TCMB Başkanı Hafize Gaye Erkan, “özel bankaların Türk lirası ticari kredi stoku küçülme eğilimine girdi”
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Hafize Gaye Erkan, finansal istikrar, öngörülebilirlik ve bunlarla birlikte gelişecek sürdürülebilir bir büyümenin olmazsa olmazının fiyat istikrarı olduğuna işaret ederek, bu amaçla haziranda parasal sıkılaştırma sürecini başlattıklarını belirtti.
TÜHA / TÜRKUAZ İnternational News Agency
(TCMB) Başkanı Hafize Gaye Erkan, Tüm araçları, enflasyon tekrar tek haneye ve orta vadeli hedeflere gerileyene kadar kararlılıkla kullanmaya devam edeceklerine dikkati çeken Erkan, şunları söyledi:
“Parasal sıkılaştırma süreci, enflasyon beklentilerinin çıpalanmasını ve fiyatlama davranışlarındaki bozulmanın kontrol altına alınmasını sağlayacak. Böylece, dezenflasyon en kısa sürede tesis edilecek. Parasal sıkılaştırma sürecimizi bütünsel bir anlayışla güçlendirmekteyiz. Bu süreç, faiz artışının yanı sıra miktarsal sıkılaştırma ve seçici kredi uygulamalarını da içeriyor. Haziran-eylül dönemi Para Politikası Kurulu toplantılarında alınan kararlarla, politika faizini yüzde 8,5’ten yüzde 30’a yükselttik. Diğer taraftan, makro ihtiyati çerçeveyi de eş anlı olarak sadeleştiriyoruz. Bu kapsamda, miktarsal sıkılaştırma ve seçici kredi politikalarımız çerçevesinde bazı tedbirleri devreye alıyoruz.”
Miktarsal sıkılaştırma kapsamında, Merkez Bankasının kur koruma desteği sağladığı hesapların zorunlu karşılık oranlarını arttırdığını anımsatan Erkan, böylece miktarsal sıkılaştırma ile toplamda 700 milyar lira likiditenin sterilize edildiğini bildirdi.
Erkan, seçici kredi sıkılaştırması kapsamında, yurt içi bireysel talepteki güçlü seyrin yavaşlatılması amacıyla, büyüme sınırının taşıt kredilerinde aylık yüzde 3’ten yüzde 2’ye indirildiğini, ihtiyaç kredilerinde de aylık yüzde 3 olarak korunduğunu aktararak, iç talebin dengelenmesi ve enflasyonun kontrolü amacıyla alınan tedbirlerle, taksitli kredi kartı kullanımının da yavaşladığını kaydetti.
Nakit çekim işlemlerinde uygulanacak azami oranın, kredi kartı işlemlerinde uygulanacak azami faizden ayrıştırılarak artırıldığına işaret eden Erkan, böylelikle ihtiyaç kredisi faizleri ile nakit çekim faizi arasındaki farkın kapandığını anlattı. Erkan, ticari krediler kapsamında ise üretim kapasitesini geliştirecek adımların atılabilmesi, işgücü piyasasındaki talebin güçlü seyrinin korunması ve deprem kaynaklı üretim kayıplarının telafi edilmesi için Türk lirası cinsinden yatırım, ihracat, tarım ve esnaf kredileri ile kamu kurumlarına kullandırılan krediler ve deprem bölgesi istisnası kapsamında kullandırılan kredilerde büyüme sınırının bulunmadığını belirtti.
Uyguladıkları politikaların finansal piyasalar üzerindeki etkilerine de değinen Erkan, sözlerine şöyle devam etti:
“İç talepteki dengesizliğin giderilmesi dezenflasyon süreci için bir ön koşuldur. Seçici kredi sınırlaması adımlarının neticesinde temmuzda kredilerin yeni sınırlarla uyumlu bir büyüme eğilimine girdiği görülüyor. Bu kapsamda, bireysel kredilerde büyüme eğiliminin yavaşladığı izleniyor. Eylül itibarıyla, 4 haftalık büyüme momentleri toplam bireysel kredilerde aylık yüzde 3, taşıt kredilerinde ise aylık yüzde 0,5 bölgesinde seyretmektedir. Bir ödeme aracı olarak kullanılan bireysel kredi kartı harcamaları ise halen yüksek olmakla birlikte yavaşlıyor. Yılın ilk aylarında ticari kredilerde tarihsel ortalamaların üzerinde bir artış gerçekleşti. Mayısta düzenlemelerin etkisiyle negatif bölgeye düşen net faiz marjı nedeniyle kredi mekanizması durma noktasına gelmiş ve özellikle özel bankaların Türk lirası ticari kredi stoku küçülme eğilimine girmişti. Politika faizinde gerçekleştirdiğimiz kademeli ve kararlı artışların yanı sıra makroihtiyati çerçevede attığımız sadeleşme adımlarının da katkısıyla piyasa mekanizmasının yeniden tesisi sağlandı. Faiz marjının pozitif alana taşınması ile birlikte reel sektöre Türk lirası kredi akışı yeniden başladı. Kredi büyümesinde, önceki dönemde görülen aşırılık da yerini daha dengeli bir gelişime bıraktı.”
Erkan, söz konusu kredi akışına kamu bankalarının yanı sıra özel bankaların da katkı sağlar hale geldiğinin altını çizerek, böylelikle politika faizi, Türk lirası mevduat faizleri ve kredi faizlerinin beraber yükseldiğini, parasal aktarım mekanizmasının güçlendiğini söyledi. Kur korumalı hesaplardan Türk lirası vadeli mevduata geçişi teşvik eden kararların olumlu yansımalarını gözlemlediklerini belirten Erkan, eylül itibarıyla toplam mevduat artışının sürükleyicisinin belirgin şekilde artan Türk lirası mevduat hesapları olduğunu söyledi. Düzenlemeler neticesinde 22 Eylül itibarıyla son dört haftada KKM bakiyesinin 64 milyar lira gerilerken, Türk Lirası mevduatların 465 milyar lira arttığı ve yabancı para mevduatlarının da 3,2 milyar dolara gerilediğini dile getiren Erkan, “Düzenlemelerin mevduat kompozisyonuna etkilerinin zaman içinde daha da belirgin hale geleceğini öngörüyoruz. Kur korumalı mevduat (KKM) bakiyesi gerilerken rezervlerde de artış sağlanması, KKM’den ve döviz mevduatlarından Türk lirasına geçiş stratejisinin başarıyla ilerlediğine ve Türk lirasına arzu edilen sağlıklı geçişin başladığına işaret etmektedir.” değerlendirmesinde bulundu.
Erkan, Merkez Bankası uluslararası rezervlerinin de son dönemde güçlü bir toparlanma gösterdiğini, toplam rezervlerin son 4 ayda 27 milyar dolar artarak 125,5 milyar dolara yükseldiğini dile getirdi. Atılan politika adımlarının ve iyileşen ekonomik güvenin bir sonucu olarak bireysellerin piyasaya döviz arzının artış gösterdiğine, kurumsal talebin ise önemli miktarda gerilediğine dikkati çeken Erkan, söz konusu dönemde bankalara efektif girişlerinin arttığını da belirtti. Bu koşulların rezervlerin artırılmasına yönelik pozitif bir ortam oluşturduğunu aktaran Erkan, şu mesajları verdi:
“Önümüzdeki dönemde yabancı sermaye girişlerinin artış göstermesi beklenmekte olup, piyasa koşullarını gözeterek rezervleri güçlendirmek politika çerçevemizin temel önceliklerinden biri olmaya devam edecektir. Risk primi önemli ölçüde geriledi. Ekonomimize yönelik güven artışı finansal göstergelere yansımaktadır. 5 yıl vadeli CDS primi, belirsizliklerin etkisiyle mayıs ayında 700 baz puanın üzerine yükselmişti. Haziran itibaren belirgin bir düşüş eğilimi ile birlikte CDS primi eylülde 400 puanın altında seyretti. Risk primlerindeki düşüşle birlikte, hazirandan itibaren 2,1 milyar doları aşan net portföy girişi gerçekleşti. Bu ortamda, piyasadaki kur oynaklıklarının da gerilediğini görüyoruz. Para politikası stratejimizin, piyasalar üzerinde olumlu etkilerini görmekteyiz. Rezervlerimiz güçlenmekte, finansman koşulları iyileşmekte ve ima edilen kur oynaklığı azalmaktadır.”
Erkan, dezenflasyon sürecini başlatacak ve kalıcı olmasını sağlayacak temel gücün etkili bir para politikası olduğunun altını çizerek, öngördükleri dezenflasyon ve istikrar dönemleri öncesinde bir geçiş sürecinde olduklarını söyledi. Geçiş sürecinde, Enflasyon Raporu’nda da şeffaf bir şekilde belirttikleri üzere enflasyonda geçici bir yükseliş gerçekleştiğini kaydeden Erkan, “Bu süreçte 2024 yılında dezenflasyonun sürdürülebilir şekilde başlamasını sağlayacak zemini dikkatle oluşturuyoruz. Dezenflasyon süreci dönemine girildiğinde, göreli fiyatlarda geçici düzeltmeler yerini kur istikrarı, iyileşen cari denge, mali disiplin, sermaye akımlarında kalıcı güçlenme ve artan rezervlere bırakacak. Bu doğrultuda, para politikası tepkimizi, enflasyonun ana eğilimini düşürmeye odaklı olarak, veriye ve etki analizlerine dayanarak veriyoruz.” ifadelerini kullandı.
Erkan, enflasyon görünümünde belirgin bir iyileşme sağlayıncaya kadar parasal sıkılaştırmayı sürdürmekte kararlı olduklarını vurgulayarak, faiz kararlarını, miktarsal sıkılaştırmayı, seçici kredi sıkılaştırmasını ve makroihtiyati çerçevede sadeleşmeyle daha verimli ve etkili hale getirdiklerini anlattı. Para politikasının enflasyon üzerindeki etkisi, beklentiler, finansal piyasalar, krediler ve talep gibi birçok kanalın etkileşimiyle belirlendiğini anımsatan Erkan, parasal aktarımın birkaç çeyreği içeren bir süreç boyunca gerçekleşeceğini bildirdi.
Hazirandan bugüne süregelen parasal sıkılaştırma sürecinin etkilerini belirgin şekilde 2024’te görmeye başlayacaklarının altını çizen Erkan, “Bu nedenle 2024 yılını dezenflasyon dönemi olarak tanımlıyoruz. 2024’te aylık bazda daha ılımlı rakamlar kaydedecek olsak da yıllık enflasyonda düşüşü baz etkileriyle birlikte mayıs ayından sonra görmeye başlayacağız. Böylece, önümüzdeki yıl başlayacak dezenflasyonun sürekliliğini sağlayarak 2025’te istikrar dönemine gireceğiz. Bu dönemde enflasyondaki gerileme hızlanırken öngörülebilirlik artacak ve 2026’da enflasyonu tek haneye yeniden indirmiş olacağız. Fiyat istikrarını tesis etmekte kararlıyız. Toplumsal refaha azami katkıyı sağlayabilmek için bütün ekibimizle gece-gündüz, özverili bir şekilde çalışıyoruz.” diye konuştu.
“Bu bir süreç, bunun çabuk ve kolaycı bir çözümü yok. Bununla birlikte, toplumun geniş kesimlerinin desteği ve patikamızı benimsemesi bu süreci hızlandırır” diyen Erkan, ağır bir sorumlulukları olduğunu sözlerine ekledi.