MİT yurt dışındaki operasyonlarını neden artırdı?
TÜHA HABER / Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) son yıllarda yurt dışında düzenlediği operasyonlarını artırdı. MİT İstanbul Bölge Başkanlığı’nın yeni binasının açılışına katılan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “DEAŞ başta olmak üzere küresel düzeyde faaliyet gösteren terör örgütleriyle geniş bir coğrafyada sürdürdüğümüz etkin mücadele birçok devleti bizimle işbirliği yapmaya yöneltmiştir. Kaçırılan vatandaşlarının kurtarılması için bizden yardım talebinde bulunan ülke sayısı da giderek artıyor” dedi.
Erdoğan, “Son olarak bir İtalyan vatandaşının Somali’deki teröristlerin elinden kurtarılması devletimizin gücünü bir kez daha göstermiş, itibarını da artırmıştır” diye konuştu.
Peki Erdoğan’ın bu sözleri ne anlama geliyor?
2014’te MİT Kanunu değişti
2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu’nda yapılan değişiklik öncesi MİT’in yetkisi, yurt dışından elde ettiği bilgileri ilgili kurumlara iletmekle sınırlıydı.
2014’te değişen MİT Kanunu’yla birlikte istihbarat yetkilileri, yabancıların ülkeye giriş-çıkışları; vize, ikamet, çalışma izni ve sınır dışı edilmesi gibi konularda, ilgili kurum ve kuruluşlardan talepte bulunma yetkisine sahip oldu.
2015’te PKK ile yürütülen çözüm süreci bittikten sonra Türkiye’nin “terör örgütü” olarak kabul ettiği PKK’nın üyelerine ve Gülen yapılanmasına mensup oldukları gerekçesiyle yurt dışında yaşadığı iddia edilen kişilere yönelik operasyonlar arttı.
Özellikle 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimi sonrası Türkiye, 100’ün üzerinde kişinin Gülen yapılanması mensubu olduğu gerekçesiyle bulunduğu ülkelerden iadesini talep etti. Bu kişilerin bulunduğu yerlerin tespit edilmesinde, 2 yıl önce değişmiş olan yasa sonrası MİT rol oynadı. Çoğu Afrika ülkelerinden olmak üzere Balkan ülkelerinden, Orta Asya’dan, Ukrayna ve Moldova gibi ülkelerden de 100’ün üzerinde kişi Türkiye’ye getirilerek “terör örgütü üyesi olma” suçlamasıyla tutuklandı.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) 11 Haziran 2019’da, Türkiye ve Moldova istihbaratlarının operasyonuyla 6 Eylül 2018 tarihinde Gülen yapılanmasına mensup olduğu gerekçesiyle Türkiye’ye gönderilen beş Türk vatandaşı tarafından açılan davada Moldova’nın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni (AİHS) ihlal ettiği sonucuna vardı.
Davacıların “yasa dışı” yollardan Türkiye’ye gönderildikleri sonucuna varan AİHM, ulusal ve uluslararası hukuka aykırı davranıldığına hükmetti.
‘Hedef diğer istihbarat örgütleriyle işbirliğini geliştirmek’
MİT, altı yıl önce değişen yasayla birlikte aktif olarak bulunduğu ve kadrolaştığı bölgelerde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözünü ettiği operasyonlarda rol almaya başladı.
BBC Türkçe‘ye konuşan istihbarat yetkililerine göre bunun nedenleri, “soğuk gücü” artırmak ve istihbarat alanında ülkeler arasındaki işbirliğini geliştirmek.
Anadolu Ajansı’nın haberine göre son olarak Moldovalı bir kadın ve dört çocuğu, Suriye’nin kuzeyindeki El Hol Kampı’ndan çıkarak ülkelerine dönmek istedi. Moldova, Suriye’deki operasyon için MİT’ten yardım talep etti. MİT’in Moldova vatandaşı Natalia Barkal ve çocuklarının yerlerini tespit etmesinin ardından Haziran ayında düzenlenen operasyonda beş kişi Suriye’den Türkiye’ye getirildi ve ardından ülkelerine gönderildi.
IŞİD’e katılan vatandaşlarının geri döndürülmesi için MİT’ten yardım isteyen ülkelerden biri de Malezya’ydı.
BBC Türkçe‘ye konuşan istihbarat kaynakları, 2018’de Suriye topraklarında yürütülen operasyonun detaylarını verdi.
Malezya’da yaşayan Nur Fatihah Binti Samsudin, 2014’te eşi Muhammed Wanndy ile birlikte Suriye’ye giderek IŞİD’e katıldı. Rakka’da yaşayan çiftin iki çocuğu oldu.
Haziran 2017’de ABD öncülüğündeki IŞİD karşıtı uluslararası koalisyonun Rakka operasyonu başlamıştı. Bombardıman ve sahada Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) sıcak çatışmaları sırasında Muhammed Wanndy, 2017’de Rakka’da öldü.
Nur Fatihah da iki çocuğuyla birlikte “IŞİD kuralları gereği” eşi ölen diğer kadınlarla birlikte bir kampa yerleştirildi.
Nur Fatihah, eşi ölen IŞİD’li kadınların kaldığı kampta, IŞİD üyesi olan ancak para karşılığı kadınlara telefon sağlayan bir kişiye ulaştı ve bir telefon edinerek Malezya’daki ailesini aradı.
Aileyle iletişim halinde olan, Malezya polisine bağlı olarak çalışan iç istihbarat birimi Special Branch (SB), Suriye içerisinde istihbarat operasyonları yürüten MİT ile iletişime geçti.
MİT, bölgede işbirliği yapılan kişiler aracılığıyla Nur Fatihah’ı, daha önce gizlice satın aldığı cep telefonu aracılığıyla yönlendirerek Rakka’dan çıkardı. Nur Fatihah’ın hareketleri, cep telefonu sinyalinden de takip edildi.
Dört yıl önce katıldığı örgütten kaçan Nur Fatihah ve iki çocuğu, 16 Eylül 2018’de Suriyeli muhaliflerin yardımıyla SDG ve Suriye ordusunun kontrolündeki bölgelerden, farklı gruplarla para karşılığı anlaşarak geçti ve İdlib’e ulaştı.
Nur Fatihah ve iki çocuğu, Cilvegözü Sınır Kapısı’ndan geçtikten sonra yaklaşık üç hafta Hatay’da kaldı ve güvenlik yetkililerince sorgulandı. 5 Ekim 2018’de tarifeli uçakla gittiği İstanbul’da Malezya iç istihbarat servisi SB’den gelen yetkililerle bir araya geldiler.
Aynı gün SB yetkilileri, Nur Fatihah ve iki çocuğunu alarak Malezya’ya götürdü.
Nur Fatihah, ülkesinde de soruşturmadan geçtikten sonra serbest bırakıldı.
Suriye’de farklı bölgelerde bu operasyonun yapılabilmesi ne anlama geliyor?
MİT, yabancı ülke istihbaratlarıyla ortak operasyonlarıyla, çoğu Suriye’de IŞİD’den olmak üzere 32 yabancı ülke vatandaşının kaçışında rol oynadı.
Bu operasyonların nasıl yürütülebildiğini ve bunun ne anlama geldiğini, eski MİT Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş’e sorduk:
“Suriye’de bugün Türkiye’nin hareket kabiliyeti arttı. MİT orada gerçekten güçlü bir yapılaşma, kadrolaşma ve yerleşme imkanlarına sahip oldu. Bu tabii ki Suriye muhalif güçleriyle de ilişkilerini artırmasıyla ilgili, tüm bu geniş imkanlar böylesine operasyonları mümkün hale getirdi. Suriye’de kadrolaşma, güç bulundurma meselesi, Suriye’nin farklı bölgelerinde örgütlenme ve haber alma imkanlarını da geliştiriyor.”
‘Bu imkanların otoriter bir zihniyetle kullanılmaması gerekiyor’
Cevat Öneş’e göre MİT’in yurt dışındaki bu operasyonları, gelecekte yapılacak işbirlikleri için daha güçlü bir zemin hazırlanmasına yol açıyor. Ancak tüm bu adımların “insani ve milli çıkarlar için atılması, bu imkanların otoriter bir zihniyetle kullanılmaması” gerekiyor:
“Terörle mücadelede uluslararası işbirliğinin önemi her geçen gün artıyor. Terör dışında bu gibi şahısların kurtarılması, ülkeler arası ilişkilerin gelişmesi bakımından önemli. Bu işbirliğinin insan hayatını kurtarmak, toplumsal hayata katkı sağlamak, ekonomik ve sosyal dayanışma için bir katkı olması bakımından kullanılması önemli. Bu da Türkiye’nin demokratik sistem içinde gelişiminin etkin olmasını zorunlu kılıyor. Bu imkanların otoriter bir zihniyet içinde kullanılmaması gerekiyor.
“Yurt dışı operasyon imkanlarının artışı ve uluslararası dayanışma, yalnız demokratik bir zihniyetle yönetilen Türkiye’de insani amaçlarla kullanılması durumunda; bunun da TBMM’nin karar ve denetimiyle olması durumunda, yani denetlenebilirlik çerçevesi içinde yapıldığı takdirde faydalı olur.
“Vatandaşlarımızın lehine olmalı. İmkanların anayasal çerçeve içinde kalan marjlar içinde kullanılması durumunda doğrudur, inisiyatifle kullanılan imkanlar, milli olmayan çıkarlar daima yeni riskler yaratır.”
[TÜHA Haber Ajansı, o4 Ağustos 2020]