Prof. Dr. Fahri Apaydın, ‘Her bina girişinde bir künye olmalı’

TÜHA HABER / Düzce Gazetesi köşe yazarı Mehmet Şimşek, Yalova Üniversitesi İ.İ.BF. İşletme Bölümü öğretim üyesi ve Akademide Etik Derneği Başkanı Prof.Dr. Fahri Apaydın’ın, depremle ilgili yapmış olduğu bilimsel çalışmayla toplumun daha hızlı depreme hazırlanması için yaptığı uzun soluklu araştırmaya bağlı olarak geliştirdiği hayati önerileri köşesine taşıdı.
Yazar Mehmet Şimşek, ‘Her bina girişinde bir künye olmalı‘ başlıklı yazısında ,Prof. Dr. Fahri Apaydın’a göre binaların girişinde herkesin anlayabileceği şekilde bir kitabenin asılması gerektiğine dikkat çekti.
ARAŞTIRMADAKİ bulgu ve önerilerini kaleme aldığı makaleyle bilimsel kamuoyunda paylaşan Prof. Fahri Apaydın, tavsiyelerinde öncelikle bütün binaların girişine binayla ilgili bilgileri içeren bir künyenin herkesin görebileceği şekilde asılarak bina tüketicilerinin bilgilenme hakkını kullanmalarını sağlaması gerektiğinin altını çiziyor.
Akademide Etik Derneği Başkanı Prof. Fahri Apaydın
Prof. Fahri Apaydın, konutların ve iş yerlerinin satılırken ya da kiraya verilirken depreme dayanıklılık testinin yapılmasının zorunlu tutulmasının önemine işaret ediyor.
TOPLUM OLARAK DEPREME NE KADAR HAZIRIZ?
Çok klişe olacak ama Prof. Apaydın her şeyin devletten beklenmemesi gerektiğini, bireylerin de bu konuda üzerine düşeni yapması lazım geldiğinin altını çiziyor.
Apaydın makalesinin girişinde şu görüşlere yer veriyor: “Deprem ülkemiz için önemli bir risktir ve gerek can kaybına gerekse maddi kayıplara neden olabilmektedir. Nüfusun önemli bir kısmının şehirlerde yaşadığı ülkemizde şehirlerin depreme yeterince hazır olmadığı düşünülmektedir. Devlet toplumu depremlere hazırlamak için çeşitli yasal düzenlemeler ve önlemler alsa da bunların yeterli olmadığına inanılmaktadır.”
PEK BİLMEDİĞİMİZ BİR KAVRAM: BİNA TÜKETİCİLİĞİ
Prof. Apaydın, Türkiye’de pek bilinmeyen bir kavrama dikkat çekiyor: Bina tüketiciliği…
Bu kavramdan hareket eden Fahri Hoca, şöyle yazıyor: “Bina tüketicisini sadece bir binayı satın alan kişiyle özdeşleştirmek de dar bir bakış açısı olur ve kavramın araştırılmasında karmaşa oluştur. Bu nedenle bu araştırmada her hangi bir binayı herhangi bir amaç için kullanan her birey bina tüketicisi olarak tanımlanmaktadır. Bu tanıma göre bir binayı ya da binanın bir kısmını satın alan kişilerin yanında binayı tamamen ya da bir kısmını kiralayan kişiler de bina tüketicisidir. Ayrıca herhangi bir faaliyet için bir binada bulunarak zaman geçiren kişiler de binadan yararlandığı ve binayı kullandığı için bina tüketicisi olarak görülmelidir. Bina tüketicisi kavramını bu şekilde geniş tutmak özellikle tüketici haklarını düzenleyen yasaların yeniden tanzimini de gerekli kılmaktadır. Bina tüketicisi kavramını geniş tutmak aynı zamanda bilimsel araştırmalara da yön gösterici olabilir.”
“HER BİNANIN BİR KÜNYESİ/KİTABESİ OLMALI”
Apaydın şöyle devam ediyor: “Araştırmada geliştirilen birinci öneri konutların, işyeri olarak kullanılan binaların ve eğitim kurumu olarak kullanılan binaların girişinde binayı tanıtıcı bir künyenin (kitabenin) konulması önerilmektedir. Bina tüketicilerinin binayla ilgili gerekli her konuda bilgilenme hakları bulunmaktadır. Mevcut durumda satın alınacak ya da kiralanacak her hangi bir binayla ilgili bilgiye ulaşmak için büyük çaba göstermek gerekmektedir. İnsanların kullanacakları her binayla ilgili bilgi edinmek için büyük çaba göstermesi beklenemez. Nasıl ki insanlar marketten ya da mağazadan satın aldıkları diğer ürünlerle ilgili bilgileri üzerlerinde bulabilmekte, binalarla ilgili bilgileri de binanın üzerinde görebilmeliler. Bu ise binanın girişine konacak bir künyeyle (kitabe) sağlanabilir.
“KÜNYEYE ELEKTRONİK ORTAMLA ULAŞILABİLİR”
Bina tüketicilerini bilgilendirmenin bir başka yolu ise ileri teknoloji kullanmaktır. Bu künyede kare kod gibi üst teknolojiler kullanılarak tüketiciler bilgilendirilmelidir. Ayrıca çevrimiçi ortamda da kişilerin binalarla ilgili gerekli bilgilere ulaşabilecekleri bir alt yapı devlet tarafından tesis edilebilir. Devlet kurumları bir mobil uygulama geliştirerek de binaların künyesine elektronik ortamda ulaşma imkanı oluşturmalıdır.”
“BÖYLECE RİSKLİ BİNALARA TALEP AZALACAKTIR”
Bu künyede bulunması gereken bilgiler ne olmalıdır?
Apaydın’ın cevabı net: “Yapım yılı, yapan, depreme dayanıklılık durumu, binadaki birim ve kat sayısı ve zemin özelliğidir. Künyede bulunması gereken bilgilerle ilgili uzman kişilerden oluşan bir çalışma grubu oluşturulmalı ve bina tüketicilerinin hangi konularda bilgilendirilme haklarının olduğu tespit edilmelidir. Binalarla ilgili bilgiye bina tüketicisinin kolay bir şekilde ulaşabilmesi onların daha bilinçli olmasını ve riskli binalardan uzak durmalarını sağlayacaktır. Bu durumda ise riskli binalara talep azalacağından bu tür binaların sahipleri binalarını yenilemek zorunda kalacaktır.”
“KİTABELER TEKNOLOJİ İLE DE DESTEKLENEBİLİR”
Binaların girişine bilgilendirme amaçlı kitabe konması tarihte görülen bir uygulamadır. Kitabelerde binayı yapan, yapım yılı, tamir edilen binalarda ise tamiri hakkında bilgileri bulmak mümkündür. Kitabelerin dini, sivil ve askeri binalarda dekoratif bir unsur olarak kullanıldığı görülmektedir (https://islamansiklopedisi.org.tr/kitabe). Bu da binaların girişine künye (kitabe) konması önerimizin tarihte uygulanmış olduğunu göstermektedir. Künyedeki bilgilerin daha kapsamlı olması ve aynı zamanda yüksek teknoloji ile desteklenmesi kitabelerin günümüzdeki uygulaması olabilir.
“DAYANIKLILIK TESTİ KESİNLİKLE ŞART OLMALIDIR”
ARAŞTIRMADAKİ ikinci öneri bir binanın ya da içindeki bir birimin satılabilmesi ya da kiraya verilebilmesi için depreme dayanıklılık testinin yapılmasının zorunlu tutulmasıdır. Yapılacak bu testte sağlam olamayan binaların satışı ya da kiralanmasına izin verilmemelidir. Mevcut yasal düzenlemeler (6306 nolu kanun) hali hazırda çürük binaların derhal mühürlenmesini ve kullanılmamasını sağlamaktadır. Bu kanunla ilgili detaylı bilgi veremeye burada gerek görülmemiştir. Devlet nasıl ki zabıtalar vasıtasıyla satılan tüketim mallarının denetimini yaparak sağlığı tehdit eden mallarının satılmasını engellemekte ise binaların tüketimini de denetlemeli ve bu tür binaların tüketilmesini (kullanılmasını) engellemelidir. Ticaret Bakanlığı 2. el araçların satışını düzenleyerek alıcıların mağduriyetini önlemeye yönelik yönetmelik çıkartmış ve araçların satışında ekspertiz raporunun hazırlanmasını ve araca garanti verilmesini zorunlu tutmuştur (https://icticaret.ticaret.gov.tr/sikca-sorulan-sorular/ticaret-dairesi). Benzer bir yönetmelik binalar için de çıkartılmalı ve bina tüketicilerinin mağduriyeti önlenmelidir. Bu uygulama çürük olan binaların hızlı bir şekilde dönüşümünü ve yenilenmesini sağlayabilir.
“YÜKSEK BİNALARA İLAVE VERGİLER GETİRİLEBİLİR”
“Araştırmadaki üçüncü öneri bulunduğu semtteki binalardan yüksek olan binalara ilave vergi getirilerek yüksek binalara olan talebin azaltılmasını sağlamaktadır” diyen Prof. Fahri Apaydın, makalesine şöyle devam ediyor: “Yüksek binalar sağlam yapılmış ise deprem için risk oluşturmadığı düşünülebilir ama yine bu tür binaların depreme karşı daha duyarlı olduğu da bir gerçektir. Binaların her türlü özelliği depreme dayanıklı olup olmamasını etkilemektedir (Balyemez ve Berköz, 2005). Özellikle de zemin açısından zayıf olan bölgelerde yüksek yapılar ilave risk oluşturmaktadır. Yüksek yapılar aynı zamanda şehrin altyapısına da ilave yük bindirmektedir.”
“BASIN AÇIKLAMALARI ÇELİŞKİLİ OLMAMALIDIR”
Araştırmada önemli bir diğer öneri ise devletin toplumu bilinçlendirilmek için düzenli ve planlı faaliyetler yürütmesidir. Depreme hazırlık için topluma büyük sorumluluk düşmektedir (Yavaş, 2001; Kaptan, 2013; İnal vd., 2012). Toplumun sorumluluğunu yerine getirmesi için ise devletin toplumda deprem bilincini geliştirilmesi gerekmektedir. Toplumun bilinçlenmesi devletin alacağı önlemlere daha fazla destek olmalarını sağlayacağı gibi kendilerinin de hazırlık yapmasını sağlayacaktır. Deprem konusunda uzman akademisyenler zaman zaman özellikle de yaşanan bir depremin hemen ardından basında açıklamalarda bulunmaktadırlar. Ancak bu açıklamaların kimisi çelişkili iken kimisi de aşırı teknik bilgi içermesinden dolayı toplum tarafından yeterince anlaşılmadığı düşünülmektedir.
“SİYASİ KAYGILARDAN UZAK DURULMALI”
Prof. Fahri Apaydın’ın son olarak dikkat çektiği öneri ise şöyle: “Bina tüketicilerinde depremle ilgili farkındalık oluşturmak için devletin kullanabileceği oldukça fazla imkanlar bulunmaktadır. Ancak devletin bu imkanları yeterince kullanmadığı gözlenmektedir. Ülkemiz için stratejik bir risk oluşturan depremle ilgili bilinç oluşturmak için daha fazla çaba sarf edilmelidir. Bu yapılırken siyasi kaygılardan uzak durulmalı ve “halkı gereksiz yere paniğe itmeyelim” düşüncesine kapılmamak gerekmektedir. Gerek üniversitelerde ilgili bölümlerde gerekse liselerde, ortaokullarda ve ilkokullardaki müfredatta depreme daha çok yer verilmelidir (Öcal, 2005). Devlet kamu spotları ile sürekli planlı bir şekilde halkı bilinçlendirme faaliyeti yürütmelidir. Kamu binalarının duvarlarına asılacak bilgilendirme posterlerinin yanında el broşürleri ile de halkın bilinçlendirilmesi ve depremlere hazırlık yapmalarının sağlanması gerekmektedir. Depremle ilgili bilinç oluşturmak sadece devletin görevi değil bu aynı zamanda sivil toplum kuruluşlarının ve basının da görevidir. STK’ların da deprem konusunda yeterince aktif olmadığı gözlenmektedir. Basın ise ancak her hangi bir deprem olduğunda uzman kişilerin görüşlerini kamuoyu ile paylaşarak halkı bilinçlendirme sorumluluğunu kısmen yerine getirmektedir.”
Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum
Not: Bu yazı kaleme alındığında, Yalova Üniversitesi İ.İ.BF. İşletme Bölümü öğretim üyesi ve Akademide Etik Derneği Başkanı Prof.Dr. Fahri Apaydın’ın, depremle ilgili yapmış olduğu bilimsel çalışma konusundaki önerilerine Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’dan da müjdeli haber geldi. Prof.Dr. Fahri Apaydın’ın depremle ilgili bakanlığa sunmuş olduğu öneriler ilk kez bir bakanlık olarak dikkate alınmış oluyor.
[TÜHA Haber Ajansı, 12 Aralık 2020]