Terörle Mücadelede Yeni Dönem
* PKK tarafından 1 Ekim’de Ankara’da gerçekleştirilen terör saldırısı, Türkiye’nin terörle mücadele politikaları ve bölgedeki stratejik angajmanları açısından önemli bir dönüm noktası olma potansiyeline sahiptir.
* Türkiye son yıllarda proaktif bir terörle mücadele stratejisi izleyerek askeri ve istihbarat kaynaklarını Irak ve Suriye’de aktif bir şekilde konuşlandırdı.
* Bu yaklaşım PKK’nın Türkiye içindeki siyasi ve askeri etkisini başarılı bir şekilde…
Prof. Dr. Murat YEŞİLTAŞ, SETA Dış Politika Araştırmaları Direktörü
PKK tarafından 1 Ekim’de Ankara’da gerçekleştirilen terör saldırısı, Türkiye’nin terörle mücadele politikaları ve bölgedeki stratejik angajmanları açısından önemli bir dönüm noktası olma potansiyeline sahiptir. Türkiye son yıllarda proaktif bir terörle mücadele stratejisi izleyerek askeri ve istihbarat kaynaklarını Irak ve Suriye’de aktif bir şekilde konuşlandırdı. Bu yaklaşım PKK’nın Türkiye içindeki siyasi ve askeri etkisini başarılı bir şekilde azaltmış ve genel faaliyetlerini en aza indirmiştir. Bu bağlamda örgütün yeni saldırı teknikleri ve eylem kalıplarıyla uyum sağlama çabaları büyük ölçüde başarısız olmuştur.
İki önemli faktör PKK’nın gerilemesine önemli ölçüde katkıda bulunmuştur. Birincisi, Türkiye’nin Kuzey Irak’taki aralıksız operasyonel faaliyetleri PKK’nın kilit bölgeler üzerindeki kontrolünü engelleyerek hareket kabiliyetini ve operasyonel kapasitesini kısıtlamıştır. İkinci olarak, Türkiye’nin istihbarat operasyonları PKK’nın Irak ve Suriye’deki saha elemanlarını etkili bir şekilde etkisiz hale getirerek örgütün erişim alanını daha da sınırlandırdı. Sonuç olarak örgüt kendisini Kuzey Irak’taki dağlık ve kırsal bölgelere hapsolmuş buldu.
PKK buna karşı koymak için Kuzey Irak’taki Talabani ekseniyle daha yakın ilişkiler kurmaya çalışmış, KYB ile ilişki kurmuş ve Süleymaniye’nin desteğini kazanmaya çalışmıştır. Ancak Türkiye’nin hem Kuzey Irak’ta hem de daha geniş bölgesel bağlamda PKK ile mücadelede KDP’yi yanına çekmesi, PKK’yı KYB’ye daha fazla dayanmaya zorlamıştır. Örgüt için amaç, Suriye’deki YPG’yi KYB aracılığıyla Kuzey Irak denklemine dahil ederek Türkiye’nin baskısını azaltmak ve yeni bir operasyonel etkinliği alanı yaratmaktı. Bununla birlikte, Türkiye’nin KYB’ye karşı kararlı tutumu ve Süleymaniye bölgesinde artan istihbarat operasyonları örgüt üzerindeki baskıyı yoğunlaştırdı. Süleymaniye havaalanından Türkiye’ye uçuşların askıya alınması, Bafel Talabani’ye yönelik sert uyarılar ve Türkiye’nin YPG ile KYB peşmergeleri arasındaki ortak tatbikata verdiği tepki gibi önlemler bu artan baskıyı örneklemektedir.
Ankara saldırısı Türkiye’nin PKK üzerindeki baskısının arttığı bir dönemde meydana geldi. Özellikle Türkiye içindeki kritik unsurların kaybedilmesi (Diyarbakır’da etkisiz hale getirilen üst düzey teröristler) ve Türkiye’nin Suriye’de YPG’nin üst düzey isimlerini sistematik olarak hedef alması örgütü yeni bir çıkış stratejisi aramaya zorlamıştır. Ankara saldırısının bu baskıya bir cevap verme zorunluluğunun bir yansıması olduğu açık.
Türkiye saldırı sonrası Irak’ın kuzey bölgelerinde Metina, Hakurk, Kandil ve Gara dahil olmak üzere 20 hedefe hava harekâtı düzenledi. Suriye’deki hava operasyonları hareketliliği ise oldukça geniş bir alana yayıldı. Türkiye, Suriye’nin kuzey doğusunda ve Fırat’ın batısında YPG’ye ait alt yapı ve üst yapı tesisleri ve petrol kuyularını hedef aldı. Operasyonlar sırasında ABD’nin bir Türk SİHA’sını hedef alması ise yeni bir dinamik olarak ortaya çıktı.
Bundan Sonra Neler Olabilir?
Türkiye’nin PKK’ya karşı mücadelesinde üç bölge kritik önem taşıyor. Örgütün Türkiye’deki varlığı zayıflamış olsa da, Ankara saldırısının da gösterdiği gibi, örgüt terör eylemleri gerçekleştirme kabiliyetini kısmen de olsa korumaktadır. PKK’nın Türkiye’de yeni bir lojistik ağ kurmasını ve benzer saldırılar düzenlemesini engellemek için yurt içinde terörle mücadele operasyonlarının hız kesmeden devam etmesi beklenebilir. Dahası, kritik altyapıların ve önemli merkezlerin korunması artık en önemli öncelik olmalıdır.
PKK’nın Suriye’den silah ve eleman temin ettiğine işaret eden son saldırılar (Taksim, Mersin ve Ankara) göz önüne alındığında, Suriye ve Irak sahalarının her zamankinden daha önemli hale geldiği açıktır.
Suriye’de hem Rusya hem de ABD, YPG konusundaki farklı görüşlerine rağmen Türkiye’nin askeri operasyonlarını tam olarak desteklemiyor. YPG’nin etkin olduğu Tel Rıfat ve Menbiç gibi Fırat’ın batısındaki bölgelerde daha kapsamlı bir askeri operasyonun gerekliliği daha da acil bir öncelik haline geldi.
Böyle bir operasyon YPG’nin güvenli bölgelere yönelik saldırılarını durdurabilir ve potansiyel sığınmacı dönüşleri için istikrar sağlayabilir. Türkiye, özellikle YPG’nin Fırat’ın doğusundaki idari zorlukları göz önüne alındığında, YPG’yi daha da zayıflatma fırsatına sahip. Ancak son dönemde YPG ile Arap aşiretleri arasında yaşanan çatışmalarda Türkiye müdahale etmek yerine gözlemlemeyi tercih etti.
Sınır bölgelerindeki YPG varlığının ortadan kaldırılması için iki senaryo mevcut. Birincisi, Suriye rejiminin Suriye ile müzakereler yoluyla bu bölgelerin kontrolünü ele geçirmesini içeriyor. Ancak müzakerelerdeki belirsizlik ve Esad rejiminin isteksizliği bu ihtimali zayıflatıyor. İkinci senaryo ise Türkiye’nin YPG’yi sınırdan 30 kilometre uzağa itmek için askeri bir operasyon başlatmasını gerektiriyor ancak ABD’nin olası tepkileri nedeniyle bu ihtimal düşük. Sonuç olarak, Türkiye’nin istihbarat operasyonları yoluyla Suriye’de YPG’yi zayıflatma ve PKK ile operasyonel ve örgütsel bağlarını koparma stratejisi muhtemelen devam edecektir.
Irak’ın küzeyinde ise Türkiye’nin mevcut askeri stratejisinin devam etmesi beklenmektedir. Türkiye alan kontrolünü genişlettikçe PKK’nın faaliyetleri daha da sınırlanabilir. Öte yandan PKK ile KYB arasındaki bağın koparılması PKK’yı Kuzey Irak’ta daha fazla zayıflatabilir. Ankara ve Bağdat’ın PKK konusunda tam olarak uzlaşması, PKK’nın Sincar’daki varlığının sona ermesine yol açabilir. Ankara ve Bağdat arasındaki diğer stratejik meseleler göz önüne alındığında, Bağdat yönetiminin bu konuda daha destekleyici olması mümkündür.
Sonuç olarak, Türkiye yeni dinamikleri göz önünde bulundurarak PKK’ya karşı stratejisini yeniden gözden geçirmelidir. Zaman ilerledikçe, durum özellikle Suriye’de Türkiye için daha az elverişli hale gelebilir ve diplomatik çözümler istenen sonuçlara ulaşmada zorluklarla karşılaşabilir.