Siyasi Teknoloji ve Kültürel Egemenlik
Demokraside Birlik Vakfı ve İnsani Değerler Derneği yönetim kurullarının müştereken planladığı aylık sohbetlerin bu ayki konuşmacısı Prof. Dr. Ali Fuat Bilkan oldu. Konferansın açılışı Demokraside Birlik Vakfı Başkanı Mehmet Bozdemir tarafından yapıldı.
Sayın Bozdemir, konuşmacı Prof. Ali Fuat Bilkan’a davete icabet etmesi, konuklara da konferansı izlemek için gelmeleri nedeniyle teşekkür etti, hoş geldiniz dedi. Tam Demokrasi Platformu konusunda çalışmaların devam ettiğini ifade eden Bozdemir, kültürümüzün merkezine insanı koyduklarını ve bilinçli insan oluşturma amacı taşıdıklarını söyledi. Siyasetçilerin güçlü bir siyaset anlayışı ortaya koyamadıklarını, ülkemizi bir Japonya ve Güney Kore seviyesine taşıyamadıklarını belirtti.
Vakıf Başkanı Bozdemir, Kültürün İktidarı kitabının da yazarı olan ve alanında yazılmış diğer eserleri bulunan Sayın Prof. Ali Fuat Bilkan’ı çalışmaları nedeniyle kutladı, başarılar diledi ve sözü konuğumuz olan Ali Fuat beye verdi.
Aşağıda Sayın Ali Fuat Bilkan’ın konferansından derlenmiş özet konuşmasını okuyacaksınız.
“Siyasi teoloji yeni bir kavram, bu kavram üzerinde ilahiyatçıların çalışması var. Siyasi teoloji kendi coğrafyamızı da ilgilendiren bir konudur. Dini nasları, siyaset alanına hapsetmeye, muktedir veya iktidar olanların bu alandaki hükümranlıklarını ortaya koyan bir uygulama söz konusu.
Liyakat, adalet ve şura siyasette yer edinmiş üç önemli esastır. Bu üçünün bağlı olduğu ana damar ahlak olmalıdır. Ahlak anlayışının yer etmesi bir toplum içinde yaşananlardan belli olur. Sünni ideolojinin tarihin belli dönemlerinde kullanılmaya açıldığı, Şia inancına göre de mehdi anlayışıyla bir kurtarıcının geleceği fikri hâkim bir anlayış olarak ortaya çıkmıştı.
Halife, büyük oranda Türkler tarafından oluşturulan ve korunan bir anlayışı temsil ediyordu. Maverdi’ye göre din ve devlet ikiz kardeştir. Bu fikrin Aristo’ya dayandığı da ifade edilmektedir. İslam coğrafyasında hükümdar ve halifeye dayanan iki ayrı alan oluşuyor. Hükümdar, devleti temsil ediyor ve dini otorite olan halifeyi arkasına alma ihtiyacını hissediyor.
Moğollar, Bağdat’ı işgal edince hilafeti ortadan kaldırıyor. 10ncu asırdan itibaren siyasi alanı yöneten bir anlayış ortaya çıkıyor. İbn-i Teymiye bir günü Sultan olmadan geçirmenin doğurduğu sakıncalı sonuca dikkat çekiyor. Moğollar, işgal ettikleri ülkelerde siyasetten uzak önüne geçenleri yok eden bir anlayışı temsil ediyor.
Sasani devlet yapısında kâtipler sınıfı oluşturuldu. Mali hesaplar, yazışmalar, danışma Sasani devlet yapısının esasını oluşturdu. Emeviler, halifeliği Allah’ın yeryüzündeki gölgesi olarak uyguladılar. İslam kültürü esasında Emevi anlayışına uygun değil, Tanrı yere de göğe de hükmeder anlayışına ters düşüyor.
Osmanlı İmparatorluğunda 2nci Beyazıt döneminde tarikatlara çok geniş bir alan açılıyor. Padişah, zamanın mehdisi olarak yorumlanıyor. Dini anlayışla saltanat anlayışı pekiştiriliyor. Kanuni döneminde de aynı anlayış hâkim. Kanuni, Mekke ve Medine’nin koruyucusu olarak ortaya çıkıyor. Yavuz’un aslında Halifeliği aldığı yok, halifeliğin alındığına dair bir kaynak da yok.
Ebu Hanife’ye göre, rüya, ilham bilgi kaynağı olarak kabul edilmiyor. İbn-i Arabi’nin İsimlerin Tecellisi teorisi var. Sırrı Esrar, Aristo’ya ithaf edilmiş bir eser. Bu kitap Osmanlıcaya tercüme edilmiş bir eser. Padişah, İsimlerin Tecellisine göre dokunulmaz kabul ediliyor. Bu anlayışla siyasi eleştirinin gelişmesi engellenmiş oluyor. Hikmet-i Hükümet anlayışı bu böyledir kabulü anlayışına dayanıyor.
Tahakküm siyaseti, Sultan’ın zulmünü meşru kılıyor. Ulema sivil olmalı, bürokrat olmamalı, rahat ve özgür konuşabilmeli. İmam-ı Rabbani hapiste çürüyor, sen zalimsin diyebiliyor. Sultan’ın Dini diye bir kitap yazdım. Bu kitap Sultan’ın yeni bir din anlayışını ortaya koyuyor.
Tarihsel unsurlar, modern siyaset anlayışında da aynen devam ettiriliyor. Ebussuud anlayışı hazineden bir çalıntı olduğunda hırsızın da o hazinede hakkı olduğu düşüncesine dayanarak, hırsıza ceza verilmesini engelliyor.
Tarihsel zaruretlerin dini inançlara dönüştürülmesi, siyasetin dini alana terk edilmesine neden olmuştur. Hülagu’ya göre adil ve ahlaklı bir insan mı, yoksa zalim bir Müslüman mı sorusu gündemde yer ediniyor. Eflatun’a göre de bir devlette başa geçmeyi az isteyenler, çok isteyenlerden daha evladır, diye inanılıyor.”
Prof. Dr. Al Fuat Bilkan, bu sözlerle konuşmasını tamamladı, sohbetin ikinci bölümü soru-cevap kısmının ardından son buldu.
Atıf ÖZGEN
(*) İDD Kurucu ve Yönetim Kurulu Üyesi
e mail: ozgenatif@gmail.com
***
İnsani Değerler Derneği Kurucu ve Yönetim Kurulu Üyesi, Uluslararası Haber Ajansı (UHA) ve TÜRKUAZ Uluslararası Haber Ajansı (TÜHA)’nın köşe yazarı Atıf ÖZGEN, emekli olduktan sonra kaleme aldığı ilk eseri olan ‘Önce Özde Önde İNSAN’ isimli kitabını yayımladı.