Normalleşmenin Önündeki Zorluklar
(ORSAM) Araştırmacı Dr. Öğr. Üyesi İsmail SARI, Mısır ve İran arasındaki normalleşme sürecinin; çeşitli zorluklarla karşı karşıya olduğunu hatırlatarak, Öncelikle Mısır, İran’ın bölgesel rolünü ve etkisini kendi bölgesel çıkarları için potansiyel bir tehdit olarak algılayarak temkinli bir tutum sergilediğini açıkladı.
İkinci olarak İran’ın Filistinli gruplarla güçlü bağlarının, Kahire ile normalleşme sürecini engelleyebilecek bir faktör olarak öne çıktığını ifade eden SARI, şunları söyledi:
“Her iki ülke de bu gruplar üzerinde nüfuz sağlama konusunda çıkar çatışması içindedir. Üçüncü olarak Mısır ile İran’ın İsrail ile ilişkilerindeki farklılıklar, normalleşme sürecini etkileyen önemli bir engel olarak belirmektedir. Mısır’ın İsrail ile güçlü ilişkileri devam ederken İran ise İsrail’i ontolojik bir düşman olarak görmektedir. Bu tutarsızlık, Mısır’ın hem Tahran’la hem de Tel Aviv’le ilişkilerini dengeleme yeteneği üzerinde endişelere yol açmaktadır. Dahası, Mısır’ın ABD ile olan stratejik ilişkileri, İran ile güçlü ilişkiler kurma çabalarını sınırlamaktadır. Bölgesel jeopolitik ve küresel güçlerin pozisyonları da İran-Mısır ilişkileri üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Her iki ülke de Basra Körfezi’nde nüfuz sahibi olma mücadelesi vermektedir. Ayrıca Mısır’ın Irak, Suriye ve Lübnan ile olan ilişkileri, İran tarafından yakından izlenmektedir”
(ORSAM) Araştırmacı Dr. Öğr. Üyesi İsmail SARI, sonuç olarak Mısır’ın, İran’ın Müslüman Kardeşler (İhvan Hareketi) ile olan ilişkilerinden endişe duyduğunu ve bunun rejim güvenliğine yönelik önemli bir tehdit olarak gördüğünün altını çizdi.
Dr. Öğr. Üyesi SARI, “Bu nedenle Müslüman Kardeşlerin konumu Mısır’ın dış ilişkilerinde temel bir belirleyicidir. İran’da bazı çevreler ise Mısır ile ilişki kurmanın Filistin davasına ihanet anlamına geldiğini savunmaktadır. Bu zorluklara rağmen ortak endişeler göz önüne alındığında bölgesel konularda Mısır-İran iş birliğinin geleceği konusunda umutlu olmak mümkündür. Ancak en büyük zorluk; Mısır’ın oldukça hassas gördüğü konularda anlaşmaya varmak için İran’ın ne kadar esneklik gösterebileceği sorusunun yanıtlanmasında gizli” olduğunu aktardı.
İran-İhvan İlişkileri Güçlü Mü?
2011 Arap Halk Hareketleri ardından, İran’ın Mısır’ın uzun süreli lideri Hüsnü Mübarek’in devrilmesini olumlu karşılayarak Müslüman Kardeşlerin iktidara gelmesinden memnuniyet duyduğunu hatırlatan SARI, İran’ın bu durumu desteklemesinde Mısır’ın ABD ile olan yakın ittifakının, İran karşıtı koalisyonun liderliğini yapmasının, ABD’deki Yahudi lobisinin Mısır yönetiminin iktidarda kalması için girişimde bulunması ve Mısır’ın İsrail ile barış anlaşması imzalamış olması gibi çeşitli faktörlerin etkili olduğuna dikkat çekti.
Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi ve Ortadoğu Araştırmalar Merkezi (ORSAM) Araştırmacı Dr. Öğr. Üyesi İsmail SARI, şöyle sürdürdü:
“İran, Müslüman Kardeşlerin Mısır kanadıyla ilişkilerini geliştirerek bölgedeki etkisini artırabileceğini düşünmüştür. Ancak İran’ın heyecanı, İslamcı hareketlerin liderlerinin İran modeli yerine Türkiye modelini tercih etmeleriyle azalmıştır. İran’ın bölgesel ajandasını desteklemek için ilişkilerini daha da geliştirme isteğine rağmen Müslüman Kardeşler çekimser davranmıştır. İran ile ilişkilerini sürdürürken Müslüman Kardeşler ayrıca Mısır’ın kurumsal askerî ve istihbarat servislerinin tercihlerini de dikkate almak zorunda kalmıştır. Bu güçlü kurumlar, Mısır’ın geleneksel dış politikasını sürdürme savunucuları olmuş ve Tahran ile tamamen normalleşmeye karşı çıkmışlardır. Sonuç olarak Müslüman Kardeşler İran’la sınırlı bir iş birliği yapmayı tercih etmiştir. Ayrıca İran’ın Mısır’daki Müslüman Kardeşler yönetimiyle ilişkilerini geliştirme umutları, Suriye’deki iç savaş konusundaki görüş ayrılıkları nedeniyle büyük ölçüde azalmıştır. Fakat 2014 yılında Abdülfettah es-Sisi’nin Mısır Cumhurbaşkanı seçilmesinden bu yana Kahire ve Tahran, önemli bölgesel meselelerde yakınlaşma eğilimi göstermiştir. Bu yakınlaşma, Abdülfettah es-Sisi’nin İran’ın müttefiki ve Müslüman Kardeşlerin muhalifi olan Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a verdiği desteği de içermiştir”.
Araştırmacı Dr. Öğr. Üyesi İsmail SARI, Temmuz 2017’de Londra’da gerçekleşen İran ve Müslüman Kardeşler arasındaki görüşmenin, Mursi’nin devrilmesinden bu yana taraflar arasındaki en yüksek profilli kamuoyu görüşmesi olduğunu belirterek, İslami Vahdet Forumu toplantısı sırasında İran Devrim Rehberi Ali Hamenei’nin danışmanlarından Ayetullah Muhsin Araki ile Müslüman Kardeşler Rehberlik Konseyi Başkan Yardımcısı İbrahim Münir’in görüşmesinin, Suriyeli Müslüman Kardeşlerin büyük tepkisine yol açtığını hatırlattı.
İsmail SARI, “bu tepkiler; Münir’in etkinliğe katılımını, İran destekli milislerin katlettiği Suriye’deki şehitlerine karşı ihanet olarak değerlendirmiştir” dedi.
Bu görüşmenin üst düzey yetkililer arasındaki diyaloğun artmasıyla ilişkiler açısından olumlu bir işaret olarak değerlendirilse de İran’ın Suriye’deki rolünün ilişkilerin gelişmesinde engel teşkil ettiğini ifade eden Araştırmacı Dr. Öğr. Üyesi İsmail SARI, “Öte yandan ABD’nin yaptırımları nedeniyle mali kısıtlamalar ve Tahran’ın Suriye’deki rolüne yönelik endişeler, İran’ın sürgündeki Müslüman Kardeşler üyelerini yanına çekme çabalarını zorlaştırmaktadır” şeklinde kaydetti.
Gazeteci* Ataner YÜCE, TRT