Su Yönetiminde Ekolojik ve Dijital Dönüşüm Gerekli
Artık tehditleri anlama dönemini tamamlayıp tehditleri önleme dönemine geçmeliyiz
Su yöneticileri ve su kullanıcıları ve toplum olarak artık suyun önemini anlama döneminden, ortaya çıkan tehditleri önleme dönemine geçmek zorundayız. Bu aşamaya geçmek için nüfus artışı, kirlilik, kırsaldan kentlere göç gibi birçok nedenin yanına uzun dönemdir sonuçlarını yaşadığımız olağanüstü meteorolojik olaylar ve iklim değişikliği de eklendi.
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli BM bünyesinde 1988’de oluşturuldu. 33 yıldır çalışıyor. 6 adet Değerlendirme Raporu yayımladı. Yayımladığı her raporda durumun bir öncekinden daha riskli hale geldiğine dikkat çekti. Son Raporda sera gazı salımının arttığı, küresel bölgesel sıcaklıkların çok hızla yükseldiği, ortalama sıcaklıkta sanayi öncesi döneme göre 1,5 0C artış hedefini tutturmanın artık mümkün olmadığı, belirtiliyor. Ayrıca yağış rejimi ve desenlerinin değişmekte olduğu, kurak dönemlerin sıklaşacağı, olağanüstü meteorolojik olayların artacağı . şiddetli yağışların sıklaşacağı öngörüleri daha net olarak vurgulanıyor.
Sürdürülebilir Su Yönetimi
Sürdürülebilir Su Yönetimi Ekonomik, Ekolojik, Sosyolojik hedefler arasındaki dengeyi dikkate alarak bütünleşik, katılımcı, şeffaf bir şekilde yapılır. Ancak gerek merkezi kurumlarda gerekse yerel yönetimlerdeki su ve atıksu yönetimi anlayışımız, ekoloji-ekonomi dengesini sağlamakta zorlanmış ve çoğu zaman ekolojiden ödün vermiştir. Bu ödünlerin verilmesine zorunlu olunduğuna yönelik çeşitli nedenler de sıralanabilir. Hatta bunların bazıları kabul de edilebilir. Ancak doğanın bu tahribatını görerek aynı yönetim anlayışını sürdürmek kabul edilemez.
Yeterli ve sürekli olarak temiz suya ulaşım ve sağlıklı bir çevrede yaşamak temel bir canlı hakkıdır. Ancak bunu savunmak yetmez. Uygulayabilmek gerekir ve bunun uygulamada gerçekleşmesi katılımcı, toplumcu-gerçekçi bir politikaya ihtiyaç gösterir. Fakat bunun aksine ekonomik ve politik nedenlerle popülist politikalar uygulanmakta ve sivil toplum kuruluşları genellikle gözardı edilmektedir. .
Düşünce Değişikliği Gerekli
Bugün su kaynaklarımızı toplumsal ve ulusal çıkarlarımızı dikkate alarak kullanmak ve yönetmek için kullanıcılar ve yöneticiler olarak bir düşünce değişikliğine ihtiyacımız var. Bu değişikliği yenilikçi tüm gelişmeleri ulusal ve toplumsal çıkarlarımızı önceliyerek gerçekleştirmeli ve suyun sadece temini anlayışından suyun bütünleşik yönetimi anlayışına geçmeliyiz.
Özetle ; popülist su temini politikaları yerine, suyun toplumcu gerçekçi ekosistem tabanlı olarak yönetimi politikalarına geçmemiz lazım. Aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar beklemek hatasını sürdürmemeliyiz. Bunun ulusal, ekonomik, sosyal ve toplumsal bedeli ağır olmaya başlamıştır. Atıksu yönetimi, su yönetiminin vazgeçilmez bir parçasıdır. Su yönetiminin tüm alanları gibi atıksu yönetiminde de paradigma değişikliğine ihtiyacımız var. Burada atıksuyu arıtıp deşarj etmek yerine suyun geri kazanımına yönelmeliyiz. Artık kirli su, atık su kavramı yerine “arıtılarak tekrar kullanılması gereken su” kavramını kullanmaya başlamalıyız. Bunu sadece kısıtlı olan suyun tekrar kullanımı için değil, doğanın kirlilikten korunması için yapmalıyız. Ülkemizde arıtılarak geri kazanılan suyun ya doğrudan endüstri veya tarımsal amaç için ya da yeraltı suyu rezervuarları ve uygun yüzeysel sulara depolanarak dolaylı olarak kullanımını amaçlamalıdır.
Bunları gerçekleştiren bazı sanayicilerimiz var. Ancak bunun yaygınlaşması gerekli Bu da sadece teknik ve ekonomik imkanlar sorunu olmayıp, bir ekoloji tabanlı düşünme kültürü oluşturma konusudur.
Yeraltısularımız Çok Değerli
Yeraltı sularımız en stratejik ve en değerli su kaynaklarımız.. Herkes aynı fikirde ama koruma ve verimli kullanım açısından ilerleme kaydedemiyoruz. Biz Su Politikaları Derneği olarak bu konuyu yazdığımız raporlarla sürekli gündemde tutmaya çalışıyoruz. Yeraltı sularımızın % 85’i tahsis edilmiş durumda. Ancak yeraltı suyu havzalarının kullanım beslenim dengesini koruyamıyoruz. Sadece izliyoruz ve seviyenin düştüğünü açıklıyoruz. Bunun temel nedeni ruhsatsız kuyular ve kontrolsüz çekimler. Burada sanayinin kuyularında kısmen bir denetim sağlandı ama tarımsal sulamada bu denetim sağlanabilmiş değil.
Yeraltı sularımızın seviyelerinin barajlardaki gibi herkes tarafından görünür olmayışı aşırı kullanımı arttırıyor. Gözden ırak denetimden uzak oluyorlar. Kentlerimizin içme ve kullanma suyunun yaklaşık yarısı, yeraltı suyundan çekiliyor. Geçen sene yaşadık üç büyük kentimizde barajların düşen su seviyeleri büyük endişe yarattı ve yakın takip altına alındı. TV ekranlarında her gün altyazı ile bilgilendirme yapıldı. Ancak aynı dönemde beslenemeyen yeraltı suyu havzalarındaki düşüşten hiç haberimiz olmadı. Hiçbir TV kanalında bu seviye düşüşleri konusunda altyazı da geçmedi. . Ama aslında Türkiye’nin kentsel nüfusunun yarısının su ihtiyaçlarını karşılamak için kullanılan yeraltı suyu rezervlerimiz de azaldı.
Türkiye’nin su yönetiminin en acil konusu sadece yasaklayıcı tedbirlerle değil ama, havza ölçeğinde bütüncül ve katılımcı bir yönetim anlayışıyla acil önlem alınmasıdır. Çünkü geç kalırsak yeraltı sularımızı kalite ve miktar açısından geriye getirmek çok uzun zaman alacak ve bize çok pahalıya mal olacak. Şimdi ne yapılmalı sorusu akla gelebilir.. Suyun akılcı planlı ve verimli yönetimi konusunda alınması gereken her türlü tedbir en anlaşılır şekilde devletin Havza Koruma, Havza Stratejik Planlama, Havza Yönetim, Ulusal Su Planı gibi birçok planında yer alıyor. Ancak tozlu raflardan indirilip katılımcı ve şeffaf bir anlayışla uygulamaya geçirilmesi gerekiyor.
Doğa Temelli Çözümler ve Yeşil Dönüşüm
Önümüzdeki dönemde su yönetiminin dikkate alması gereken en temel kavramlarından ikisi doğa temelli çözümler ve su-enerji-gıda ve ekoloji ilişkisi olacak. Katılımcılık, şeffaflık, bütünleşik yönetim anlayışı zaten olmalı artık bunları saymıyorum. Bunları geçmiş olmamız lazım ki ekosistem dengesine verdiğimiz zarar ile doğanın kendisini bizden koruma refleksinin gazabına uğramayalım. Bunun için su yönetiminde İngilizcede nexus olarak geçen bu bağlantıyı ve koordinasyonu gözeten bir anlayışa ihtiyacımız var. Bunu su havzası ölçeğinde bütünleşik bir anlayışla yapabiliriz. Diğer taraftan dikkat ederseniz artık su-enerji-gıda ve ekoloji alanlarının herbiri teker teker ulusal güvenlik konusu olarak kabul ediliyor. Yani ulusal güvenlik politikalarının ana konuları oldular. Bu durum ülkelerin bu sektörlerin bağlantıları üzerinden işbirliği arayışları yaratabileceği gibi bu sektörlerin güvenlikleştirilmesi sonucunu da doğurabilecektir. Biz de bu sonucun kolaylıkla ortaya çıkabileceği bir coğrafya olan Ortadoğu ile sınıraşan sular ilişkisi olan bir ülkeyiz. Ancak biz su kaynaklarımızı bölge barışı ve istikrarı için kullanma politikamızı sürdürmek zorundayız. Bunun için de bölgenin su yönetiminde yenilikçi ve yönlendirici ülkesi olmak gibi yüksek politika hedefleri koymalıyız. Burada da disiplinlerarası bir düşünce tarzını ve su yönetiminin yenilikçi temel kavramlarını dikkate almamız gerekli
Dijital Değişime Uyum İçin Hazırlık Yapmalıyız
Dünya’daki dijital dönüşümü, doğa tabanlı su yönetimi anlayışını, yeşil dönüşümü, yeşil mutabakatı, enerji-su-gıda-ekoloji ilişkisini, bunların uygulanmasının önündeki eşikleri daha çok konuşmalı ve bunlar için gerekli hazırlıkları yapmalıyız. .
Bunun için birçok kurum ve kuruluşta bu konulardaki gelenekselleşmiş, hantal çalışma anlayışımızın da değişmesi lazım. Uzun zamandır birçok konuda neyi hangi amaçla yaptığımızı hiç düşünmeden yapıyoruz. Bu nedenle bu çalışmaların uygulama alanları ve elde edilen sonuçların etkisi kısıtlı ve yetersiz kalıyor.
Kurumsal kapasitemizle birlikte disiplinlerararası bir düşünce kültürü de geliştirmek zorundayız.Radikal bir düşünce değişikliğine olan ihtiyacımız her geçen gün artıyor
Arabayı atın önüne bağlayarak ilerlemeyi beklemek bize çok şey kaybettiriyor.
Dursun YILDIZ
[İnş Müh. DSİ Eski yöneticisi ,Su Politikaları Uzmanı, TEMA Bilim Kurulu Üyesi, IYTE Öğretim Görevlisi]
[TÜHA Haber Ajansı, 03 Ocak 2022]