Hamas’ın lideri Sinvar, Arafat gibi direnişin yeni lideri olabilir mi?
Bu analiz, Yahya Sinvar’ın hangi saiklerden ötürü Hamas’ın liderliğine seçildiğini ele almakta ve Sinvar’ın kişisel özellikleri ile sahadaki tesiri nedeniyle yeni bir Yaser Arafat etkisi oluşturabilme ihtimalini tartışmaktadır.
TÜHA / TÜRKUAZ İnternational News Agency
Modern Ortadoğu tarihinde Aksa Tufanı’nın yol açtığı kırılmaların etkilerinin çok uzun yıllar sonra bile görüleceği geride kalan on aylık
sürenin yansımalarından anlaşılmaktadır. Ortadoğu’daki gelişmeleri 7 Ekim öncesi ve sonrası şeklinde kategorik bir ayrımla ele alacağımız bu yeni gerçeklikte Heniyye suikastının da benzer bir tarihsel kırılmaya kapı araladığını söylemek abartı olmayacaktır.
Yahudi teopolitiğine yaptığı referanslarla agresif genişleme stratejisi yürüten işgal devleti kadar uzun yıllardır “direniş ekseni” söylemiyle bölgede kendisine bir meşruiyet ve manevra alanı oluşturan İran’ın sınırları ve kapasitesinin test edilmesi bakımından da mezkur suikast önemli bir dönüm noktasıdır.
Heniyye’nin şehadetinin tetiklediği fay hatlarındaki muhtemel kırılmalar bölgesel ve küresel anlamlarda siyasi, iktisadi, askeri ve toplumsal
krizleri derinleştirecek ve düzeni istikrarsızlaştıracak bir boyuttadır. Bölgenin farklı bir düzleme evrildiği ve mevcut gelişmeler doğrultusunda alışılmışın dışında bir gerçekliğin tezahür ettiği bu süreçte Filistin sathında da kayda değer gelişmelerin yaşanma ihtimali söz konusudur.
İşgal devletinin tüm uluslararası teamüller ve kuralları ihlal ederek Filistin topraklarında tam bir egemenlik ihdas etme niyeti, Heniyye’nin
öldürülmesiyle iyiden iyiye aşikar bir hale geldi.
Müzakere zemininin Siyonist yönetime karşı caydırıcı nitelikte bir saldırı ya da müdahale olmaksızın neredeyse imkansızlaştığı bir süreçte Sinvar, siyasi kimliğinin yanında direnişçi karakteri ile de Filistin siyasallığına yeni bir boyut katma potansiyeline sahiptir.
1967’de İsrail’le yapılan savaşta Arapların yaşadığı büyük hezimet ve 1970’te Cemal Abdünnasır’ın ölümünün ardından oluşan boşluğu iyi değerlendiren Yaser Arafat kişisel karizmasının da katkısıyla kısa sürede bölgesel ve uluslararası alanlarda meşruiyet kazanmayı başararak Filistin mücadelesinin sembol ismine dönüştü.
Siyasi ve askeri kimliği işlevsel şekilde birleştiren Arafat, bir siyasetçinin diplomatik dili kadar bir gerillanın tutum ve yaklaşımını da etkileyici biçimde kullandı. Filistin mücadelesine dair geleneksel statükonun 1960’ların sonu ve 1970’lerin başında değiştiği bir ortamda Arafat yeni bir paradigma ile Filistin siyasallığının yönünü değiştirdi.
Bu çerçevede siyasi ve direnişçi kimliğinin içkin bir şekle büründüğü Sinvar’ın da yine büyük bir statüko değişiminin yaşandığı bir ortamda yeni bir paradigma üreterek Filistin siyasallığını ayrı bir boyuta taşıma ihtimali bulunmaktadır.
İşgal devletinin saldırganlığı karşısında kitlesel ve kolektif direniş anlayışının benimsendiği Aksa Tufanı sürecinde sahayı siyasi alan ile aktif direniş arasında kategorik ayrım yapmayan bir liderin yönetmesinin Filistin siyasetinin geleceğine olumlu kazanımlar sunması olasılık dahilindedir.
Heniyye suikastının ardından işgale karşı mücadelenin daha çetin bir aşamaya evrildiği dikkate alındığında Sinvar; karizmatik şahsiyeti, söylem gücü, siyasi kabiliyeti ve aktif direnişçi karakteriyle Arafat benzeri bir hava oluşturabilecek niteliktedir. Bölgesel ve küresel ölçeklerde Meşal ve Heniyye dönemlerinde kurulan ilişkileri ve diplomasi geleneğini zedeleyecek adımlar atmaması koşuluyla Sinvar’ın Hamas’a yeni bir soluk getirme ve vizyon sunmanın yanında Filistin’deki diğer siyasi gruplar üzerinde de birleştirici bir rol üstlenme ihtimali oldukça yüksektir.
Uzun yıllar abluka altında yaşaması ve ana önceliklerinin başında ablukayı kırarak işgalci güce travma yaşatma arzusunun gelmesinden ötürü, Sinvar’ın yerel kodlarla hareketi yönetmeye kalkışma riski söz konusudur
SİNVAR VE MUHTEMEL RİSKLER
Yahya Sinvar’ın sahadaki kabiliyet ve etkisi göz ardı edilemeyecek kadar açık bir durumdur. Bununla birlikte kendisine avantaj sağlayan bazı kişisel özellikleri ve çok uzun süre Gazze’de bulunması nedeniyle Hamas’ın liderliği sürecinde ortaya çıkabilecek riskler de bulunmaktadır.
Netanyahu ve kabinesinin Sinvar liderliğindeki Hamas ile müzakereye, güçlü bir dış ya da iç baskı olmadıkça yanaşmayacağı öngörülmektedir. Bu süreçte işgal devletinin, direnişin motivasyonunu kırmak için Gazze’ye yönelik saldırıların şiddetini ve kitlesel katliamları artırmak amacıyla her türlü adımı atması beklenmektedir.
Sinvar’ın soykırımcı Netanyahu hükümetinin uluslararası kamuoyunda tüm meşruiyetini kaybettiği bir atmosferde vereceği mesajlara dikkat etmesi ve Heniyye’nin çizgi ve stratejisini koruması elzemdir. Siyonist yönetim kadar ABD’nin de Sinvar üzerinden Hamas’a yönelik olumsuz algı kampanyası yürüteceği dikkate alındığında yeni liderin her bir adımına üst düzeyde hassasiyet göstermesi gerekmektedir. Bu gerçekleşmediği takdirde Hamas’ın haklı ve meşru mücadelesini zayıflatmak için Siyonist yönetim ve Washington’ın ortak bir çaba içine gireceğini tahmin etmek zor olmasa gerektir.
Sinvar bugüne kadar Hamas’ın Gazze sorumlusu olarak yerelde başarılı bir strateji yürüttü. Bununla birlikte yeni göreviyle birlikte artık tüm Filistin’i temsil etme vasfını üstlendiği gibi aynı zamanda bölgesel ve küresel aktörlerle de iletişime geçme ve etkileşim içinde bulunma kabiliyetini göstermelidir.
Uzun yıllar abluka altında yaşaması ve ana önceliklerinin başında ablukayı kırarak işgalci güce travma yaşatma arzusunun gelmesinden ötürü, Sinvar’ın yerel kodlarla hareketi yönetmeye kalkışma riski söz konusudur. Böyle bir hususun ortaya çıkması, Gazze içi ve dışı arasındaki insicamın bozulmasına yol açacağı gibi bölgesel ve küresel aktörlerle kurulacak temaslarda da aksaklıklara sebep olacaktır.
İşgal devletinin siyasal kodlarını yakinen bilen Sinvar’ın sürecin yönetiminde bölgesel ve küresel denklemleri dikkate almaması düşünülmese de yılların yüklediği bagajlar ve travmatik alışkanlıklar nedeniyle yerel kodların baskın olduğu bir yönetim modeli sergilenmesi ihtimal dahilindedir.
Halid Meşal Musa Ebu Merzuk
Sinvar’ın bu handikapla yüzleşmemesi için Hamas’ın en önde gelen diplomatik şahsiyetleri ve lider kadronun öncü isimleri olan Halid Meşal ve Musa Ebu Merzuk’u sürekli yanında tutması ve özellikle Hamas’ın dış dünya ile ilişkilerinde onlarla istişareye önem vermesi hareketin geleceği açısından yararlı olacaktır.
Sinvar yönetiminde karşılaşılabilecek bir diğer risk ise Tahran ile kurulacak ilişkilerde Meşal ve Heniyye dönemlerindeki düzeyin tutturulamaması ve düşük ihtimal bile olsa Hamas-İran ekseninde hiyerarşik bir ilişkinin ortaya çıkmasıdır.
Bugüne kadar Hamas direnişi sürdürmek ve İran da Müslüman dünyada kendisine meşruiyet devşirmek için zorunlulukların doğurduğu pragmatik bir ilişkiyi etkin ve işlevsel bir şekilde devam ettirmiştir. Lakin yeni süreçte İran-Hamas ilişkilerinin seyrini yakından izlemek gerekmektedir.
Gazze’de aktif silahlı direnişin varlığına Tahran’ın verdiği desteğin Sinvar üzerinde henüz farklı emareleri gözükmese dahi ideolojik bir etki bırakma olasılığı arka plana itilmemelidir.
Hamas’ın Müslüman Kardeşler düşüncesinden tevarüs eden ve Filistin siyasallığı ile bütünleşen Sünni karakterinin kolay bir şekilde çözüleceğini iddia etmek mümkün değildir. Ancak Sinvar döneminde Hamas-İran ilişkilerinin geleneksel kodlarından uzaklaşması hareket
içinde ihtilaf alanlarının oluşması anlamına gelecek ve muhtemel bir ayrışma sürecine evrilecektir.
Bu nedenle Sinvar’ın en önemli sınavını Tahran ile ilişkilerde vereceği ve özellikle bölgesel aktörlerin de bu ilişkinin tonuna göre Hamas’a yönelik farklı tutumlar sergileyeceği ya da alternatif stratejiler geliştireceği düşünülmektedir. Ayrıca İran bağlamı kadar Sinvar döneminde Türkiye, Mısır ve Katar ile ilişkilerin düzeyi ve mahiyeti veya Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile diyaloğun nasıl kurulacağı da potansiyel risklerin artması ya da azalmasını doğrudan etkileyecektir. (devam edecek-YENİ DÖNEMDE HAMAS:
BÖLGESEL VE KÜRESEL İLİŞKİLER)
***
Yazar hakkında
MUHAMMED HÜSEYİN MERCAN
2017’de İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler programında “İslami Hareketin Kurumsallaşma Sorunu Işığında Müslüman Kardeşler Teşkilatı” başlıklı tez çalışması ile doktora derecesini aldı. Halihazırda Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yapan Mercan; Ortadoğu siyaseti, İslami hareketler ve Türk dış politikası üzerine çalışmalar yapmaktadır. Bu alanda ulusal ve uluslararası düzeyde çeşitli akademik makaleler kaleme alan Mercan’ın Suriye: Rejim ve Dış Politika ve Müslüman Kardeşler’in Yükselişi ve Düşüşü başlıklı iki kitabı ile Transformation of the Muslim World in the 21st Century, Orta Doğu’nun Ekonomi Politiği (Taha Eğri ile) ve Arap Ayaklanmalarını Yeniden Düşünmek (Mesut Özcan ile) başlıklarını taşıyan derleme kitapları bulunmaktadır. Mercan İngilizce, Arapça ve temel düzeyde İbranice bilmektedir.
Dış Politika ,Güvenlik, Analiz ,Hamas Siyasi Büro Şefi ,İsmail Heniyye ,31 Temmuz 2024 ,İsmail Heniyye Suikastı,SETA Çalışmaları ,SETA Analiz,