayfa kadınları güçlendiren “feminist kültürü” manipülaif olarak nitelendiriyor ve erkeklere bu hareketi bastırabilecek “cinsel stratejiler” sunmayı amaçladığını savunuyordu.
Reddit 2018’de bu sayfayı “karantinaya aldı” ancak o zamana kadar forum 40 binden fazla takipçiye ulaşmıştı bile.
Avustralya Ulusal Üniversitesi’nin yaptığı araştırmaya göre Reddit yönetiminin bu adımı nefret suçunu engellemediği gibi, pek çok kullanıcıyı kendi yönettikleri platformlar üzerinden bu görüşleri yaymaya devam etme konusunda cesaretlendirmiş oldu.
“Kırmızı hap” ve “mavi hap” felsefesinin internet dünyası dışında, daha ölümcül sonuçlara yol açtığı da oldu.
Intel felsefesinden etkilenen Jake Davison isimli silahlı saldırgan, İngiltere’nin güneybatısındaki Plymouth kentinde Ağustos ayında 5 kişinin ölümüne neden oldu. Davison saldırıdan önce YouTube’dan yayınladığı videosunda “aşırı dozda siyah hap tüketiminden” bahsediyordu. Bu da, Incel topluluğunun Matrix’in “hap” sembolü üzerinden haptığı nihilist benzetmeler için kullandığı bir ifadeydi.
BBC’ye konuşan gazeteci, yazar ve sosyal medya içerik üreticisi Sophia Smith Galer, internetten çıkıp sokağa yansıyan bu görüşleri, kırmızı hap teorisinin yaşamın zorluklarından yorgun düşenlerin yanlış bir biçimde kolayca kendilerine yanıt olarak gördüğü bir teoriye dönüştüğünü belirtiyor.
Galer, “Sorunlarının merkezinde, gerçek ve sistemik başarısızlıklar ile hepimize zarar veren toplumdaki basmakalıp görüşler değil, daha çok kadınlar var. Bu yüzden çoğu, yaşamlarını daha iyileştirmek adına kadın düşmanı, aynı zamanda şiddet içeren fikirler paylaşıyorlar” diyor.
2. “Aklını özgür bırak”
Kırmızı hap teorisinin sömürdüğü bu ifade, siyasette de sıklıkla karşımıza çıkıyor.
Filmde geçen bu sözler, modern çağda kendilerini düzen karşıtı olarak konumlandıran aşırı sağ popülist akımın kullandığı bir özdeyiş.
Guardian gazetesindeki Matrix’le ilgili analizinde yazar Danny Leigh, çokkültürlülük, küreselleşme ve göç karşıtı görüşlerini dile getirmek isteyen, aralarında beyaz milliyetçilerin de olduğu alternatif sağ akımın üyelerinin, “aklını özgür bırak” felsefesini daha fazla insana ulaşmak için kullandığına dikkat çekmişti.
Leigh, yazıda Morpheus’un internette bazı içeriklerin yüzü olarak kullanıldığını, bir paylaşımda ‘Peki ya size Hitler’in aslında bir sosyalist olduğunu söyleseydim” yazdığını belirtmişti.
Hükümete, medyaya ve statükoya güvensizlikten beslenen alternatif sağ akım, özellikle eski ABD Başkanı Donald Trump ve destekçileri üzerinden Batı dünyasının siyaset sahnesinde daha görünür oldu.
O kadar ki Trump’ın kızı ve bir dönemin Beyaz Saray danışmanlarından Ivanka Trump, milyarder Elon Musk’ın bir Twitter paylaşımını, Musk’ın “kırmızı hapı yuttuğu” şeklindeki not ile yeniden paylaşmıştı.
Oysa yazar James Ball’a göre, Musk’ın bu paylaşımı, Morpheus’un kırmızı hap gerçekliğinin tamamen tersine çevrilmiş haliydi.
Ball, “Filmde, kırmızı hapı yutmak, rahat koltuğunda bir sanrının içinde yaşamaya devam etmek yerine dehşet verici olan gerçekliği kabul etmek anlamına geliyordu” şeklinde açıklıyor.
Alternatif sağ grupların bu yaklaşımına filmin yaratıcılarından Lilly Wachowski de iki kelimelik bir kınama ile tepki göstermişti. Orijinal Matrix üçlemesinde Ajan Smith’i oynayan Hugo Weaving de, Daily Beast’e yaptığı açıklamada filmde verilen mesajın bu gruplar tarafından gasp edilmesi karşısında şaşkınlığa uğradığını ifade etmişti.
3. Hakikat çağı?
İnternet ve sosyal medya gibi çok farklı fikirlerin olduğu ve herkesin gücünü kolayca arttırabileceği bir ortamda yaşıyor olmamız, “hakikat sonrası” (post-truth) adı verilen bir çağda yaşadığımız düşüncesine yol açtı.
Kavram, 2016 yılındaki ABD başkanlık seçimleri ve Brexit sürecinden sonra İngiltere’deki Oxford sözlüğü tarafından yılın kelimesi dahi seçildi.
Bunda sahte haberlerin yayılmasında ve kullandıkları algoritmalar üzerinden gerçekliğin bizim tat zevkimize uygun bir versiyonunun yaratılmasında aracı olan sosyal medya ve mesajlaşma uygulamalarının da etkisi oldu.
Reuters’ın dijital habercilikle ilgili raporuna göre okuyucu ve izleyiciler giderek artan bir şekilde hakikate önem veriyor ancak sadece yüzde 44’ü okuduklarına inanıyor.
Reuters’ın araştırmasına göre Instagram ve TikTok gibi sosyal medya platformları genç insanları kendine çekmeye devam ediyor ancak çoğunlukla teyit edilmemiş bilgiler, belli görüşlere dayanan içeriklere yer veriyor.
Bu da bilgi kirliliği ve komplo teorilerinin yarattığı kargaşaya sürüklenmemize yol açıyor.
Yani kırmızı/mavi hap tartışması bulanıklaşıyor; güvensizlik ve önyargıdan oluşan bileşik, mor bir hapa dönüşüyor.
Stratejik Diyalog Enstitüsü’nden Ciaran O’Connor, var olan fikirlerimizi destekleyen yeni bilgileri hatırlayıp önceliklendirme eğilimimize dikkat çekiyor ve Trump’ın kurtarıcı olduğuna dair “qAnon komplo teorisini” örnek veriyor.
QAnon hareketi, ABD’nin şeytana tapan bir grup pedofilin oluşturduğu bir derin devlet tarafından yönetildiğine dair asılsız komplo teorisine inananların oluşturduğu grup. Bu komplo teorisi, Ocak ayında Trump’ın seçimlere müdahale edildiğine dair asılsız iddiaları ortaya atmasının ardından Kongre’ye baskın düzenlenmesine ön ayak olmuştu.
Yetkililer QAnon içeriklerini YouTube, Facebook ve diğer platformlardan kaldırmaya çalışsa da, O’Connor’a göre bu komplo teorisi çoktan tüm dünyaya yayıldı bile.
Burada ironik olan ise şu: Matrix’te beyaz tavşanı takip eden Neo’yu taklit ettiklerine inanan bu hareketin takipçileri, aslında hakikatin peşine düşmek yerine teşhir ettiklerini sandıkları sistemin tam ortasında ve kendilerini kaybetmiş bir haldeler.
Öte yandan dijital bilgi paylaşımı yalnızca bu tarz görüşleri ve yanlış bilgileri yaymıyor. WikiLeaks belgelerinin sızdırılması ve Edward Snowden’ın ABD’nin istihbarat bilgilerini sızdırması, yöntemi tartışmalı olsa da, hükümetlerin görevlerini nasıl kötüye kullandıklarını açığa çıkarmıştı.
Kısacası sosyal medya birleştirici ve özgürleştirici yönünü de aynı şekilde gösterdi.
4. Matrix’in içinde yaşamak
İnternette artan varlığımızı temsil eden dijital ayak izimiz, orijinal Matrix yapımlarında, filmin yayınlandığı dönemde saf bilim kurgu gibi kulağa gelen bazı unsurların nasıl günümüzde kendini gösterdiğine kanıt.
Üstü kapalı olarak ya da değil, kişisel bilgilerimizi paylaşmaya ve akıllı hoparlörler ya da cep telefonu uygulamaları ve yapay zeka ile öğrenme araçları üzerinden, teknoloji aracılığıyla takip ediliyor olmaya istekli bir şekilde yaklaşıyoruz.
Cambridge Analytica skandalı, siyasi sistemlerde aktörlerin potansiyel seçmenleri hedef alıp etkilemeye çalışırken bu kişisel bilgileri nasıl araç olarak kullandığını gözler önüne sermişti.
Öte yandan sanal gerçeklik ve arttırılmış gerçeklik teknolojileri, dijital dünyadaki ve gerçek hayattaki profillerimizin giderek daha fazla iç içe geçmesine sebep oluyor. Orijinal filmde isyancılar benzer bir geçişi simülasyona girip çıkarak sağlayabiliyorlardı.
Morpheus’un özgürlük savaşçılarının program ve farklı görünümleri indirmek için matrix sistemini hacklemesi de, bugün giderek daha fazla kullanılan “deepfake” video teknolojisini hatırlatıyor.
Deepfake teknolojisi, yapay zeka yardımıyla yüz fotoğraflarından yüksek gerçekliğe sahip sahte videolar üretilmesine olanak sağlıyor ve başkasını taklit etmeyi mümkün kılıyor.
Filmdeki karakterlerin farklı becerileri indirebilmeleri ve bu şekilde simülasyondaki fizik yasalarını manipüle etmeyi öğrenebildiği sahneler de , Transhümanizm adı verilen ve insanın teknoloji sayesinde bedenlerinin “sürümünü yükselterek” fiziksel ve psikolojik sınırlarını aşabileceğine inanılan akımla paralellikler taşıyor.
Filmin kimliklerin ve insan bedeninin işlenebilir ve dönüşebilir olduğuna saygı duruşu niteliğindeki anlatımı, serinin yaratıcılarından Lilly Wachowski’nin Matrix’in bir trans hikâyesi olarak tasarlandığını söylemesi ile netlik kazandı.
Netflix’e konuşan Wachowski, “Asıl niyetimiz oydu ancak kurumsal dünya buna hazır değildi” demişti. Wachowski de, kız kardeşi Lana da, orijinal üçlemenin sinemalarda gösterilmesinden bir süre sonra trans olduklarını açıkladılar.
Matrix ve kehanetleri ilgili tartışmalar, yeni filmin gösterime girmesi ile yeniden alevleneceğe benziyor.
Bazıları, dönüp dolaşıp aynı yere geldiğimize inanıyor. 2016’da bir grup fizikçi evrenimizin gerçek olmadığı ve daha büyük bir güç tarafından yönetilen dev bir simülasyon olduğunu öne sürdü. Tesla’nın patronu Elon Musk gibi Silikon Vadisi’ndeki bazı teknoloji uzmanları da bu fikre destek verdi.
Kulağa pek hoş gelmiyor olsa da, Matrix’in vasiyetine uyuyor.
Neo’nun ilk filmde makineleri nasıl uyardığını hatırlatalım: “Onlara kural ve denetimlerin olmadığı, sizin olmadığınız bir dünyanın mümkün olduğunu göstereceğim.”