Radikalleşme: Teröre Varan Şiddet ve Nedenleri Üzerine Bir İnceleme
Son dönemlerde radikalleşme, şiddet ve terör birbirini yaratan süreçler olarak büyük bir ilgiyle takip edilmekte ve araştırılmaktadır. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde gerçekleştirilen ve büyük bir yıkıma sebebiyet veren terörist eylemlerden sonra bu kavramların ön plana çıktığı ve tarih, sosyoloji, siyaset bilimi, psikoloji, hukuk, antropoloji gibi alanlarda araştırmalar yapıldığı görülmektedir. Her alan, kavramsal ve bütünsel olarak bu olguyu farklı yönlerden araştırmış ve birbirinden ilginç detayları gün yüzüne çıkarmıştır.
Büşra Aksu & Asistan
Siyaset bilimi açısından radikalleşme, şiddet ve terör, birbirini takip eden aşamalardır ve kamu düzenini tehdit eden aşırılıkçı eylemleri ifade etmektedirler. Günümüzde ulus devletler açısından en büyük sorunu teşkil eden terör örgütleri ve terörist eylemler, köklerini radikalleşmeden ve radikalleşmeye bağlı şiddetten almaktadırlar.
Bu çalışmanın temel amacı, radikalleşme, şiddet ve terör bağlantısını ele alıp açıklayarak son yirmi yılda ortaya çıkmış olan İslami radikalleşme üzerine farklı bakış açısını sunmaktır. Son dönemlerde Batı’da İslamofobia’nın yükselişi, kendisini İslam diniyle meşrulaştıran ve dünyanın her yerinde terörist eylemler gerçekleştiren El-Kaide ve IŞİD gibi terör örgütleri ile gerçekleşmiştir. Ancak bu tip terör örgütleri kendilerini dini söylemlerle meşrulaştırmaya çalışsalar da radikal olan İslam değil esasen bireyler ya da gruplardır.
Radikalleşme olgusu ve şiddet, İslam dinini referans gösteren terör örgütleri ile İslam dinine atfedilmektedir. Bu bakış açısı birçok yönden hatalı olmakla birlikte etnomerkezci bir yaklaşımı da bize göstermektedir. İslamiyet, Hristiyanlık ve Budizm gibi evrensel dinlerin temelinde “öldürmek” değil “yaşatmak” vardır. Şiddet ve şiddetin kullanımı kınanmış ve şiddete karşı cephe alınmıştır. Dolayısıyla radikalleşme dini bir görünüm arz etse de esasen siyasi, ekonomik ve kültürel bir olgudur. Dini radikalleşmeden kasıt, radikalleşen bireyin ya da grubun meşruiyetini dini söylemlerden almasıdır.
- Radikalleşme
Radikal, sözlük anlamı itibariyle “kesin”, “köklü” kökten” anlamlarına gelmektedir. Fransızcada “köke ait”, “kökten” anlamında kullanılmakta, Latince radix, radic- “kök” sözcüğünden türetilmiştir. Radikalizm ya da köktencilik ise, bir politik fikri, düşünsel sistemi aşırı bir inançla desteklemektir. Bu düşünsel sistem ya da siyasi görüş temelde aşırılıkçı bir ideoloji olmayabilir. Yumuşak bir ideolojik sistem dahi aşırı unsurlarla desteklenirse radikalleşebilmektedir. Bunun yanında aşırılık objektif olarak görülebilecek bir durum değildir. Her kişi kendi aşırılığını kendi şartlarına göre ürettiği için radikalleşme sübjektif bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır(Çelik, 2015).
Radikalleşme terimi, 1970’lerde ileri demokrasilerde siyasi şiddet üzerine yapılan araştırmalarda şiddet içeren, genellikle gizli grupların oluşumundaki etkileşimli (toplumsal hareketler/devlet) ve süreçsel (kademeli yükselme) dinamikleri vurgulamak için ortaya çıkmıştır. Yeni terim olan radikalleşme, biçim ve yoğunluk açısından artan şiddet kullanımına atıfta bulunmaktaydı. Radikalleşme üzerine yapılan araştırmalar, toplumsal hareketler ile ilgili literatürden önemli oranda faydalanmıştır. Burada radikalleşme şiddete yol açan bir süreç olarak anlaşılmaktadır.Birçok araştırmacı, radikalleşmeyi, siyasi çatışmalarda şiddet içeren araç ve stratejilere artan bağlılık ve bunların kullanımı ile karakterize edilen bir süreç olarak kavramsallaştırmaktadır. Bu açıdan radikalleşme, algıların kutuplaştırıcı ve mutlak tanımlarına doğru bir değişimi gerektirir.
Radikalleşme süreci, bireyin ortalama sağlıklı bir yurttaştan terör eylemlerine ya da terörist gruba katılarak terörist kimliğini kazanmasına yol açan unsurları kapsamaktadır.Akademik araştırmalara göre bireylerin terörist kimliği kazanana dek farklı sosyo-kültürel geçmişlerden geldikleri, farklı radikalleşme süreçleri izledikleri bilinmektedir.
- Radikalleşme ve Şiddet
Arapça’dan Türkçe’ye geçmiş olan şiddet, katılık, zorluk, sertlik anlamını taşıyan şdd kökünden gelmektedir. Latince violentia olarak karşılığını bulan kelime, sert veya acımasız kişilik anlamına gelmektedir. Günümüz Türkçesi ile şiddet, “kaba kuvvet” anlamına gelmekte ve “bir olgunun gücü, yoğunluğu ve sertliği” olarak tanımlanmaktadır. Bir başka ifadeyle şiddet, doğrudan siyasal bir amaca sahip olmayan ancak, bir nesneyi, kişiyi ya da grubu ortadan kaldırmaya dek uzanan olumsuz bir çerçeveyi tanımlamaktadır (Yaman, 2016: 36). Şiddet, Dünya Sağlık örgütü tarafından ise “fiziksel güç ya da iktidarın kasıtlı bir tehdit veya gerçeklik biçiminde bir başkasına uygulanması sonucunda maruz kalan kişide yaralanma, ölüm ve psikolojik zarara yol açması ya da açma olasılığı bulunması” olarak tanımlanmaktadır(Polat, 2017:16). Şiddet olayları ise insanları baskı altında tutmak amacıyla yaratılan eylemler bütünü olarak tanımlanabilmektedir(Kocacık, 2001:2).
Şiddet, erken tarihlerden itibaren kutsal kaynaklarda, ilk metinlerde dahi yer almış bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Kabil ile Habil hikayesinde de görüleceği üzere şiddet ve öldürme kötü ve istenmeyen bir davranış biçimi olarak karşılık bulmuş, şiddetin karşısında bulunma halini temsil eden Habil yüceltilmiştir. Şiddet, bireyin içindeki kötülüğün bir yansıması olarak kabul edilmiş ve kınanmıştır. Dolayısıyla geçmişten günümüze kadar hem toplumsal hem de bireysel olarak şiddetin kötü ve yanlış, şiddete karşı durmanın ise iyi ve doğru olduğu bir kural olarak hafızalara kazınmıştır (Güleç vd., 2012:113). Şiddet objektif bir olgu olmamakla birlikte zamana ve topluma göre farklı karakter kazanabilmektedir.
Radikalleşme ile şiddet, birbirini takip eden süreçlerle iç içe geçerek ortaya çıkmaktadır. Radikalleşen bireyin ya da grubun aşırılığa varan şiddet kullanımı birbiri ile iç içe geçerek kaos ya da anarşi durumunu yaratmaktadır. Bu kaos ya da anarşi durumunu tek bir birey de, bir grup da yaratabilmektedir. Aşırı şiddete dönüşen radikalleşme, devlet otoritesinin dışında kalan bireyin, grubun ya da bir terör örgütünün şiddete başvurarak devlet bütünlüğünü ve sivil halkı tehdit etmesi ile görünüm kazanmaktadır. Dolayısıyla şiddetle bütünleşen radikal davranışlar terör eylemlerine evrilebilmektedir (Çapçıoğlu&Akın, 2018:3105).
Jean-Claude Chesnais’in Şiddet’in Tarihçesi adlı kitabında şiddet, özel ve kollektif şiddet olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Özel şiddet, cürümsel, bedensel, cinsel ve cürümsel olmayan alt kategorileri kapsamaktadır. Kollektif şiddet ise genel olarak vatandaşın devlete/devletin vatandaşa karşı şiddeti olarak ayrılabilmektedir. Vatandaşın devlete karşı şiddeti, terör, grev ya da ihtilal durumlarında ortaya çıkmakta; devletin vatandaşa karşı şiddeti ise devlet terörü, endüstriyel şiddet gibi başlıklar altında toplanabilmektedir. Son olarak kollektif şiddet kapsamına savaşlar da girmektedir.
- Radikalleşme ve Terör
Terörizm, yerel ya da uluslararası olarak sivillere ya da geniş halk kitlelerine karşı korku yaratarak siyasi hedeflere ulaşmayı amaçlayan bir şiddet eylemidir. Teröristler bu şiddet eylemlerini belirli gruplar aracılığıyla planlar ve yürütürler. İstisnai olarak tek bir kişi dahi terör eylemi düzenleyebilse de terör saldırıları %95 oranında gruplar halinde planlanmakta ve yürütülmektedir. Gerçekten de terörizm bir grup olgusudur ve grup olarak bir şeyi planlamak ve hazırlamak hem motive edici hem de kolaydır. Bu sayede teröristler gruba bağlanarak radikalleşmenin bir üst aşamasına erişirler(Doosje vd., 2016).
Terör ve terörizmin kökenleri de radikalleşme mekanizmasında aranmalıdır. Radikalleşme teröre varan şiddet için ana zemini oluşturmaktadır. Dolayısıyla terör ve terörizm ile mücadelede en önemli hususlardan biri radikalleşme ile mücadele etmektir. Terör ve terörizm, korkunun tetiklenmesi, toplumun farklı kesimleri arasında çatışmayı teşvik ederek etnik, dini ve ulusal hatlar arasındaki kutuplaşmayı artıran daha fazla zararlı etkilere sahip olabilmektedir.Teröre yol açabilecek bir süreç olarak radikalleşmenin rolünü incelemekle önem arz etmektedir.
- Radikalleşme Süreçleri
Radikalleşme, insanların, davranış değişikliği geçirerek politik hedeflere ulaşmak için bir gruba veya sembolik hedeflere karşı şiddet araçları kullanmaya giderek daha fazla eğilimli oldukları bir süreçtir. Bu süreç üç aşamada ayırt edilebilmektedir (Doosje, vd., 2016):
- Aşama: Radikal bir ideolojiye sempati öne çıkar.
- Aşama: Birey, radikal bir gruba üye olur.
- Aşama: Birey bir saldırı ya da şiddet eylemi düzenleyerek grubun ideolojisine hizmet eder.
İşlevsel olarak siyasi radikalleşme bir gruba bağlılık ya da çatışma kavramlarıyla birlikte kullanılmaktadır. Tanım gereği ise radikalleşme inanç ya da fikirlerde bir değişim ya da aşırılık olarak belirtilmektedir. Radikalleşen bireyde, gruplar arasındaki şiddeti tırmandıran duygu ve davranışlar dikkat çekmektedir ve bağlı olunan grubun geleceği için her türlü fedakarlığı göstermekten çekinmemektedirler.
Kişinin radikalleşme aşaması içsel unsurlardan dışsal unsurlara bir çember üzerinde devam etmektedir. Radikalleşme çemberinin iç kısmı kişinin kendi benliğinden bağlamakta; dışa doğru aile, akraba, arkadaş çevresi, okul arkadaşları, sosyal çevre gibi unsurları kapsamaktadır. Bu bağlamda bireyi radikalleşmeye iten en önemli faktörler bireyin sosyal çevresi, ekonomik durumu, yaşantısı, yaşam sürdüğü ülkenin şartları ve siyasal durumu olarak görülebilmektedir. Bahse konu bireyin toplumdan tecrit edilmiş olması, kendisini bir gruba ait hissedememesi, yalnızlaşması, dini-ideolojik ihtilaflar, ekonomik sorunlar radikalleşmeye zemin hazırlayabilmektedir(Çelik, 2015).
Radikalleşmenin en önemli kısmını bireyin yetiştiği sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik etmenler oluştursa da psikolojik etmenler de en az bunlar kadar etkilidir. Kişinin yaşadığı mağduriyetler kişiyi intikam duygusuna ne ölçüde sevk ederse kişi o derecede radikalleşebilmektedir. Yakalanan ya da teslim olan birçok terör örgütü mensubundan radikalleşme sürecinde kişinin içinde bulunduğu ekonomik ve psikolojik sorunların, dışlanmışlığın ya da kendini gerçekleştirememenin rol oynadığı net bir biçimde görülmektedir(Haklı, 2018).
Peter R. Neuman’ın 2017 yılında yayınlanan Terörizme Yol Açan Radikalleşme ve Şiddete Varan Aşırıcılık: AGİT Bölgesi’ndeki Fikirler, Tavsiyeler ve İyi Uygulamalar başlıklı raporunda radikalleşmeye yol açan üç temel faktöre dikkat çekilmiştir. Bu faktörlerden ilki bireyleri radikalleşmeye iten talepleri ya da şikayetleri, ikincisi radikal ya da radikalleşmeye müsait fikirler ve insanlarla olan etkileşimler, üçüncüsü ise şiddete karşı şiddete başvurma eğilimi olarak göze çarpmaktadır. Neuman bunların yanı sıra göç, baskı ve çatışma gibi durumlarda da radikalleşmenin mümkün olduğunu raporlamıştır(ORSAM, 2017)
Peter Neuman’a göre, radikalleşme kavramının kullanım alanı bulmasındaki esas olay 11 Eylül’dü. 11 Eylül saldırıları, radikal terör örgütü El-Kaide tarafından dört noktada eş zamanlı olarak gerçekleştirilen ve halkta ve ABD yönetiminde büyük infiale yol açan terörist eylemlerdi. Elbette radikalleşme tehdidi ilk çağlardan beri her dönemde mevcut olmuştur ancak 11 Eylül 2001’den sonra konu tartışmaya açık hale gelmiştir. Neuman da terörizm ve şiddetin kökeni hakkında 1970’lere dek giden bir söylemin olduğunu, ancak Amerika Birleşik Devletleri’ne yapılan saldırının ardından masum sivillerin hedef alınmış olması sorunu ile terörün kökenlerinin hakkında konuşmanın zorlaştığına dikkat çekmiştir. Neuman, terörün kökenlerine ancak radikalleşme kavramı ile erişilebildiğini belirtmiştir (Sedgwick, 2010:2)
Radikalleşmeyi başlatmak ya da ölçüsünü artırmak için kullanılan en etkin araç propagandadır. Propaganda literatürde, “bir öğretiyi, düşünceyi, inancı, siyasayı vb. başkalarına tanıtmak, benimsetmek, yaymak ereğiyle sözle, yazıyla ve benzeri türlü araçlarla, yollarla gerçekleştirilen her türlü çalışma.” olarak tanımlanmaktadır(TDK, 2008). Günümüzde radikalleşmeyi başlatmak ya da ölçüsünü artırmak üzere propagandayı terör örgütleri üstlenmektedir. Terör örgütleri, radikalleşmiş ya da radikalleşebilecek bireyleri propaganda kanalıyla etkileyerek kolayca kendi saflarına katabilmektedir. Propagandayı bir silah gibi kullanarak bireyleri radikalleştirme amacına yönelik faaliyetleri gerçekleştiren en etkin örgüt IŞİD’dir. IŞİD, özellikle yükselişte olduğu dönemlerde modern dünyanın teknik ve teknolojik tüm imkanlarının aktif bir biçimde kullanarak propaganda yapmış ve kendi saflarına binlerce terörist kazandırmıştır.
- Radikalleşme Türleri
Radikalleşme konusunda genel kabul gören bir sınıflandırma mevcut değildir. Ancak bir ayrıma gitmek gerekirse yer yer birbiriyle iç içe geçebilen dört tip radikalleşmeden bahsetmek mümkündür (PA, 2017):
- Etnik radikalleşme. (Örnek: PKK, ETA gibi terör örgütleri)
- Din istismarına dayalı radikalleşme (Örnek: IŞİD, El-Kaide, Boko Haram)
- Sahte mehdilik iddialarına dayanan radikalleşme. (Örnek: FETÖ)
- Mezhepçi ya da aşırı sol ideolojiye dayalı radikalleşme. (Örnek: DHKP-C, MLKP)
Radikalleşme aşamasında radikal terör örgütlerinin propagandaları, stratejileri ve vaatleri çok önemli bir yer tutmaktadır. Söylemler ne kadar bireysel ve toplumsal gerçekliği yansıtıyorsa radikalleşme de bununla doğru orantılı olarak gerçekleşebilmektedir. Yukarıda da verildiği gibi, radikalleşme her örgütün kendi yapısına, anlatısına ve meşruluk iddiasına göre farklı şekillerde gerçekleşebilmektedir.
- Dini Radikalizm
Radikalleşme konusu tek boyutlu bir biçimde ele alınabilecek bir konu değildir. Yukarıda ifade edildiği üzere radikalleşmenin siyasi, ekonomik, dini vb. birçok faktörü vardır ve bu faktörler ele alınmadan salt din ile radikalleşmeyi açıklamak mümkün değildir. Ancak, son zamanlarda ortaya çıkan İslami görünümlü terör örgütleri nedeniyle bu konu gündemden düşmemektedir. Dolayısıyla bir tanım gerekse İslami radikalizm, belirli amaçlara ulaşmak üzere sert ve köklü hamleler yaparak düzeni değiştirmeye çalışan bir dini davranış biçimi olarak tanımlanabilmektedir.
Radikalleşme aşamasında söylemler ve anlatıların büyük önem arz ettiği bilinen bir gerçekliktir. Söylemler ve anlatıların gerçeklikle bağdaştığı ölçüde de radikalleşme başarılı olmaktadır. Söylemler ve anlatıların başarılı olmasının yolunu da propaganda açmaktadır. Propaganda kanalını iyi kullanan bir örgüt, anlatılarını kitlelere ulaştırarak başarılı olma şansı yakalamaktadır. Teknik ve teknolojik imkanlar ile sosyal medyanın gelişimi ve her geçen gün daha fazla aktif kullanıcı sayısına ulaşması da terör örgütlerinin bireyleri radikalleştirme amacı için çok önemlidir.
Örneğin IŞİD terör örgütü, propagandasında sık sık sosyal adaleti, kendisinin dinin biricik savunucusu ve kollayıcısı olduğunu vurgulamaktadır(PA, 2017) Avrupa’da yaşayan sıradan bir Müslüman, dinini özgürce yaşayamadığı gerekçesiyle radikalleşebilmekte ve IŞİD’e katılabilmektedir. Bu konuda Birleşik Krallık’ta yapılan araştırmaya göre, İngiltere’de yaşayan Müslüman kadınlar tam da bu gerekçelerle IŞİD’e katılabilmektedir. Araştırmada Müslüman kadının siyasal katılımın bir öznesi olmadığını dolayısıyla kamusal yaşamda istihdam şansının da gerek inancı gerekse yabancılığı nedeniyle mümkün olmadığı açıklanmaktadır (Praxl and Tabuchi, 2019:4) Kişiyi kamusal yaşamdan ayırma, onu tecrit etme aşama aşama radikalleşmeye götürebilmektedir. Burada devreye IŞİD terör örgütünün radikalleşen birey üzerinden propaganda çalışmaları girmektedir. IŞİD, kamusal yaşamdan dışlanan kadına Batı feminizminin reddini, Batı toplumunun tamamen reddini ve o toplumda yaşamamak gerekliliğini içeren propaganda kanalını kullanır. IŞİD bunun yanında evlilik, akrabalık vb. gibi imkanlar sunarak tecrit edilen bireyi kendi saflarına katabilmektedir. Çevrimiçi arkadaşlık siteleri, çevrimiçi oyunlar ve çevrimiçi birçok kanalı kullanarak kendisine militan devşirme konusunda en usta örgüt IŞİD’dir.
Ancak, Batı’nın IŞİD, El-Kaide örneklerini vererek kullanıma sunduğu “dini aşırılık” terimi son derece hatalıdır.Dini aşırılık terimi, halk ve siyasiler arasındaki belirli dindar insan gruplarına yönelik olumsuz klişeler doğuruyor gibi görünüyor. Bu, “aşırılık” teriminin popüler (ya da gazetecilik) kullanımlarının, onu terörizmle ilişkilendirerek, belirli grupların yanlış anlaşılmalarına yol açabileceğine dair sık sık yapılan uyarılara rağmen kullanılmaya devam eder. Dinler amaçları gereği bazı yollarla insanları iyiye ve doğruya sevk kötülükten men işlevi görmektedirler. Özelde İslam dini, “öldürmeyi” değil “yaşatmayı” emretmektedir. Dolayısıyla var olan aşırılık ve şiddet dinden kaynaklanmamakta, radikalleşen insandan kaynaklanmaktadır.
Hal böyle iken, örneğin intihar eylemlerini İslami kültürüne ve pratiğine atfeden zihniyet büyük bir yanlıştan beslenmektedir. Bu teori intihar eylemlerini İslam kültürüyle bütünler dolayısıyla İslamiyet’i insana ve insan yaşamına değer vermeyen, bireysel varoluşu geri plana iten bir din olarak görür. Bu teoriyi çürütmek amacıyla birçok örnek verilebilir: İkinci Dünya Savaşı’nın son evresinde kendilerini uçaklarla birlikte Amerikan gemilerine çarpan Japon kamikazeler, Çin’de Taiping Ayaklanması sonrası teslim olmak yerine intihar eden isyancılar, Yahudi devletinin kuruluşunu hızlandırmak amacıyla “intihar birlikleri” oluşturma hayalleri kuran Siyonist gruplar (Losurdo, 2012:88)… Örnekler artırılabilmektedir. Radikalleşme, dini görünüm arz ediyor olsa da esasen siyasal, toplumsal ve psikolojik bir süreçtir.
Sonuç Yerine
Radikalleşme, inanç ya da fikirlerde değişim yaşayarak aşırı bir tutum sergileyerek politik amaçlar doğrultusunda hareket etme biçiminde görünüm kazanmaktadır. Radikalleşme, içsel olandan dışsal olana birey, aile, arkadaş çevresi, okul, iş hayatı, sosyal çevre vb. faktörleri kapsayarak ilerleyen bir süreçtir. Radikalleşen birey şiddeti bir araç haline getirerek geride kalanları korkutmaya, bastırmaya ve sindirmeye çalışır. Bu süreç ilerledikçe ve şiddet eğilimi arttıkça bireyin terör eylemleri yapmasına kadar uzanan yol açılır. Radikalleşme, şiddet ve son aşama olan teröre kaynaklık etmesi bakımından önemlidir.
Radikalleşme belirli şartların belirli dönemlerde belirli toplumlarda olgunlaşmasıyla meydana gelmektedir. Radikalleşme sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel koşulların bir ürünü olarak karşımıza çıkmaktadır ve yabancılaşma, göç, tecrit, savaş, toplumsal bütünleşme sorunları gibi faktörler ile doğru orantılı gerçekleşmektedir. Birey radikalleştikten sonra herhangi bir terörist gruba katılması ve terör eylemleri düzenlemesi kaçınılmazdır.
Son yıllarda radikalizm ile İslam’ın yan yana anılması El-Kaide ve IŞİD gibi terör örgütlerinin meşruiyetlerini dini söylem ile sağlamalarından kaynaklanmaktadır. Sözde İslam Devleti’ni kurduğunu iddia ederek gerek Orta Doğu’dan gerekse Batı’dan kendisine militan devşiren örgütler propaganda kanalını etkin bir biçimde kullanarak radikalleşen bireyi kendi saflarına katmayı başarmışlardır. Burada örgütlerin “eşitlik”, “kardeşlik” ve “adalet” üzerinden propagandaları, çeşitli sebeplerle yaşadıkları ülkelere yabancılaşan bireylere bir umut kapısı olarak görünebilmektedir. Dolayısıyla bireylerin radikalleşmelerinin “dinlerini doyasıyla yaşamak” amacının ardında çok daha büyük nedenleri vardır. Bu nedenler ekonomik, siyasal ve kültüreldir.
2001 yılında El-Kaide’nin ABD’ye gerçekleştirdiği terörist saldırılardan sonra Batı’da İslomofobi yükselişe geçmiştir. Bunun nedeni İslam ile terörizmin eş tutulmasıdır. Bu bakış açısı hatalı olmakla beraber etnomerkezci bir yaklaşımın ürünüdür. Hristiyanlık, İslamiyet gibi evrensel dinlerde şiddet ve öldürmek kınanmakta, yaşatmak ve şiddeti geri çevirmek yüceltilmektedir. Terör, anarşi ya da şiddet durumlarından dinler değil, dinlerden meşruiyet arayan gruplar sorumludur. Radikalleşmenin ve radikal şiddetin getirdiği yıkımlardan kurtulabilmenin yolu toplumsal bütünleşmeden geçmektedir.
Başvurular
Çapcıoğlu, İ, Akın, M. (2018). Radikalleşmenin ve Şiddet Yönelimli Davranışların Önlenmesinde Evrensel Değerlerin Rolü. İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi, 7(4), 3103-3111. DOI: 10.15869/itobiad.488926
Çelik, O. (2015). Dini İstismar Eden Terör Örgütlerinin Radikalleşme Süreçleri. Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, (22) , 99-122. Retrieved from https://dergipark.org.tr/en/pub/sbe/issue/23143/247206
Doosje, B, Moghaddam, F, Kruglanski, A, Wolf, A, Mann, L, Feddes, A. (2016). Terrorism, Radicalization and De-radicalization. Current Opinion in Psychology, Volume 11, 79-84.
Franzıska Praxl-Tabuchi. (2019). Gendered Pathways To Radicalization And Desistance From Violent Extremism. Global Center On Cooperative Security.
Güleç, H, Topaloğlu, M, Ünsal, D, Altıntaş, M. (2012). Bir Kısır Döngü Olarak Şiddet. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 4 (1), 112-137. DOI: 105455/cap 20120408
Kocacık, F. (2001). Şiddet Olgusu Üzerine. Cumhuriyet Üniversitesi İİBF Dergisi, 2(1), 1-7.
Losurdo, D. (2012). Köktendincilik Nedir? İstanbul: Yordam Kitap.
Sedgwick, M. (2010). The Concept of Radicalization as a Source of Confusion,
Terrorism and Political Violence, 22(4).
Polat, O. (2017). Şiddet. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, 22 (1), 15-34. Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/maruhad/issue/27591/290653
Sönmez, G. (2017). Terörizme Yol Açan Radikalleşme ve Şiddete Varan Aşırıcılık ile İlgili AGİT Raporunun Bir Değerlendirmesi. ORSAM. 13.08.2021 tarihinde https://orsam.org.tr/tr/terorizme-yol-acan-radikallesme-ve-siddete-varan-asiricilik-ile-ilgili-agit-raporunun-bir-degerlendirmesi/ ağ bağlantısı üzerinden erişilmiştir.
Yaman, F. (2016). İslam Toplumlarında Şiddet Yanlısı Radikalleşme Nedenleri Üzerine Bir İnceleme. Milel ve Nihal, 13(2), 32-61.
[TÜHA Haber Ajansı, 28 Ağustos 2021]