Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN: Büyük Makedonya kuruluyor
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu önderi Atatürk adına Uluslararası bilimsel kongre, Mustafa Kemal’in doğduğu ve büyüdüğü ülke olan Makedonya’nın başkenti Üsküp kentinde 17-22 Ekim 2011 tarihleri arasında yapılmıştır.
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN
TÜHA / TÜRKUAZ İnternational News Agency
Türk hükümeti adına başbakan yardımcısının önemli bir konuşma ile açılışını yaptığı bu bilimsel kongreye; Amerika Birleşik Devletlerinden, Çin’e, Rusya’dan, Mısır’a, İngiltere’den, İran’a kadar dünyanın birçok ülkesinden gelen bilim adamları ve uzmanlar katılmışlardır. Türk dünyası ve Türk topluluklarının temsilcilerinin öncelikle katıldığı bu büyük bilimsel kongrede hem Atatürk hem Türk tarihi hem de bugünün koşulları altında Balkanlar’ın geçmişi ve geleceği her yönü ile ele alınarak tartışılmıştır. Türkiye’den iki yüzden fazla bilim adamı ve uzmanın katıldığı toplantı üç gün sürmüş ve Türkiye’den Balkanlara bakışın çeşitli yönleri ayrı ayrı oturumlarda ele alınarak bilimsel değerlendirmeler yapılmaya çalışılmıştır. Atatürk adına yapılan 7. Bilimsel kongrenin bugünün koşullarında Balkanların tam ortası olan Makedonya’da yapılmasının içinde bulunulan siyasal konjonktür açısından anlamı büyük olmuştur. Kongreye katılan yabancı bilim adamları, bu vesile ile hem Balkanlar’ı hem de Türkiye’yi beraberce ele alarak ortak bir değerlendirme yapabilme şansını elde etmişlerdir.
Atatürk uluslararası kongresinin Makedonya’da yapılmasından on beş gün önce Türkiye Cumhuriyeti başbakanı bu ülkeye giderek resmi bir ziyaret yapmış ve Türkiye ile Makedonya Cumhuriyeti arasında çeşitli yardım ve işbirliği antlaşmaları imzalanmıştır. Orta Doğu’da savaş süreci tırmanırken ve Balkanlar’da siyasal belirsizlik geleceğe doğru çeşitli kuşkulara yol açarken, Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanının Balkan yarımadasının tam ortasında yer alan küçük ve önemsiz görünen Makedonya gibi bir ülkeye gitmesi şaşkınlıkla karşılanmış, beraberinde yeni gelişmelerin ortaya çıkabileceği düşüncesiyle, farklı yorumlara da neden olmuştur. Sovyetler Birliğinden hemen sonra dağılan Yugoslavya Cumhuriyetinin eski bir eyaleti olan Makedonya bu yıl siyasal bağımsızlığının yirminci yıldönümünü 8 Ağustos tarihinde Kosova’da başlayan Arnavut hareketleri nedeniyle tam bir bağımsızlık kutlama törenleri yapamamıştır, çünkü Arnavut önderler Makedonya’nın bağımsızlık bayramına gelmemişlerdir. Üçe bölünen Arnavut toplumunun bu durumundan şikâyetçi olan Arnavut liderlerin Makedonya yönetimini boykot etmesi ciddi bir hoşnutsuzluk yaratmıştır. On milyonu aşkın nüfuslarıyla ile Arnavutların Balkanlar’da üçe bölünmüş bir duruma düşmelerinin ana nedeni, Makedonya’nın bağımsız devlet olmasından sonra iki milyonu aşkın bir Arnavut nüfusunun bu ülkede yaşamak zorunda bırakılmasıdır. Kosova’nın Sırbistan’dan koparak bağımsızlığını elde etmesinden sonra, ABD emperyalizmi tarafından Arnavutluk ile birleşmesinin önlenmesi de Arnavutlar arasında büyük bir hoşnutsuzluk ortaya çıkarmıştır.
Arnavutların uzak durduğu hatta zaman zaman hasmane bir tutum aldığı Makedonya Cumhuriyeti’ne karşı Türk devleti yakın durmuş, hem bu devletin yirminci yıldönümünde başbakan düzeyinde resmi bir ziyaret yapılmış hem de, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusunun doğduğu topraklara sahip olan Makedonya’nın başkentinde 7. Uluslararası Atatürk kongresi toplanmıştır. Daha önceki yıllarda bu ülkede yaşayan Arnavutların zaman zaman Makedon devletine karşı ayaklanmaları ve iç karışıklar çıkarmalarını önlemek üzere dünyanın önde gelen ülkelerinin araya girmeleriyle, Ohri Çerçeve Antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşmaya göre, iki milyon Arnavut’un barış içerisinde Makedonya sınırları içerisinde ve bu halkın bir parçası olarak yaşamlarını sürdürmeleri sağlanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti de Ohri Çerçeve Antlaşmasının imzalanması sırasında sahip olduğu büyük Arnavut ve Makedon nüfus lobilerinin etkisiyle devreye girerek, Atatürk’ün doğduğu bu ülkede Yugoslavya sonrası aşamada yeni bir iç savaşın çıkması önlenmiştir. Balkanların en küçük ve zayıf ülkesi olarak Makedonya bugün barış içerisinde varlığını sürdürüyorsa, bunun arkasında Ohri Çerçeve Antlaşması yatmakta ve batı ülkeleriyle beraber Türkiye’nin de devreye girerek bir Makedon-Arnavut çatışmasına izin vermemeleri etkili olmuştur. Arnavutların Müslüman, Makedonların ise Hristiyan olmaları yüzünden aynı zamanda ciddi bir din farklılığına da sahip olan Makedonya’da barışın sürmesi için, Türkiye eski Osmanlı mirasının sahibi bir Müslüman ülke olarak zaman zaman devreye girmek zorunda kalmış ve bu ülkede bir din çatışmasına giden yolun önü kesilmiştir. Türk başbakanının bu ülkeye son ziyareti, yeniden Balkanlar’da çatışma çıkarmak isteyen savaş planlarının önlenmesinde etkili olmuş, Müslüman Arnavutlar ile Hristiyan ve Musevi Makedonların bu ülkede ortak bir devletin çatısı altında yaşamlarını barış içinde sürdürmelerine destek olmuştur.
Osmanlı döneminde Balkanların merkez ülkesi olan Makedonya, aynı zamanda Balkan Türklüğünün de yoğunlaştığı bir yer olmuş ve bu nedenle de aynı zamanda Türk dünyasının bir parçası konumuna gelmiştir. Osmanlı İmparatorluğunun dağılmasından sonra Balkan göçleri ile Türkiye’ye gelen milyonlarca Arnavut ve Makedon nasıl Türk toplumu içinde barış içinde yaşıyorsa, aynı doğrultuda bu eski Osmanlı ülkesinde de birlikte yaşamlarını sürdürmeleri istenmiş ve bu küçük ülke sürekli olarak büyük devletlerin gözetimi altında kalmıştır. Kendisini tam bağımsız bir düzeyde yönetemeyecek kadar küçük bir ülke olan Makedonya her zaman için büyük güçlerin çekişme alanı olmuş ve her dönemde de birbirinden farklı büyük güçlerin ya da devletlerin hegemonya alanları içine girmiştir. Tarihten ve jeopolitik koşullardan ileri gelen bu durumun günümüz koşullarında farklı bir çizgide yeniden ortaya çıktığı ve bu ülkenin Müslüman, Hristiyan ve Musevi vatandaşlarının, birbirinden çok farklı yeni senaryolar ya da projeler doğrultusunda yönlendirilmeye çalışıldıkları görülmektedir. Küçüklüğü ile beraber bölünmüş nüfusu ve ülkesi yüzünden bir türlü toparlanamayan Makedonya, geleceği belirsiz bir yolda ilerlerken, sorunlarının çözümünde en çok Türkiye’den beklentiler içinde olduğu anlaşılmakta ve bu nedenle de Türk hükümetinin başbakanının bu küçük ülkeyi yakın zamanda yeniden ziyaret etmek durumunda kaldığı anlaşılmaktadır. Osmanlı döneminde olduğu kadar, Yugoslavya döneminde de sürekli olarak geri planda kalan bu küçük ülke, bugünün koşullarında Avrupa’nın en geri kalmış ve yoksul ülkelerinden birisi olarak öne çıkmaktadır. Her açıdan yardıma ve desteğe ihtiyacı olan Makedonya’nın Türkiye gibi büyük bir ülkenin yakın ilgisini beklediği ve içinde bulunduğu sorunlardan kurtulabilmek için tıpkı Osmanlı döneminde olduğu gibi iki ülkenin beraberce hareket etmesini istediği görülmektedir.
Makedonya’nın Müslüman Arnavutlarıyla da Türkleri kadar bu ülkenin Hristiyan Makedonları ile Musevi vatandaşlarının da Türkiye’nin yakın ilgisine muhtaç olduğu anlaşılmaktadır. Türk başbakanının son dönemdeki ziyareti Makedonya’nın Türkiye’den beklentilerinin karşılanması açısından olumlu geçmiş, imzalanan yeni antlaşmalar ile bu ülkenin desteklenmesi sağlanmıştır. İki ülke arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi, Türk iş adamlarının Makedonya’nın çeşitli kentlerindeki projelere yatırımlarının sağlanması, iki ülke halkı arasındaki akrabalık bağlarının güçlendirilmesi, göçmenlerin akrabalarıyla eskisine oranla daha kolay koşullarda görüşebilmeleri için iki devletin aracı olması, Türk üniversitelerinin Makedonya kentlerindeki yüksek öğretim kurumlarına bilimsel destek vermesi ve daha sonra da ortak projelerin geliştirilmesi, çeşitli protokoller aracılığı ile karara bağlanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin bir kamu kurumu olan Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumunun 7. Atatürk Kongresini bu ülkenin başkentinde yapması da bu doğrultuda bir işbirliği yapılarak gerçekleştirilmiştir. Balkanlar’daki Osmanlı mirasının bugünkü taşıyıcısı olan Türkiye Cumhuriyeti, diğer Balkan ülkelerinin yanı sıra Makedonya’ya da en az onlar kadar önem vererek, yeni bir dengenin kurulmasını sağlamıştır.
Devam edecek..