Melek İpek Örneği Kadın Cinayetlerinde Yeni Bir Tartışma Başlattı
TÜHA HABER / Geçtiğimiz yıldan bugüne Corona virüsü salgını gölgesindeki Türkiye’de kadın haklarını geriletici nitelikteki tartışmalar zincirine son olarak “Kadın, cinayet kurbanı olmadığında ve kendisini savunabildiğinde katil mi?” sorusu eklendi. Antalya’da 31 yaşındaki Melek İpek’in, kendisine cinsel istismarın yanı sıra “işkence” olarak yorumlanacak şekilde sistematik şiddet uygulayan eşi Ramazan İpek’i boğuşma sırasında öldürmesi, 2021 yılı başlangıcında kadın cinayetleri tartışmasını alevlendirdi.
Olayın öncesinde saatlerce şiddete maruz kalan, ölümle tehdit edildiği eşi Ramazan İpek’i silahla öldürdüğü için Melek İpek’in, nöbetçi hakimlikçe tutuklanmasına karar verilmesi, sağlık kuruluşunda tedaviye alınması veya ev hapsine karar alınması tepkiyle karşılandı. Ramazan İpek’in, 12 yıllık eşi Melek İpek’in yanı sıra kız çocukları 9 yaşındaki C.D. (9) ve 7 yaşındaki İ.N.’ye de şiddet uyguladığı psikolog yardımıyla ifadelerine başvurulduğunda ortaya çıktı. Melek İpek’in saatlerce şiddete maruz kaldığı olay sırasında hem kendisini hem de kızlarını korumaya çalıştığı görüşü, kamuoyunda ön plana çıktı.
Melek İpek’in serbest bırakılması talep edildi
Melek İpek’in, Türk Ceza Kanunu’nda tanımlanan “meşru müdafaa hakkı” kapsamında tutuksuz yargılanması çağrısı yapılıyor.
İpek’in avukatı Ahmet Onaran, Cuma günü, davaya destek olmak amacıyla gönüllü olan Antalya Barosu’nun temsilcileriyle birlikte müvekkilin tutukluluğuna itiraz dilekçesini adliyeye teslim etti.
Avukat Ahmet Onaran, Antalya Adliyesi önündeki açıklamada, “Savcılık, çok disiplinli, ciddi, samimi ve hızlı bir soruşturma yürütüyor. Soruşturma derinleştirilmiştir. Dosya kapsamında yeni bilgi ve belgelere ulaşılmış. Maktul (Ramazan İpek) profiline yönelik çok önemli detaylar vardır. Daha önce silahlı tehditten ceza aldığı, iki davadan sanık olarak yargılandığı, bu vakayı işlediği anda dahi dava dışı bir hanımefendinin koruma kararı olmasına rağmen bu işlemi işlediği biliniyor” bilgisini verdi.
“Melek öldürmesiydi ölecekti, yargı emsal karar vermeli”
Ankara Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkanı Avukat İdil Yalçıner Şimşek, VOA Türkçe’ye yaptığı açıklamada, “Antalya’da Mahkeme’nin ilk değerlendirmesinde, meşru müdafaa görmemesini talihsizlik olarak görüyorum. Meşru müdafaa olduğu kabul etselerdi tarihe geçecek bir karar vermiş olurlardı. Umarım yeniden değerlendirme yapılır” dedi.
Şimşek, “Hukukçu gözüyle kadın hakları savunucusu olmasına gerek olmaksızın kesinlikle Melek İpek’in yaşadığı durumda meşru müdafaa var. Sistematik bir işkenceye dönüşmüş şekilde şiddete uğruyor. Melek öldürmemiş olsaydı, Melek ve iki çocuğun cinayete kurban gitmesini konuşuyor olacaktık. Melek’in ifadesini okudum. İnsanlık dışı işkenceye uğruyor. Yüzünden de belli zaten. Adli tıp uzmanlığınca daha iyi değerlendirilecektir ancak cinsel işkence dahil olmak üzere sistematik işkenceye uğradığı açıkça görülüyor. Elleri kelepçeliyken arbede sırasında silah ateş alıyor ve Ramazan İpek o şekilde ölüyor görünüyor” ifadesiyle olaya nasıl yaklaşıklarını anlattı.
“Meşru müdafaa hakkı” Türk Ceza Kanunu’nun 25’nci maddesinde düzenleniyor ve 27’nci madde uyarınca da “saldırıyı defetme için orantılı güç kullanan kimse meşru müdafaa hakkını kullanmış” kabul edildiği için bu eylem için “cezasızlık” öngörülüyor. Burada saldırıya maruz kalmış kişiye saldırı failine karşılık verdiği için ceza verilmeyeceği yönünde kesin hüküm bulunduğunu işaret eden Şimşek, “Ancak ne yazık ki hakimler cesaretli karar alma yoluna gitmiyorlar, Yargıtay’ın içtihadını sorgulamak gibi gerekçelere sığınıyorlar. Kadın hakları bakış açısıyla bakamıyorlar önlerindeki dosyaya. Dolayısıyla da örnek kabul edeceğimiz çok az karar alınabildiğini görüyoruz. Umarım Antalya’da kadın cinayetlerine karşı caydırıcı nitelikle bir karar alınması mümkün olur” diye konuştu.
Kadın cinayetleri neden politik kabul ediliyor?
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Sekreteri Fidan Ataselim, Melek İpek örneği çerçevesinde Türkiye’nin kadın cinayetleri sorunundaki son tabloya ilişkin VOA Türkçe’nin sorularını yanıtladı.
Türkiye’de 2020 yılı sonu itibariyle 300 kadın cinayetinin işlendiğini ve 771 şüpheli kadın ölümü gerçekleştiğini kamuoyuna açıkladıklarını söyleyen Ataselim, şiddet ortamını ortadan kaldırmak politika üretilmesinden ve politik irade ortaya koyulmasından geçtiği için de kadın örgütleri olarak kadın cinayetlerini politik kabul ettiklerini anlattı.
Ataselim, “İstanbul Sözleşmesi’nin birincil en önemli uygulanması gereken şey olduğunu düşünüyoruz. Çünkü bize göre kadına yönelik şiddeti sonlandırmak için, kadın cinayetlerinin durdurulabilmesi için devlet/kamu otoritesi tarafından, ülke yönetiminde söz sahibi olan, yasa çıkartma yetkisi olan adaleti tesis etmekle yükümlü olan tüm merciler tarafından kadınların başta hayatta kalması, eşit ve özgür yaşaması için görev alınması gerektiğini düşünüyoruz. Bu anlamı ile yasalar çok hayati ve bizler, kadınlar teker teker kendilerini korumaya çalışsa da toplumsal cinsiyet eşitliği bireysel mücadeleyle sağlanamaz. Bu nedenle de kadınlar olarak sistematik ülke çapına yayılan politik hedefi olan bir mücadeleyi ortaya koymamız gerektiğini düşünüyoruz” dedi.
Melek İpek örneği neden önemli görülüyor?
Fidan Ataselim, “Öncelikle Melek İpek kardeşimizin kendi hayatını kurtarmak için öldürmek zorunda kalan kadınlardan biri olduğunu görmek gerekir. Melek’in bu şekilde güçsüz çaresiz, kendisini sıkışmış hissetmemesini sağlayacak olan şey güçlendirilmesiydi. Melek, defalarca şiddete uğramış çocuklarıyla başka bir hayat kurmaya çalışmış, bunun yolunu aramış ama onlara sahip çıkacak bütünlüklü bir sistem işlememiş. İşte o noktada Melek kardeşimiz ne yapsaydı, öldürülebilirdi. Çocuklarını ve kendini kurtarmaya çalıştığı için nefsi müdafaa olduğunu söylüyoruz. Ancak bu olaylarda bile cinsiyetçi yargı sistemi söz konusu. Erkeklere kravat taktıkları için dahi cezai indirim uygulanıyorken, fail tarafta olan kadınlar olduğu zaman bu tür indirimler uygulanmıyor. İşte bu aslında adaletsizliğin ve adalet mekanizmasını nasıl erkeklerden yana işlediğinin göstergesi. Şimdi de Melek kardeşimizin yüzünü hiçbirimiz unutmayalım: Kendisi hayatta kalmak için öldürmek zorunda kaldı ve kendisini ancak o şekilde savunabildi. Ama kendisini savunamayacak durumda olan yüzlerce, binlerce kadın olduğunu bilmemiz gerekiyor. Bu yüzden ‘İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması gerekir ve temel çözücü kamusal düzenlemeler yapılmalı’ diyoruz” diye konuştu.
“Kadın cinayetleri azaldı denilmesi tehlikelidir”
İçişleri Bakanlığı’nın iki yıldır açıkladığı resmi verilerle kadın hakları örgütlerince yapılan açıklamalar arasındaki farklılığı sorduğumuz Fidan Ataselim, “Bizim verilerimizde 300 kadın cinayeti işlenmişken erkekler tarafından bakanlık verilerinde 266 kadın cinayeti işlendiği ifade ediliyor. İçişleri Bakanlığı’nın yayınladığı veriler bizden farklı ama daha kapsamlı olması gerekir. Çünkü bizim sınırlarımız var. İçişleri Bakanlığı’nın ise bütün yetkileri ve imkanlarıyla detaylı verilere ulaşması gerekir. Çünkü biz ancak kamuoyuna yansıyan kadın cinayetlerini raporlayabiliyoruz. İçişleri Bakanlığı’nın aksine açıklamalarını gerçekliğin ikrarı olarak düşünüyoruz” diye konuştu.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Sekreteri Ataselim, İçişleri Bakanlığı’nın salgın döneminde kadın cinayeti vakalarında azalma olduğunu iddiasına ise tepkili.
Ataselim, “Bize göre ‘kadın cinayetleri azalıyor’ demek çok tehlikeli bir ifadedir. İçişleri Bakanlığı kadın cinayeti verisi yayınladığı gibi şüpheli kadın ölümü verisini de açıklamak zorunda. Bunu açıklamadığı her durumda kadına yönelik şiddet görünmez kılınacak. Şüpheli ölümlerde, kadın ölümlerine intihar süsü mü verildiği kaza süsü mü verildiği bir şekilde gerçeklerin üstü karartılmaya mı çalışıldığı yönünde bilgiler ortaya çıkıyor. Bu konularda soruşturma ve kovuşturma süreçlerinin etkin bir şekilde işlememesi ise, toplumun adalete olan inancını sarsıyor. Bu yüzden şüpheli kadın ölümlerinde gerçekler açığa çıksın diye mücadele ediyoruz. Bu yüzden İstanbul sözleşmesi 6284 etkin uygulanmak zorundadır” görüşünü aktardı.
HABER / Yıldız YAZICIOĞLU & Ankara
[TÜHA Haber Ajansı, 16 Ocak 2021]