Stratejik körlük
Geçen hafta Büyükelçiler Konferansı’nda Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Avrupa Birliği ile Türkiye ilişkilerini tarif etti. Ve AB’nin Türkiye’ye karşı stratejik bir körlük içinde olduğunu dile getirdi.
Prof. Dr. Hasan B. YALÇIN & İstanbul Ticaret Üniversitesi
Gerçekten de doğru bir tarif. AB, küresel bir aktör haline gelmek istiyorsa Türkiye’nin kendisine nasıl bir katkı sunabileceğini daha iyi anlamak zorunda. Türkiye bugün uluslararası siyasetin ve güvenlik ilişkilerinin en dinamik aktörlerinden biri. Avrupa’da eksik ne varsa Türkiye onu tamamlayabilecek özelliklere ve etkinliğe sahip. Fakat bu gerçek ısrarla görmezden geliniyor.
Sayın Bakan diplomatik nezaketten olsa gerek ancak bu kadarını söylemiş. Dahasını da biz söyleyelim. Aslında AB’nin sorunu çok daha derin. Sadece Türkiye konusunda değil, neredeyse tüm konularda stratejik körlükten mustarip. Sadece körlük de değil, hem kör, hem sağır hem de hareketsiz. Boynundan aşağısı tutmayan felçli bir hasta gibi. Küresel siyasete ayak uyduramadığı için etkinlik üretemediği gibi kendi iç krizlerine savrulması da an meselesi.
Şimdilik bir inkâr tablosu var. Bu sorunlar görmezden geliniyor ve halının altına süpürülüyor. Daha avantajlı bir uluslararası sistemin doğma ihtimaline ve doksanlı yıllardaki lükse kavuşma şansına yatırım yapılıyor. Ama bu stratejik bir değerlendirmeden ziyade ancak hüsnükuruntudur. Amerika’da Demokratlar iktidarda kalırsa, Amerika NATO’ya sahip çıkarsa, küresel jandarmalık rolüne geri dönerse, hoca da sözlüden 100 verirse Avrupa Birliği de doksanların güzel günlerine dönebilir. Ama bunlardan en az birisi olmazsa AB’nin ne yapacağını bilen yok.
Çok uzaklara gitmeye gerek yok. Ukrayna Savaşı ve Nijer’deki darbe üzerinden düşünebilirsiniz. Ukrayna Savaşı, Almanya’nın Rusya’dan gelen enerji kaynaklarını kurutmuştu. Nijer’deki darbe ve devamında ortaya çıkacak olanlar, Fransa’nın da enerji kaynaklarının kuruması anlamına gelebilir.
Avrupa Birliği’nin iki motor gücü olan bu ülkeler herhangi bir alternatif yol bile belirleyebilmiş değil. Fransa en fazla Afrika’da ABD desteği bekleyebilir; ama bu desteği alacağı çok şüpheli. Zira Rusya’nın Afrika’da Fransa’yı sıkıştırıyor olmasının ABD’ye stratejik bir zararı yok. Dahası Fransa’yı ABD’ye daha da bağımlı hale getirebilir.
Ukrayna Savaşı sayesinde Rusya’yı Ukrayna’ya saplayan ABD, Almanya’nın da Rusya ile ilişiğini kesmiş, bir taşla iki kuş vurmuştu. Şimdi benzeri bir süreç Afrika’da da işliyor. Fransa ve Rusya çekişecek, ABD de kenardan izleyecek. Hem Rusya yorulacak hem de Fransa, ABD’den gelmeyen desteği bekleyip duracak. Gerçekleşirse ABD için hiç fena senaryo değil.
AB ülkeleri için ise çok fena. Bu haliyle AB bırakın uluslararası bir aktöre dönüşmeyi, gün geçtikçe Amerikan dış politikasının bir uydusu haline gelebilir. Stratejik bir hesap yaparak masayı tersine çevirmek de bir ihtimal. Mesela, Rusya ve Türkiye ile masaya oturarak bir uzlaşı aramak tüm bu resmi değiştirebilir. Ancak Avrupalıların böyle bir işe ne enerjisi ne de cesareti var. Bu Türkiye’nin son on yılda bedeller ödeyerek elde ettiği bir manevra alanıdır. AB gibi bir aktörün aynı iradeyi gösterme şansı yok denecek kadar az. O nedenle AB’den stratejik akla uygun hareket etmesini ben şahsen pek beklemiyorum.