Salgın Hastalıklar, Ekosistem Tahribatları ve İklim Değişikliği ile İlişkili mi?
İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Orman Fakültesi, Toprak İlmi ve Ekoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğanay TOLUNAY, Hollywood filmlerinin gerçek olduğu günlerden geçtiğimizi açıkladı.
Prof. Dr. Doğanay TOLUNAY, İklim Haber için kaleme aldığı “Salgın Hastalıklar, Ekosistem Tahribatları ve İklim Değişikliği ile İlişkili mi?” başlıklı yazısında, İlk vakanın 1 Aralık 2019 tarihinde Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkışından itibaren geçen dört aylık sürede COVID-19 olarak adlandırılan virüsün tüm dünyaya yayıldığını ve 31 Mart 2020 itibarıyla 800 binden fazla insanın hastalığa yakalandığını ve 40 bine yakın insanın hayatını kaybettiğini, bu salgın nedeniyle tüm dünyada hayatın felç olduğuna dikkat çekti.
İnsanların evlere kapandığını hatırlatan Prof. Dr. TOLUNAY, “Salgının ne kadar süreceği, tedavi için herhangi bir aşı ya da ilaç bulunup bulunamayacağı ise henüz belirsiz. Salgının Wuhan’daki deniz ürünlerinin satıldığı bir pazardan kaynaklandığı yönünde bilgiler mevcut. Diğer taraftan yarasa çorbasından yayıldığı yönünde söylentiler de ortalıkta dolaşıyor. Bu arada yüksek sıcaklıklarda virüsler öldüğü için çorbadan yayılmasının mümkün olmadığını da söylemek gerekli. Patojenler avlanan yaban hayvanlarından insanlara çoğunlukla temizleme sırasında eldeki yaralardan ya da solunum yoluyla bulaşabiliyor” dedi.
Prof. Dr. Doğanay TOLUNAY, İlk yapılan araştırmalardan birinde COVID-19 virüsünün iki tür yılanda bulunan koronavirüsle yarasalarda bulunan koronavirüsün rekombinant virüsü olabileceğinin iddia edildiğini belirterek (1), yarasa çorbasından olmasa da hastalığa neden olan virüsün hayvanlardan bir şekilde insanlara geçtiğinin kesin olduğunu belirtti.
“Bu nedenle hastalık taşıyan hayvanlara ya da bu hastalıklı hayvanları yiyen, satan, bir şekilde salgını başlatan insanlara çok fazla kızan var” diyen Prof. Dr. TOLUNAY, şunları söyledi:
“Haksız da değiller. Ancak insanlar ve hayvanların etkileşimiyle ortaya çıkan, birçoğu da büyük salgınlara dönüşen çok sayıda hastalık var aslında. Değişik tarihlerde Avrupa’da büyük can kayıplarına neden olan veba salgınları, Amerika kıtasının keşfinden sonra istilacı Avrupalı askerlerin taşıdığı çiçek (2), 1918-1919’da 20 ile 50 milyon kişinin ölümüne neden olduğu tahmin edilen İspanyol Gribi (3) bu salgınlara örnek olarak verilebilir. 1940’lardan sonra ortaya çıkan bulaşıcı hastalıkların ise %60’ının hayvanlardan insanlara geçtiği (zoonotik) ortaya kondu (4). Yine aynı araştırmada zoonotik hastalıkların da % 71,8’inin yaban hayvanlarından yayıldığı ifade ediliyor. Bu hastalıkların arasında son 20-30 yıl içinde duyduğumuz AIDS, ebola, ciddi akut solunum sendromu (SARS) koronavirüsü, Batı Nil virüsü, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi, kuş gribi, domuz gribi gibi virüs kaynaklı hastalıklar bulunuyor. Aslında hastalıklar hayvanlardan insanlara sadece virüsler değil, çeşitli parazitler, bakteriler, mantarlar gibi mikroskobik canlılar ile de geçebilir. Artık kontrol altına alınan veba, kuduz, tifo, tifüs, şap, çiçek, tüberküloz, kızamık, brusella, salmonella gibi hastalıklar da hayvanlardan insanlara bulaşan hastalıklar. Bu hastalıkların çoğu hayvanların evcilleştirilmesinden sonra insanlara geçti. Çünkü 10.000 yıl önce avcı toplayıcı insan toplumlarının tarıma başlayarak yerleşik düzene geçmesi ve aynı zamanda hayvanların evcilleştirilmesiyle hayvanlarda bulunan patojenlerin et, süt, dışkı, salya gibi yollarla insanlara ulaşması ve bu patojenlerin ulaştığı konakçıda geçirdiği mutasyonlarla insandan insana geçmesi oldukça kolay oldu. 20. yüzyılda yaban hayvanlarından insanlara geçen hastalıkların artmasının nedeni acaba sadece doğrudan yaban hayvanlarının avlanması, yenmesi ve ticareti midir? Yoksa “Gözden kaçırılan başka konular var mıdır?” gibi soruların sorulması ve cevaplar aranması, bu salgınlardan dersler çıkarılması ve gelecekte benzer sorunlarla karşılaşılmaması için gerekli”.
Yeni Tarım Alanları, Yerleşim Alanları Kazanırken Sağlığımızı mı Kaybediyoruz?
Prof. Dr. Doğanay TOLUNAY, öncelikle yaban hayvanlarındaki patojenlerin insanlara bulaşması için insanlarla bu hayvanların bir şekilde etkileşimi gerektiğini, avlanma ve yaban hayvanları ticaretinin bunun bir yolu olduğunu, ancak tek nedeni olmadığına, doğada çoğu canlının çeşitli patojenler barındırdığına ve bunların çoğunun da insanlar tarafından henüz bilinmediğine vurgu yaptı.
Hatta gelecekte henüz mevcut olmayan çeşitli virüslerin ortaya çıkması olasılığının da oldukça yüksek olduğunu açıklayan Prof. Dr. TOLUNAY, şunları aktardı:
“Hayvanlarda bulunan patojenlerin insana kadar ulaşması vektör olarak adlandırılan taşıyıcılar (pire, kene, sivrisinek, karasinek vb.) ile ya da konakçı olarak adlandırılan hastalık barındıran canlılar ile temasla gerçekleşir. Örneğin veba salgınlarında olduğu gibi hastalık taşıyan farelerin hijyen koşulları iyi olmayan kentlerde aşırı üremesi, ticaret ya da savaşlardan dönen askerlerin taşıdığı hastalıklar gibi. Bazen de insanlar doğrudan hastalık taşıyan canlılara (ya da ortamlarına) gidebilir. Bu, yeni tarım alanları kazanmak, odun üretimi ya da madencilik gibi çok değişik amaçlarla doğal alanlara müdahaleler şeklinde olabilir. Örneğin binlerce yıldır mağaralarda biriken yarasa dışkılarını gübre olarak satmak isterseniz, çeşitli patojenleri barındıran bu hastalıkları bir bakıma insanın ayağına getirmiş olursunuz. Başka bir örnek de Malezya’da ortaya çıkan Nipah Virüsüdür. Bu hastalığın meyve yarasalarından evcil domuzlara oradan da insanlara geçtiği biliniyor (5). Doğada karşılaşması çok mümkün olmayan bu iki tür nasıl oldu da karşılaştı? Bunun başlıca nedeninin; insanların yeni tarım alanları, çiftlikler açmak ya da diğer amaçlar için ormanları kesmeleri olduğu söylenebilir. Ormansızlaşma olarak adlandırdığımız bu süreç ile doğrudan yaban hayvanlarının yaşam alanlarına girilerek insanlarla hayvanların temas yüzeyi arttırılmış olur. Sadece ormansızlaşma değil sulak alanları kurutmak gibi doğrudan ekosistemlere müdahaleler de hayvanlardan insanlara hastalık geçme riskini artırıyor. Örneğin doğal ekosistemlere ulaşımı kolaylaştıran yolların yapılması yabani hayvan ticaretini ve avcılığı artırabilir”.
Prof. Dr. Doğanay TOLUNAY, Ormansızlaşma, habitat değişimi ve parçalanması ya da bazı ekosistemlerin yok edilmesinin dolaylı olarak da hastalıkların yayılmasına etki edebildiğini dikkat çekerek, “Çünkü bu süreçlerle birlikte canlılar göçe zorlanır, biyolojik çeşitlilik kaybı yaşanır, mikroklimatik koşullar değişebilir, yaban hayvanlarının bağışıklık sistemleri olumsuz etkilenebilir ve vektörler çoğalabilir (6). Örneğin ormansızlaşma ve ekosistem tahribatının hastalık taşıyan vektörlerin (anofel sivrisinekleri (7) ya da karasinekler (8) gibi) popülasyon yoğunluklarını arttırdığına dair çeşitli araştırmalar mevcut” dedi.
Ekosistemlerin parçalanması ve bunun sonucunda tür çeşitliliğinin azalmasının ise farklı şekillerde etki yapabileceğinin altını çizen Prof. Dr. TOLUNAY, Ormansızlaşma ve habitat parçalanması sürecinde hastalık taşıyan konakçıların ya da vektörlerin yok olmasının teorik olarak patojenlerin de yok olmasına neden olabileceğini, ancak bu durumun tam tersi olayların yaşanması olasılığının çok daha yüksek olduğunu söyledi.
Prof. Dr. Doğanay TOLUNAY, Küçülen habitatların doğada karşılaşmasının mümkün olmayan bazı canlıların bir araya gelmesine ve bu canlılar arasında patojen transferine yol açabildiğini hatırlatarak, “Patojenler yeni konakçıda mutasyonlarla evrimleşebilir/dönüşebilir/değişebilir. Seyreltme etkisi olarak adlandırılan bu hipoteze göre örneğin Batı Nil virüsü taşıyan sivrisineklerin biyolojik çeşitliliği düşük habitatlarda virüs için daha uygun konakçı bulma olasılıklarının daha yüksek olduğu belirlendi(5). Ekosistem tahribatıyla vektörlerin ya da konakçıların yırtıcılarının yok olmasıyla bu türlerin aşırı üremeye başlaması ve daha çok bireye bulaşması da mümkün. Besin zincirinin bozulması olarak adlandırabileceğimiz bu süreç ile ülkemizde de zaman zaman yaşadığımız üzere örneğin yılanların ya da tilkilerin ölmesiyle /sayılarının çok azalmasıyla birçok patojen için konakçı olabilen farelerin popülasyonu artabiliyor. Ormansızlaşma ve ekosistem tahribatlarının diğer bir olası etkisi de yaşam alanları yok olan türlerin göçe zorlanması. Örneğin vahşi su kuşlarında bulunan kuş gribi virüsü, sulak alanların yok edilmesiyle göçe zorlanan kuşlarla çok daha geniş alanlara yayılabilir” dedi (5).
Ormansızlaşma, madencilik, kentleşme, yeni tarım alanları açma, aşırı odun üretimi, doğal alanlarda yeni yollar açma, tesisler kurma gibi ekosistem tahribatına neden olan insan müdahalelerinin salgınlar üzerinde çoğunu öngöremediğimiz olumsuz etkilerin de olabileceğini ifade eden Prof. Dr. TOLUNAY, Ormansızlaşma ve ekosistem tahribatlarının aynı zamanda iklim değişikliğini arttırıcı yönde etkilerinin de bulunduğunu ve İklim değişikliğinin bir sonucu olarak da salgın hastalıkların arttığını ve daha geniş alanlara yayıldığını, gelecekte bu etkinin daha da artacağını söylemenin mümkün olduğunu kaydetti. (devam edecek-Değiştirdiğimiz Sadece İklim mi?)
Gazeteci* Ataner YÜCE